Amerika'dan Avrupa'ya, Körfez'den Uzak Doğu'ya Ayasofya yankıları
ABONE OL

Yahya Kemal’in 30 Mart 1922’de Tevhid-i Efkar Gazetesinde yayınlanan “Ezan ve Kur’an” başlıklı makalesinde, köklü ve asil devletin temellerine dair tanımlaması muhteşemdir.

“Bir gün Ayasofya minaresinden ezan okunduğunu işittim. 857 senesinin o sabahından beri asırlarca günde beş defa okunmuş olan bu ezan, hal-i vaki’di. Bu ezanı dinlerken Fatih’i asıl manasıyla ilk defa idrak ettim! Peygamberimizin hırkasını sakladığımız cennet gibi yeşil bir odanın Türkkari penceresi önünde durduk. İçerde iki hafız vardı. Rehberime sordum: “Hırka-i saadet önünde Kur’an ne zaman okunur?” dedi ki: “Dört asırdan beri her saat! Geceli gündüzlü.” Yavuz Sultan Selim’in Hırka-i Saadet’i, Mısır’dan getirip bu odadaki mevkiine koyduğundan beri kırk hâfız nöbetle Kur’an okur. Türk tarihinde bir dakika bile buradaki Kur’an’ın sesi kesilmemiştir. Gezintilerimde bir hakikat keşfettim. Bu devletin iki manevi temeli vardır: Fatih’in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ki hala okunuyor! Selim’in Hırka-i saadet önünde okuttuğu Kur’an ki hala okunuyor!”

Öyle bir sel ki...

“Ayasofya’yı, artık önüne geçilmez bu sel açacak... Bekleyin gençler!.. Biraz daha rahmet yağsın... Sel yakındır. Fatih ve Onun Yeni Nesline Selam!” Evet, üstad Necip Fazıl’ın hitabesinde belirttiği “yakın olan sel” 55 yıl sonra 24 Temmuz 2020’de gerçekleşti ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzaladığı kararla Ayasofya öyle bir açıldı ki! Kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırladı! Amerika’dan Avrupa’ya, Körfez’den Uzak Doğu’ya bu tarihi günün yankısı o kadar büyük oldu ki… Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Francis, “Deniz, düşüncelerimle beni biraz uzaklara, İstanbul’a götürüyor. Ayasofya’yı düşünüyorum, çok üzgünüm” sözleriyle Ayasofya’nın camiye çevrilmesini tek cümleyle ifade etti. Oysa yüzyıllar öncesine gitseydi, Katoliklerin 60 yıl, İstanbul’da, Ayasofya’da yaptıkları zulmü hatırlayacak, buraya geldikleri zaman göstermelik özür dilemelerinin de bir anlamı olmadığını anlayacaktı. Zira Haçlıların yaptıkları tam bir vahşetti. Üç gün boyunca kadınlara tecavüz edildi, erkekler öldürüldü ya da köle pazarlarında satıldı. Ayasofya içinde, yazılamayacak kadar iğrenç rezillikler yaşandı. Heykeller, değerli materyaller ya eritildi ya da İtalya’ya gönderildi. Şehir tamamen yağmalandı, kiliseler, senato binası, kütüphaneler talan edildi, çoğu harabeye döndü. 

Bugün Ayasofya’nın camiye çevrilmesi ile ilgili kinlerini kusan FETÖ’cü hainlerin elebaşı bir konuşmasında “Haçlı’nın ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir. Çünkü sizinle onlar arasında kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar sizin kadınınıza kızınıza ilişmezler. Mabedinize ilişmezler. İlişmemiş Haçlılar.” sözlerini sarf etmişti. Ayrı mezhepten kendi dindaşlarına bu vahşeti yaşatanların 174 yıl içerisinde düzenledikleri sekiz Haçlı Seferinde Müslümanlara yaptıkları zulümleri anlatmaya, yazmaya kelimeler kifayetsiz kalır.

