Varlığın unutulmuşluğunun kararttığı dünya
ABONE OL

Hegel sonrası modern felsefede ismi olmaksızın bir felsefe tarihi yazılamayacak filozofların başında gelir Martin Heidegger.  Ontoloji ve metafizik alanlarında ileri sürdüğü görüşlerle fenomenolojiden hermenötiğe, edebiyat eleştirisinden psikolojiye çok farklı alanlarda kalıcı etkilere yol açan Varlık ve Zaman adlı şaheserinde geliştirdiği temel izlek (‘varlık sorgusu’) bakımından felsefe Heidegger için pratik ve dolayısıyla pedagojik bir amaç da taşır. Ona göre pratik olabilmek tüm bilimlerin asıl haklılık zeminidir ve bu pratikliğin özünde taşıdığı pedagojik amaç da sadece tüm sahici felsefenin ruhu olmakla kalmaz, aynı zamanda Platon ve Aristoteles’in hakikatidir. Heidegger’in Varlık ve Zaman’da ifade ettiği üzere, felsefenin imkanını diğer var olma tarzlarından ayıran, onun Varlığın açıkça sorgulanmasından oluşması olgusunda yatar. Kişi felsefi pratiğe ne kadar çok odaklanırsa felsefi pedagoji de o kadar acil bir hale dönüşür Heidegger için. Heidegger’in deyişiyle felsefi düşünceyle ne kadar çok meşgul olursak amacını ve karakterini özgürlük ve rehberliğin oluşturduğu bir felsefi pedagoji de o kadar elzem bir hale dönüşür.

Pedagojinin sorunu

Heidegger’in felsefi pedagojisinin karakterini ve felsefi pratiğe ait olma tarzını 1927 ila 1934 yılları arasında verdiği derslere odaklanarak çözümlemeye çalışan Michael Ehrmantraut, bu ders metinlerinin her birinin felsefi pedagoji pratiğini üç farklı düzlemde örneklendirdiğini savlıyor: Öncelikle bu metinlerin Varlık hakkında karışıklık duygusu uyandırma, yaşayan bir felsefi düşünceye öncülük etme ve felsefi düşüncenin insani varoluşumuzda seyir haline girmesi için açıkça beyan edilmiş niyetleri vardır. İkinci olarak bu metinler pedagojinin sorunu ve “felsefeye giriş” görevini doğrudan tartışmanın ana izleği haline dönüştürürler. Son olarak bu yazı ve seminerlerin ana izlekleri temel olarak Dasein’ın varlığında felsefi, düşüncenin koşullarıyla yakından ilgilidir.

Heidegger’in felsefi pedagojisinin kendi gerekliliği, imkanı, karakteri ve yöntemi bakımından Varlık sorunu ve sorgusundan ayrılamaz olduğunu savlayan Ehrmantraut, bu pedagoji için ihtiyacın “varlık” fenomeninin evrensel olarak anlaşılmakla birlikte her zaman kişinin onu idrak etme ve ne anlama geldiğini belirleme becerisinden kaçması sebebiyle doğduğunu tespit eder. Sorun sadece felsefi bir sorunun önemine dair bir idrak yetersizliğin-den kaynaklanmaz. Bununla birlikte sürekli Varlığın sorgulanabilirliğinin farkında olarak yaşamanın da zorluğu devrededir. Ayrıca felsefi pedagoji ihtiyacı sadece öğrencilerin bir ihtiyacı değildir, bizzat Varlığın da bir ihtiyacıdır. Heidegger’e kalırsa felsefe, bu ifşayı başarıyla ortaya koyar. Felsefe-ye giriş, yani bu imkanın uyandırılması, bu açıdan Varlık ihtiyacına da hizmettir.

Heidegger’in pedagojisinin “Dasein’ın tam bir dönüşümünü” hazırlamayı hedef edindiğini belirleyen Ehrmantraut, açıklanan amaçlar ile ulaşılan sonuçlar arasında güçlü bir tezadın da bulunduğunu ifade etmekten geri durmaz. Heidegger’in pedagojik amaçlarının son kertede, Varlığın unutulmuş-luğunun kararttığı bir dünya farkındalığında sonuçlandığına işaret eden Ehrmantraut, tam da böyle bir başarısızlığın Varlık sorusuna yönelik gerekli bir adımı atmayı sağlayabileceğini ifade eder.

Bilincin gizemini çözmek mümkün mü?

Özellikle son yıllarda yoğunlaşan yapay zeka tartışmalarıyla birlikte beyin ile bilgisayar yazılım programları arasında enteresan kıyaslamaların yapıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Francis Crick, Gerald Edelman, Roger Penrose, Daniel Dennett, David Chalmers ve Israel Rosenfield gibi tanınmış bilim adamları ve filozofların bilinç konusundaki pozisyonlarını tartışan Amerikalı filozof John R. Searle, beyne ait işlevlerin bilgisayar programları tarafından üretilebileceği şeklinde dile getirilen iddiaları sıkı bir mantıksal analizle çözümleyerek ikicilik, maddecilik ve yapay zeka tartışmalarında sık sık düşülen çelişkileri serimlemeyi hedefliyor. Böylelikle bilincin gerek felsefi açıdan gerekse biyolojik verilerin yardımıyla nasıl açıklayabileceğimiz sorusunu irdeliyor. Bilincin Gizemi, John R. Searle, çev. İlknur K. İçyüz, Küre, 2018

Üstad’ın Adnan Menderes’e mektupları

Cumhuriyet dönemi İslamcılığının muallim-i evveli görebileceğimiz Necip Fazıl Kısakürek, aynı zamanda modern Türk şiirinin de en önemli şairlerinden biridir. Onun 1943-1961 yılları arasında Demokrat Parti’nin lideri Başbakan Adnan Menderes’e yazdığı mektupları içeren kitap, Büyük Doğu dergisini çıkarmak için verdiği inanılmaz mücadeleyi ve karşılaştığı çeşitli siyasi engelleri de anlamayı kolaylaştırıyor.Kitapta yer alan mektup ve belgeler, Necip Fazıl’ın CHP’ye yönelik eleştirilerini, CHP’nin ona bakışını, Adnan Menderes’e ve DP’ye ve dönemin bazı bürokratlarına ilişkin düşüncelerini de olanca açıklığıyla yansıtıyor. Necip Fazıl’dan Menderes’e Mektuplar, A. Karaca, Kopernik, 2018

@uzakkoku