Aydýn Nurhan Emekli Büyükelçi
Önerdiðimiz sistemde beþ ana ders dýþýnda devlet imkanlarýnýn elverdiði sayýda seçmeli ders konulabilir. Talep var ise çeþitleme 50 de olabilir, 100 de olabilir. Yeter ki yoðun talep olsun, devlet de o alanlarda öðretmen yetiþtirsin. Bu sistemde üstün zekalýlar veya yetersiz öðrenciler için özel teknikler de etkin þekilde kullanýlabilecektir.
Türk halký eðitimde fedakar
Kývançla vurgulayacaðýmýz husus, Türk halký çocuðunun eðitimi konusunda çok yüksek bilinç sahibi. Onun için büyük fedakarlýk yapýyor. Yavrusunun eðitimi için yýlda yirmi, hatta otuz bin dolar okul taksiti ödemeye hazýr aileler var. Bu talebi karþýlayacak elit okullarýmýz da var. Bu özel okullar mükemmeliyet merkezleri olabilirler. Gel gelelim, müfredat dediðimiz çaðdýþý pranga bu okullarýn ayaðýný baðlýyor. Önerdiðimiz gibi sadece beþ ders mecburi olsa, kalan zaman her okulun kendi önceliðine göre mükemmel þekilde deðerlendirilebilir. Hem de çocuklar yarýþ atý yapýlmadan, yorulmadan.
Öðretmen kalitesi malum
Þimdi de gelelim bir baþka teknik alana… Maalesef öðretmen kalitemiz çok düþük. Çocuk “de/da” anlamýnda kýsa okunan “dahi” kelimesini doðru öðrenip okula gidiyor, öðretmeninden, (hatta hatta profesöründen) “genius” anlamýndaki “daaaahi” telaffuzunu duyunca eve gidip annesine hatalý, cahil olduðunu söyleyebiliyor. Ötesi; “de/da”, “ki” eklerini ayýramayan, tilki kelimesini til ki diye yazan þaþkýnlar ülkesiyiz. Muhatap kelimesini muhattap olarak telaffuz eden lümpenler ülkesiyiz... Tekrar edelim. Bu hatalarý tahsilsizler deðil, üniversite diplomalýlar, siyasetçiler, hatta hatta profesörler, meþhur medya mensuplarý yapýyorlar. Ve cehaletlerinin farkýna bile varmadan kendilerini elit sayýyorlar... Böyle eðitim olur mu? Öðretmen kalitesi malum, yerlerde sürünüyor. Bu sorunu teknoloji ile aþabiliriz.
Spor ve matematik en kolay alanlar. Bunlar evrensel konular olduklarý için dünyanýn en ileri teknikleriyle öðretilebilir. Dünyanýn en iyi eðitimcilerine hazýrlatýlacak dersler odyo-vizüel programlarla verileceðinden artýk öðretmen gerekmeyecektir. Öðretmen “instructor” yani anlaþýlmayan konularý açýklayan ve çok güzel bir yenilik olarak günün konusunu heyecanlý bir tartýþmaya açan “moderatör” olacaktýr. Hatýrlanýrsa öðrenciler þu anda zaten bu alana girmiþ durumdalar, internet artýk “kolay, basit anlatýcý” hocalarýn, uzmanlarýn bulunduðu bir forum oldu.
Müzik aðýrlýklý olarak Türk müziði olacaðýndan, evrensel metodolojiden kolaycýlýk yapýlamayacak, uzmanlarýmýzca müzikteki evrensel teknolojinin adaptasyonu ile özel eðitim teknikleri geliþtirilmesi gerekecektir. Evrensel öðretim metodolojisinin adaptasyonunda Türkçe ve tarih en zor alanlar olacaktýr. Zira en milli alanlardýr. Yine de eðitim biliminin evrensel metodolojisi içinde kalýnarak teknolojiden etkin þekilde yararlanýlacaktýr.