Bu yıl İstanbul’un fethinin 567. yıldönümü kutlamalarında dualar edilmesini, Fetih süresi okunmasını, “Türklerden eşi görülmemiş meydan okuma... Erdoğan meydan okuyor, İstanbul’un düşüşünü kutlamak için dua edilecek” başlıklarıyla veren Yunan medyası, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi ile daha da çıldırdı. Ana hedefi “İstanbul’u geri almak” olan ırkçı nasyonal sosyalist Altın Şafak Partisi üyeleri, al bayrağımızı yakmaya cüret ettiler. Kılınan ilk Cuma namazı esnasında, Yunanistan’da kiliselerde matem çanları çaldı, özel ayinler düzenlendi ve bayraklar yarıya indirildi. İstanbul’un fethinden sonra Fatih, viran durumundaki Ayasofya’ya el koymamış, şahsi parasıyla satın almış sonra da vakfetmiştir. Oysa bugün Yunanistan’da onlarca tarihi camimizde durum tam tersidir. Birçoğu harabe durumunda olan tarihi camiler ahır, müze, konferans salonu, müze, depo olarak kullanıldı. Bunlardan bazılarını kısaca belirtmekte fayda var:

1420 yılında inşa edilen Çelebi Mehmed Camii, önce ahır yapıldı sonra yakıldı. 1530 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından İbrahim Paşa adına inşa ettirilen cami 1926’da minareleri yıkılarak Aziz Nikola kilisesine dönüştürüldü. 1468 yılında inşa edilen Hamza Bey Camii önce Kızılhaç’a verildi bugün ise harabe durumda. 1578 yılında inşa edilen Sultan Mustafa Camii, nikâh salonuna çevrildi.1759 yılında inşa edilen Cizderiye Camii, seramik müzesine çevrildi.1730 yılında inşa edilen Vuleftiko Camii, konferans salonuna çevrildi.

Unesco’nun ancak 2017 yılında “-Filistin’e ait- tehlike altındaki dünya mirası” listesine alabildiği, 1994’de Kahanist terörist Baruch Goldstein isimli bir siyonistin, Ramazan ayının bir Cuma günü, sabahı namazı esnasında 30 Filistinliyi şehit ettikten sonra, işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan İbrahim Camii’nin yüzde 63’ünü sinagoga çeviren, camide ezanları susturan İsrail’e tepki göstermekten imtina eden Batılı ülkeler, Ayasofya’nın 86 yıl aradan sonra yeniden camiye çevrilmesi üzerine top yekûn saldırıya geçti. ABD, Avrupa Birliği, Rus Ortodoks Kilisesi, “kınama” açıklamaları yayınladılar. Medya organları günler geçmesine rağmen Türkiye karşıtı yazıları manşetten vermeye devam ediyor. Rus Ortodoks kilisesinin, Fener Rum Patrikhanesinde, önceki Ukrayna Cumhurbaşkanı Porosenko’nun da katılımıyla Ukrayna kilisesine bağımsızlık otosefali (tomos of autocephaly) verilmesi konusunda Türkiye’ye karşı da bir tavrı vardı aslında. Benzer bir durum da Balkanlar da yaşanmıştı. “Yeni bir kilise” kurulması konusunda Karadağ ile ilişkileri gergin olan Sırbistan, Sırp Ortodoks Kilisesi’ne bağlı rahiplerin Karadağ’da gözaltına alınmasıyla daha da sertleşti. Kiliseler arasındaki bu kavgaları dahi Türkiye ile ilişkilendirildi. Bazı paylaşımlarda, Erdoğan’ın Abdulhamid’in siyasetini güttüğünü ileri sürüldü.

Uçak krizi ve Ayasofya

Ruslarla yaşadığımız “uçak krizi” sonrası Duma milletvekili Sergey Gavrilov, “Türkiye’nin dostça bir adım atarak Ayasofya’yı Ortodoks Kilisesi’ne iade etmesini bekliyoruz” açıklamasını yaparken yine Rus alt meclisi Duma milletvekili Vitaly Milonov, üç yıl önce Facebook hesabından, Ayasofya’nın üzerine “Haç” görseli tutulan bir fotoğrafı paylaşmış, altına Rusça “Ancak bu şekilde!” diye yazmıştı. Bu arada Suriye Hama Rum Ortodoks Piskoposu Nicolos Baalbaki’den alınan icazetle Ayasofya’nın bir replikasının, Hama’nın batısında bulunan Sukaylebiye’de Esed yanlısı bir milis liderin bağışladığı arsaya inşa edileceği iddia edildi. Rus milletvekili Milonov bu iddia karşısında, Suriye’de bir Ayasofya kilisesinin ideal olacağı vurgusunu yaptı.

