Türk-Alman ilişkilerinin seyri ve Türk diasporasının rolü
ABONE OL

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Afrika ziyareti öncesi beraberindeki basın mensuplarına yaptığı değerlendirmede Türkiye’nin Avrupa ve Almanya ile olan ilişkilerine değinerek, son dönemde yapılan görüşmelerin olumlu geçtiğini ifade etmişti. Bunun akabinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Ankara’da Alman haber ajansı DPA’ya verdiği mülakatta Türkiye-Almanya ilişkileri konusunda iyimser mesajlar vererek her iki ülkenin de ilişkileri normalleştirmeye hazır olduğuna dikkat çekmişti. Mevcut açıklamalar öncesinde de Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in Antalya ziyareti ve Çavuşoğlu’nun mevkidaşını geçtiğimiz günlerde memleketi olan Almanya’nın Goslar kentinde ziyaret etmesi, iki ülke ilişkilerinin daha iyi bir noktaya getirilmesi isteğinin var olduğunu gösterdi. Türk medyası Çavuşoğlu-Gabriel buluşması sonrasında iyimser yorumlar yapsa da Alman basınında durum bunun tam tersi oldu. Gabriel medyanın yoğun eleştirilerine maruz kaldı. Türk-Alman ilişkilerinde son dönemde iyimser bir atmosfer hakim olsa da oldukça derin yaralar alan ilişkilerin kısa vadede düzelebileceğini tahayyül etmek, aşırı iyimser bir beklenti olur. Almanya ve Türkiye arasındaki ikili ilişkileri etkileyen birçok parametre söz konusu ve bugüne kadar ikili ilişkiler çok farklı şekillerde ele alındı. “Almanya’daki Türk toplumunun ikili ilişkilerdeki konumu ne olur?” sorusu bu anlamda dikkatleri celbeden ve daha önce de yeterince incelenmemiş bir başlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk diasporası sosyo-politik, ekonomik ve kültürel hareketleri ile sadece Almanya’daki toplum üzerinde kalıcı bir etkiye sahip değil aynı zamanda Türkiye-Almanya ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin de önemli bir parçasıdır. Türk diasporasının ikili ilişkilerde nasıl bir rol oynadığı sorusunu doğru anlamak ve bu soruya rasyonel bir cevap vermek en az diğer başlıklar kadar mühim ve hayatidir. Bu bağlamda Almanya’daki Türk toplumunun AK Parti hükümetleri öncesi ve sonrası konumunu her iki ülke perspektifinden incelemek gerekmektedir.

İşgücü anlaşmasının imzalandığı ilk yıllarda Almanya’ya gelen Türk işçilerin tekrar geri döneceği ve burada yapacakları nitelikli çalışmalar ve edin-dikleri becerilerle ülkelerine katkı sağlayacakları düşünülmekteydi. Yoğun bir işçi göçünün ardından 70’li yıllara gelindiğinde işgücü anlaşması çerçeve-sinde Almanya’ya gelişler durdurulmuştu. Fakat göçün diğer bir safhası olarak görebileceğimiz bu yıllarda (1974 sonrası) işçiler aile birleşimiyle eşlerini ve çocuklarını Almanya’ya getirmişlerdi. Bu süreci takiben 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile Türkiye’den Almanya’ya yeni bir göç dalgası başladı. Bu göç dalgası yabancı düşmanlığını artırdı. Medya ve dönemin bazı siyasi aktörleri Türk göçünün sorunlara neden olduğunu ve bu denli yüksek oranda bir Türk nüfusunun entegrasyonunun mümkün olamayacağını mütemadiyen gündeme getirdi. 2000’li yıllara gelindiğinde artık Türk kökenlilerin nüfusu 2 milyonu geçmiş ve bu kitlenin kalıcılığı adeta tescillenmişti. Göçün ilk yıllarından itibaren Türkiye ekonomisine önemli oranda katkı sağlayan Türk diasporası, geçen süre zarfında sadece bir döviz makinesi olarak görüldü. Türk diasporasının büyük bir bölümünü oluşturan başta muhafazakar kitle ve diğer bileşenleri birçok konuda Türkiye’deki resmi makamlarca üvey evlat muamelesine maruz kalıyordu. Her ne kadar Türk hükümetleri Almanya’daki Türklerin anavatanlarına sadakatlerini sağlamayı amaçlayan bir kimlik politikası hedeflediyse de birçok alanda ötekileştirilen muhafazakar kitle, halkla bütünleşmeyen ideolojik bürokrasi ve devlet anlayışı nedeniyle büyük problemler yaşadı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen bu süreçte Türk toplumu Alman kamuoyu nazarında bugün algılandığı gibi sorunlu bir kitle olarak görülmemekteydi. 2011 Türkiye genel seçimleri ve Gezi olayları sonrası süreç Türkiye’nin Batı eksenli politikalardan koptuğu algısını oluşturdu ve bu durum Almanya kamuoyunda genel bir kanaat haline geldi. AK Parti hükümeti-nin diaspora politikaları bağlamında kurulan kurumlar, gerçekleştirilen konsolosluk reformları ve diğer hizmetler, ötekileştirilen kitlenin sistemle kucaklaşmasını sağladı. Yurt dışında yaşayan Türk toplumu devlet ile kendisini özdeşleştirdi.