Eðitimin amacýna gelince…
Bilindiði gibi eðitimin iki klasik amacý vardý. Biri tek tip ulus yaratmak, ikincisi de devlete memur yetiþtirmek. “Milli” dediðimiz eðitimin amacý tüm dünyada hala ulusal bilinç kazandýrmaktýr. Ama memur yetiþtirme amacý, yerini kapitalizme yaratýcý beyin yaratmaya býraktý. Demek ki artýk önceliðimiz küresel rekabette geri kalmamak için yaratýcýlýk olacaktýr.
Bir baþka faktör: Okuma yazma artýk iletiþim ve algýlamanýn tek yöntemi deðil. Okuma bilenlerin kaçý býrakalým kitabý, gazete okuyor acaba... Okulda zaten doðru dürüst bir þey öðrenemeyenlerin hayatta iþe yarayan gerçek bilgiyi televizyon ve internetten edindiði bir gerçek. Ýnsan merak ettiðini kolay öðrenir, zor unutur. Kendi iradeleriyle televizyon izleyen insanlar “merak” ettiklerini izliyor. Mesela en hayati konu olan saðlýk okulda yeterince yok. Ama televizyonlarýn en çok izlenen programlarýndan. Okuma yakýnda çaðdýþý kalacak. Artýk ses yazýya, yazý sese dönüþebiliyor, gazete makaleleri internette sesli dinlenebiliyor, hatta bunlar anýnda yabancý dile de çevrilebiliyor. Kýsacasý devletlerin okur/yazar oranlarýyla övünme dönemi artýk geride kalýyor.
Maddeciliðin hýzý
Ve nihayet dinci-laikçi kavgasý… Fizik kanununda ip ucundaki þakül bir uçtan öbür uca salýnýr, yavaþ yavaþ ortada durulur. Ýnsanlar ve toplumlar da özellikle büyük geçiþ dönemlerinde ekstremlere savrulur, sonra zamanla ortada durulur. Orta Çað’da eðitim “din/mana” aðýrlýklý idi, modernitede din suçlu görüldü, eðitim “madde” aðýrlýklý oldu. Günümüzde özellikle dünya malýna yeni uyanan ülkelerde maddecilik henüz hýzýný alamadý, radikalleþerek devam ediyor.
Ýlkokula baþlayan insan yavrusunun fýtratýnda iki bacak vardýr: Bu bacaklardan biri “madde”, diðeri “mana”dýr. Maddeci ülkelerde ilkokula baþlayan öðrencileri ellerinde keserle bekleyen öðretmenler karþýlar. Ve hemen çocuðun mana bacaðýný yontmaya baþlarlar. Çocuk ne kadar okursa bu bacak o kadar kýsalýr. Eðer üniversiteyi bitirirse mana bacaðý yok olur, çocuk sadece madde olur, yani tek bacaklý, topal olur, ömür boyu buhranlar içinde kývranýr, yoga salonlarýnda, psikiyatrist kapýlarýnda, haplarda çare arar.
Ülkemiz de dünya malýna yeni uyanan, ona çýlgýnca saldýran geçiþ döneminde insanlarla dolu olduðu için maddeci eðitime çýlgýnca sarýlmýþ durumda. Bu çýlgýnlýk, bu açlýk tatmin edilmeden eðitimde þakülün ortada durulmasýný beklemek, madde ile manayý, yani insan fýtratýnýn iki asal niteliðini ahenkli olarak karþýlayabilen bir müfredat için ulusal konsensüs beklemek gerçekçi olmaz.
Bunun için baþta politik deðil, teknik yaklaþým önerdim eðitim sistemimize. Uzmanlarýmýz siyaseti býraksýnlar, teknik olarak baþarabileceðimiz alanlarda arayýþlarýný sürdürsünler. Daima en iyiyi arasýnlar. Unutmayalým, Mozart’ý Mozart yapan dehasý deðil, “tutkusu” idi. Biz de konumuza tutku ile sarýlýrsak vatanýmýza mutlaka etkin bir hizmette bulunabiliriz.Lise öðretmenliði günlerimde beynime kazýnan milli servet israfý ve genç beyin israfý bana bu satýrlarý kaleme aldýrdý. Umarým ilgilenenlere bir nebze “düþünce mamasý” olur.