Ayasofya ile ilgili, New York Times’da yayınlanan makalede ise şu ifadeler kullanıldı; “Erdoğan belediye başkanı olmasından bu yana 25 yılı aşkın bir süredir İstanbul’a damgasını vurmak için çalışıyor. Haliç’i temizledi, boğaza köprüler, tüneller inşa etti. Muhafazakar Müslüman gelenekten gelen Erdoğan, Osmanlı ihtişamını canlandırmak için laiklikten uzaklaşıyor.”

Körfez şer çetesi

“Osmanlı” vurgusu ile Ayasofya’nın açılışına ateş püsküren sadece Batı değildi, iradesi satılık Ortadoğu şeytanı bir kısım petrol kralları da Türkiye-Erdoğan karşıtı cephede yer aldı maalesef. Suudi al-Arabiya başta olmak üzere Dubai merkezli Sky News Arabia, Suudi Okaz, Sisi’ye bağlı Mısır medyası, Bahreyn medyası iğrenç iftiralarla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini yalan alt yazılarla verdiler hala da bu kara propagandaya devam ediyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tebrik eden ve “minarelerinden ezan sesleri ve mihrabında rüku ve secdelerden yoksun bırakıldıktan sonra ve neredeyse bir asırdır bunun için yas tuttuktan sonra Ayasofya’nın tekrar İslam’ın rahmetine dönmesine sevinen ve kutlayan bütün İslam alemine teşekkür ediyoruz. Ümmetin duruşu, inşallah Mescid-i Aksa’nın Müslümanların eline geçmesi ve işgalden kurtulması ile yakında yaşanacak büyük sevinçlerin habercisidir” ifadelerini kullanan Umman Müftüsü Ahmed bin Hamed el-Halili de “Körfez şer çetesinin” yoğun saldırısına uğradı. Sadece Umman değil Kuveyt de bekledikleri açıklamayı yapmadığı için hedefe oturtuldu.

Müftü: Kabul edilemez

Şehid Cumhurbaşkanı Mursi’nin vefatından önce idam cezasına onay veren, Sisi’nin atası zalim Abdünnasır’ın idam ettiği şehid Seyyid Kutub’un Fizilal Kur’an tefsirinden intihal yapan, Mısır ekonomisi gittikçe kötüleşince bankadan faizle para çekmenin caiz olduğu fetvasını veren Mısır Müftüsü Şevki Allam, Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinin “kabul edilemez” olduğunu belirtti. İsrail’in görüşünü de, bir nevi Kan News haber sitesi özetledi: “Osmanlı İmparatorluğu yolunda bir adım daha. Erdoğan’ın, Türkiye’yi Müslüman dünyasının lideri haline getirmesinin bir başka adımı. Padişah (Fatih) Konstantinopolis’i fethettikten yüzyıllar sonra bugün Erdoğan aynı yolda devam etti.”

Ayasofya kararı Batı’yı ve onun kuklası olan körfez krallarını çıldırtsa da Müslüman halkları sevince boğdu. Dünyanın birçok ülkesinden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a tebrik mesajları geldi. “Ayasofya umut demektir. Bizim İslam’ın daha da yayılması umudumuz var ve böylece umudumuz arttı. “ sözlerini sarf eden Afganistan’da Aqa Sahiban-e Jakan Cami İmamı Seyid Munir Munavar’ın gözyaşları içinde cemaate verdiği vaazı oldukça etkileyiciydi. “Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan bugünkü İslam dünyasının karizmatik, dinamik ve bilgili şahsiyetlerinden biri olmak üzere Müslümanlara hizmet vermektedir. Şüphesiz burası Sayın Erdoğan’ın çabaları ve ısrarları sonucunda ve birçok kişinin karşı çıkmasına rağmen camiye çevrildi. İslam’a hizmet verdiğini, hak sesini duyurmasını ve asrın devlerine karşı mazlum Müslümanların sesi olduğunu gördük ve bu Recep Tayyip Erdoğan’ın yerini dünyaya ispatladı.”