Leitkultur’ün işaret ettiği

Alman toplumunun giderek yaşlanması ve nüfusun göçmenler tarafından domine edileceği öngörüsü Alman ulus kimliğinin belirleyici özelliklerinin tanımlanması zorunluluğunu ortaya çıkardı. Özellikle son yıllarda toplumu, indirgeyici ve genelleyici kuramsal ilkeler çerçevesinde açıklamaya çalışan bir söylem, bir “üst anlatı” doğdu. Öncü kültür (leitkultur) kavramı bu söylemin bir dışavurumu olarak da görülebilir. Bu üst anlatı çerçevesinde genelde göçmenlere, özelde Türk toplumuna da biçilen bir rol söz konusuydu. Ak Parti iktidarı sonrası Türkiye’nin Almanya’da mukim Türk toplumunu sahiplenmesi ve bu doğrultuda politikalar geliştirmesi ile bu durum farklı bir hale evrildi. Almanya’nın gelecek projeksiyonun önemli bir parçası olarak görülen Türk toplumu artık Türkiye kontrolünde bir kitle olarak algılanmaya başlandı. Özelliklede muhafazakar kitlenin Almanya için bir sorun olduğu kanaati yaygınlaştı.

Tanımlanan değil tanınan

Almanya’daki Türk toplumunun Türk medyası perspektifi ile olaylara baktığı ve değerlendirdiği , dolayısıyla bu kitlenin de Türk hükümetinin bir dış politika malzemesi olduğu düşüncesi ortaya çıktı. Almanya’da faaliyet gösteren Türk kökenli sivil toplum kuruluşlarının son dönemde sürekli baskıla-ra maruz kalması bu algının bir tezahürü olarak da okunabilir. Özetle geçmişte Alman kamuoyunda bir sorun olarak algılanmayan Türk Diasporası, Ak Parti’nin sahiplenmesiyle beraber problemli bir kitle olarak görülür oldu. Çünkü Almanya’daki karar mekanizmaları, Türkiye’nin Almanya’da muhafaza-kar bir kitle ve dini motifli kolektif kimliğe sahip bir Türk diasporası oluşturma gayreti içinde olduğu kanaatini taşımaktadır. Ayrıca bu durum Alman kamuoyuna göre, Türkiye’nin yeni dış politikası olduğunu varsaydığı neo-Osmanlıcılığın bir yansımasıdır.

Bu yönüyle Almanya-Türkiye ikili ilişkileri diplomatik kanallar haricinde STK’lar seviyesine indiğinde belirli sıkıntılar ortaya çıkacaktır.  Alman-ya’da sorunlu ve Türkiye hükümetinin dış politika enstrümanı olarak algılanan Türk diasporasının, Türkiye–Almanya ilişkilerine mevcut konjonktürde Alman kamuoyunda oluşan negatif algıdan dolayı olumlu bir katkı sağlaması zor gözükmektedir. Ayrıca Alman kamuoyunun muhatap aldığı marjinal gruplara ya da terör örgütlerine yakın siyasi aktörlerin Türkiye karşıtı kamu diplomasisi çalışmaları bu süreci tıkamaktadır. Almanya’daki Türk nüfusu içerisinde Türkiye ile ilgili konularda kamuoyunda etkili olan ve gündemi belirleyen aktörlerin önemli bir kısmı terör gruplarına yakın duran veya 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimini destekleyenlerden müteşekkildir.

Bu önyargıyı bertaraf etme adına Almanya’daki Türk toplumuna düşen belli görevler söz konusudur. Türk diasporasının siyasal katılımının artırılması atılması gereken en önemli adımlardan biri olacaktır. Bununla beraber Almanya’da Türkiye ile ilgili konularda söylem üstünlüğünü elinde bulunduran marjinal gruplar söz konusudur. Sayıları göçmenler içinde az olmasına rağmen Alman kamuoyunda gündemi belirleyen bu kitleye karşı yorum üstünlüğü elde etmek gerekmektedir. Bu çerçevede sosyolojik ve politik çalışmalar yapılmalıdır. Bununla beraber Türk diasporası Almanya’da ırkçılıkla mücadele gibi temel sorunlarda Alman sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleri ile aynı platformlarda mücadele etmelidir. Bu şekilde Türk diasporası tanımlanan değil tanınan bir topluluk olacaktır. Bununla beraber Almanya’da eğitim alan 2. ve 3. nesil para kazanmaya endeksli alanlara yönelmiş ve önemli birçok mecra ihmal edilmiştir. Türk toplumu içerisinde medyada, siyasette ve sanatta temsil edilmeyen çok büyük bir kitle mevcuttur. Gelecek nesiller bu alan-larda eğitime yönlendirilerek,  Almanya ve Türkiye’nin ortak geleceğine katkı sağlamalı ve kamuoyunda mevcut ortak problemlerin çözülmesine yardımcı olmalıdır.

Almanya’da, Türkiye hükümetinin dış politika enstrümanı olarak algılanan  ve ‘sorunlu’ görülen Türk diasporasının, Türkiye–Almanya ilişkilerine mevcut konjonktürde Alman kamuoyunda oluşan negatif algıdan dolayı olumlu katkı sağlaması zor gözükmektedir. Ayrıca Alman kamuoyunun muhatap aldığı marjinal gruplara ya da terör örgütlerine yakın siyasi aktörlerin Türkiye karşıtı kamu diplomasisi çalışmaları bu süreci tıkamaktadır.

@EESeydanlioglu