Muhalif seçmeni şizofreniye götüren sebepler
ABONE OL

Türkiye siyasal hayatı 24 Haziran’da tarihi bir gece yaşadı. Başkanlık sistemi için millet “Devam” dedi, Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin yeni sistemde seçilen ilk devlet başkanı oldu. Lakin, bu seçimlerde Başkan Erdoğan’ın en büyük rakibi olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nden aday gösterilen Muharrem İnce’nin, seçim sonuçlarına yönelik bir müdahalenin olabileceğine dair açıklamaları ve oy sayımını Yüksek Seçim Kurulu önünde takip edeceğini söylemesi, kendi seçmenini kaygılı hale getirdi. Daha önceleri de seçim sonuçlarından memnun olmayan seçmen kitlesi, hem kendilerine yakın yayın kuruluşlarında hem de sanal mecralarda sürekli olarak dillendirdikleri bu algıyı daha da yüksek bir noktaya taşıma azmindeydi. Sandıklar açıldıkça durum net bir şekilde ortaya çıktı. Fakat oy oranları arasındaki fark açıldıkça sosyal medyada olay, farklı boyutlara ulaştı. Muharrem İnce başta olmak üzere CHP yetkilileri önce önde olduklarını iddia etti. Ardından bir süre sessiz kaldılar ve İnce’nin “Adam kazandı” itirafıyla; sevinç, yerini hüzün ve öfkeye bıraktı. İnce’ye gönül verenler, ona hükümet tarafından baskı yapıldığı, bir şekilde susturulduğu, hatta kendisinin kaçırıldığı, ailesiyle tehdit edildiği gibi komik komplo teorilerini öne sürmeye başladı. Muharrem İnce, dokuz defa girdiği seçimlerden mağlubiyetle ayrılan Kılıçdaroğlu’nun hiç yapamadığını yaptı ve Erdoğan’ın galibiyetini kabul etti. Kendisiyle ilgili çıkan söylentileri yazan, dillendiren ve yayanlarla ilgili de “şizofrenler” benzetmesini yaptı.

Seçim akşamının bu fotoğrafını iyi analiz etmek için sosyal medyanın “şizofrenleri”nin nasıl bu noktaya geldiğini anlamak gerekiyor. Öncelikle kullanıcı profillerine bir göz atmak gerek.

Nasıl ‘şizofren’ oldular?

Statista’nın verilerine göre Türkiye’de 2017 yılı itibariyle sosyal medya kullanıcılarının yaklaşık yüzde 36’sı Twitter kullanıyor. Ayrıca “we are social”ın verilerine göre de 2000 sonrası doğumluların aktif sosyal medya kullanıcısı olanlarının yüzde 81’i Twitter’a günde en az bir kez haber almak için giriyor. Türkiye geneline baktığımız zaman 13-17 yaş aralığındaki sosyal medya kullanıcı sayısı çok fazla. Yani sosyal medyanın azını Twitter, Twitter’ın çoğunluğunu da gençler oluşturuyor. Bu gençlerin büyük bir çoğunluğu da henüz eğitim-öğretimin temel kademelerindeyken, sosyal medyada oluşturulan “filtre balonları” (kendi düşünce prototipinin dışına çıkmadığı bir kullanıcı çevresi) vesilesiyle bir siyasi çemberin içine giriyor. Toplumun sosyolojisine uzak büyüyerek, Türkiye’nin geçtiği ontolojik süreci anlamadan; sosyal medyada kendilerine, ağabeylerinin veya ablalarının, yakın çevrelerinin veya yüksek sayıda takipçisi olan bir sosyal medya fenomeninin içinde yaşadığı bir filtre balonunun penceresinden bakıyorlar. Sosyal medya ağları da bu balonun içinde kalmaları ve bulundukları sosyal ağda daha fazla zaman geçirebilmeleri için onlara sözde bir güvenli alan/ekosistemi oluşturuyor. Bu vesileyle etraflarındaki büyükler de dahil olmak üzere bir topluluk olarak daha fazla konsolide oldukları bu ortamlarda, daha sert söylemlerle adeta birer “şizofren”e dönüşüyorlar.