1948 Filistin İslami Hareketi kuzey kanadı Başkan Yardımcısı Şeyh Kemal el-Hatib: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Filistin topraklarının işgal edilmesi, ilhak edilmesi ve Yahudileştirilmesine sessiz kalan bu liderlerin desteğine de ihtiyacı yoktur. Her cesur ve kahramanca adım bu Arap liderleri daha da utandırıyor ve yüzlerini düşürüyor. Onlar maalesef kör, sağır ve dilsiz gibi hareket ediyorlar. Hatta böyle kalarak Batı dünyasını ve İsrail’i razı etmenin peşindeler. Abu Dabi’de bir Budizm mabedi açtığı için övünen ile Ayasofya’yı cami olarak ibadete açan arasında çok büyük bir fark var.”

BAE’li muhalif gazeteci Ahmed Al-Şaibah: “El-Sisi darbe sırasında dört camiyi yaktı ve bu yüzden onu desteklediler. Erdoğan Ayasofya’yı camiye çevirdi, onu lanetleyip savaş açtılar. Göğüslerindeki nefret, ağızlarındakinden daha büyük görünüyordu.”

Sevince ortak olamayanlar

Müslüman dünya kararı sevinç ve coşkuyla karşılarken içimizde maalesef bu sevince ortak olmayan ya da kerhen destek verip daha çok detaylar üzerinden eleştirenler oldu. Ayasofya’da kılınan ilk Cuma namazına (koronavirüsten dolayı sınırlı sayıda) edilen daveti geri çeviren 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve “yöneticilerin içerideki ve dışarıdaki yansımalarını, sonuçlarını hesap ederek bu kararı aldıklarını ümit ediyorum. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz” tarzında açıklama yapıp ardından “Ayasofya’nın açılmasının gençlik rüyası olmadığını” belirten Ali Babacan… Bağımsız bir ülkenin kendi mülkü olan bir yapı hakkında, alacağı kararın sonuçlarından çekinen bir muhalefet lideri… Ve de bu muazzam coşkuyu yaşamak yerine davete takılan Ahmet Davutoğlu…

Çelişkileriyle CHP

CHP ise bildiğimiz gibiydi, kendi içinde çelişmeye devam ettiler. Ayasofya kararından önce CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Açacaksa Erdoğan açacaktır. Bunun uluslararası alandaki, iç politikadaki, dış politikadaki yansımalarını değerlendirecek, Bakanlar Kurulu kararını kaldıracaksa bugün Cumhurbaşkanlığı kararnamesi buna müsait” açıklamasında bulunurken, camiye dönüşme kararı açıklandıktan sonra bu defa CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Cumhuriyet hukuku yok sayıldı” beyanında bulundu.

Fatih Muhammed Han’ın emaneti Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi Ak Parti meselesi değil, milli bir meseleydi oysa ki! Tapulu mülkümüz olan bir yapının durumu ile alakalı tasarruf sahibi olmamız bağımsızlığımızın gereğidir. Ve ne hazindir ki dün Ak Parti’de siyaset yapan, aday/adayı olanların Ayasofya’nın camiye çevrilip ibadete açılmasını hararetle savunanların bugün bunu “siyasi malzeme” olarak görmesi… Gerçekten de utanç verici bir durum. “Ayasofya’yı koruyan Türkler olmasaydı, Ayasofya çoktan düşerdi… (Tıpkı Fatih’in İstanbul’u fethettiği dönemdeki gibi) Latin serpuşu yerine Türk sarığı görmeyi tercih ederim” diyen Yunan papaz Evangelos Papanikolaou’dan utansaydınız bari!...

[email protected]