Ağır seçim travması

Tabii kitleleri bu denli zihinsel erozyona uğratan şey, yalnızca kendilerine oluşturdukları bu ekosistemin konfor alanları değil, aynı zamanda çağımızın sanal vebası olarak nitelendirebileceğimiz “fake news” yani sahte habercilik anlayışı. Seçim ortamında yaşanan ağır travmanın sebeplerinden biri de buydu. Siyasi partiler özellikle son dönemde bir “sanal ordu” niteliği taşıyan ve “troll” olarak nitelendirilen kullanıcılarla çalıştı. Bu trollerin hesaplarından paylaşılan ve kaynağı belli olmayan sahte haberler hızla yayılarak bilgi kirliliğinin birinci basamağını oluşturuyordu. İlk yayılan spekülatif “oy çalınıyor” haberleriyle -güya yalnızca insanları tetikte tutmak adına-  seçmen manipüle edilmeye çalışıldı. Kaldı ki trollere gerek dahi kalmaksızın birçok siyasi figür de bu tarz spekülasyonlara katkıda bulundu. “Anadolu Ajansı manipülasyon yapıyor” dedikten sonra kendi sisteminde birebir aynı sonuçları veren CHP’li yöneticinin yaşattığı zihin karmaşası buna örnek olarak verilebilir. Seçimden sonra CHP’ye yakın bir anket firması sahibinin “Aslında biz  Erdoğan’ın kazanacağını biliyorduk, fakat açıklasak camia bizi çarmıha gererdi” itirafı da muhalefet kanadında nasıl bir haber baskısının olduğunu göstermektedir. Tüm bunların sonucunda muhalif seçmenin psikolojisinin bozulması işten bile değildi.

Haliyle bu dezenformasyon ve hayal kırıklığının getirdiği ruhsal patlamalar, muhalefeti destekleyen seçmenlerde “şizofrenik” tweetler olarak ortaya çıktı. Bu ruh halini Jodi Dean “Communicative Capitalizm” başlıklı makalesinde bir tekno-fetişizm olarak adlandırır. Dean, sosyal yaşantıya olan katılımcılığını yoğunluk olarak arttırmasına rağmen, içinde yaşadıkları sosyal hayatla olan fiziksel ilişkisini minimuma indiren insanların, sosyal medyayı bir rahatlama objesi olarak kullandıklarından bahseder. Yani bu kitlelerin içlerinde yaşadıkları toplumla olan iletişimlerini sanallaştırdıkları söylenebilir.

Nefreti oya dönüştürme

Gerçeklikten bu kadar uzaklaşma, haliyle sanalda söylenen her şeyin doğru olduğuna inanmayı beraberinde getirdi. Bu da toplumda özellikle belli kesimleri sosyal medyada yapılan paylaşımların gerçekliğini bile sorgulamadan fikir belirtme bağımlılığa itti. Ülkede yaşanan herhangi bir olayın üzerinden daha saniyeler geçmeden ve hatta gerçekleştiğini dahi teyit etmeden, spot haberciliği üzerinden her türlü tahkir, aşağılama ve yargılama yapılmaya başlandı. Yine geçtiğimiz ay yaşanan yavru köpeğe işkence hadisesinde, bazı muhalif siyasetçiler Lübnan’da birkaç yıl önce çekilmiş başka bir video üzerinden Suriyeli mültecileri hedef gösterdi. Ardından yaşanan iki sabinin başına gelen ve milletimizi derinden yaralayan elim olaylarda da benzeri kışkırtıcı tepkileri gösterdiler. Bu nefreti oya dönüştürmeye çalışırken de halkın psikolojisiyle nasıl oynadıklarının farkındaydılar.

Şimdi önümüzde bir yerel seçim süreci var. Eğer muhalefet partileri yine aynı tutumlarına devam ederse, yine sahte haberler ve şişirilmiş anketlerle, seçim akşamları yapılan “Öndeyiz, bu sefer kesin” gibi yanlış bilgilerle seçmenini manipüle etmeye devam ederse bu şizofreninin hiç bitmeyeceğine şahit olacağız. Fakat seçmene demokrasilerde her türlü sonucun olabileceğini söyleyip seçim akşamı kazananı tebrik ederlerse, her yenilgiden sonra “Hani biz kazanmıştık” diye ortada bıraktıkları destekçilerinin şizofrenlere dönüşmesini engelleyebilirler.

[email protected]