Sultan Alparslan bir Cuma ordusuyla Malazgirt’te
ABONE OL

Geçen hafta sonunun gündemi, 947. yıldönümü idrak edilen Malazgirt Meydan Muharabesi’ydi. Tam bir klişe ifadeyle “Anadolu’nun kapılarını Türklere açtığı” söylenen bu büyük zafer hakkında onlarca yazı yazıldı ya da birtakım görüşler bildirildi. Bunlar arasında öyle bir tanesine denk geldim ki; bu yazıya vesile olması açısından iyi, muhtevası bakımından tam bir rezaletti. İsmini anmaya değmez -fakat sosyal medya hesabından yüzbinlerce takipçisi olan- bu kişi iddia ediyordu ki (kendisi meşhur bir ilahiyatçıymış); Sultan Alparslan’ın ordusundaki Türklerin çoğunluğu Müslüman değil gök tengriciydi ve Selçuklu zaferini, Romanos Diogenes’in ordusundaki Peçenekler ile Uzlar’ın (yani Bizans’ın paralı Türk askerlerinin) saf değiştirmesi sayesinde elde etmişti. Münferit olsa üzerinde durma geç, nihayetinde atılan her taşın peşinden koşulmaz; fakat gördüğüm kadarıyla aynı minvalde seyreden görüşleri oldukça da sahiplenildi. Yani demek istiyorlardı ki Malazgirt bir ‘İslam’ değil, farklı/daha eski bir dünya görüşünün galibiyetiydi. Eh, anması da ona göre olmalı, “Kimse bu süreç üzerinden İslamcılık falan üretmemeliydi” (Tırnak içerisindeki cümle müddeiye aittir).

ASIL HEDEF FATIMİLERDİ

Malazgirt üzerinden İslamcılık üretmek ne demek, açıkçası bilmiyorum. Çok da önemli değil. Evvela, Alparslan’ın ordusundaki askerler gök tengrici miydi, yoksa neydi, ona bakalım… İbnü’l Adim ve Hüseyni gibi kaynaklar, Alparslan’ın savaşın hemen öncesinde (Rahve’deki karargahında) canının sıkkın ve oldukça üzgün olduğunu aktarıyor. Bunun nedeni Abbasi halifesinin adamı İbn Muhalleban’ın da aralarından bulunduğu elçilerinin Romanos Diogenes tarafından aşağılanması ve barış teklifinin kabul edilmemesiydi. Alparslan iki nedenden ötürü aslında savaşmak istemiyordu: Birincil hedefi Anadolu değil Mısır’daki Şii Fatımilerdi ve çok kan dökülmesinden daha net ifadeyle kaybetmekten endişe ediyordu. Zira İbn Kesir’e göre Bizans ordusu dağlar kadar büyüktü. Selçuklu hakkında dev eserleri olan profesörümüz Osman Turan Bizans ordusunu 200 bin asker, Selçuklu ordusunu ise 50 bin asker olarak verir. Bilinenin aksine Malazgirt Muharebesi Türklere Anadolu’nun kapısını açması için girişilmiş bir taarruz değil, Bizans’ı durdurma maksatlı bir savunma savaşıdır. Diogenes elçi Muhalleban’a görüşünü ‘nezaketi terk ederek’ belirtmiş; “Barış görüşmelerini ancak Rey’de (şimdiki Tahran, dönemin Selçuklu başkenti) yapacağını” söylemiş ve Alparslan’dan ordusunu geri çekmesini ve ayrıca masraflarını da ödemesini istemiştir. 

‘MÜSLÜMANLAR DUA EDER’

Süryani Mihail Vekayinamesi’nde, Diogenes’in niyeti şu şekilde aktarılıyor: İmparator seferin başından beri Selçukluları mağlup ederek ülkelerini yakıp yıkacağını ve sultanlarını esir ederek ateşe atacağını söylüyordu. Bundari’ye göre, kibiri İmparatoru akıldan uzaklaştırmıştı. Hem devasa ordusuna çok güveniyor (İbnü’l Cevzi, 1200 kişinin çektiği dev mancınıktan da bahsediyor) hem de savaş için Halep’ten dönen Alparslan’ın (söylediğimiz gibi, hedef Anadolu değil Fatımilerdi, Sultan bir mektup vasıtasıyla Bizans’ın hareketlendiğini öğrendiğinde Kahire’ye yürüyordu), Urfa kuşatmasındaki başarısızlığından cesaret alıyordu. Hazırlıksız olması ve teklifinin kabul edilmemesi nedeniyle karargahında düşünceli bir halde bulunan Sultan’ın yanına imamı ve fakihi Ebu Nasr Buhari geldi. Buhari, Alparslan’a savaşı Cuma günü başlatmasını önerdi. Bu sayede hutbelerde Selçuklu mücahitleri için topluca dua edilirdi. Sultan öneriye uydu. Halife Biemrillah’ın hutbesinde de Allah’dan dinine hizmet edenler için yardım isteniyordu. 26 Ağustos 1071’e denk düşen Cuma gününün gerekçesi budur. Alparslan beyaz giyerek askerlerinin karşısına çıkmış, “İslam orduları için dua edilen bu vakiti seçtim” demiştir. İşte bunlar, Selçuklu ordusu gök tengrici mi, Müslüman mı sorusunun cevabıdır.

SABIK ASKERDEN İMPARATOR

İkinci olarak Peçenekler ve Uzlar meselesi… Diogenes’in ordusunda Türklerin de bulunduğu doğrudur. Zira Bizans bir imparatorluk olduğundan, birçok farklı milletten asker toplaması doğaldır. Ermeni tarihçi Mateos’un ‘deniz kumu kadar çoktu’ dediği bir ordunun salt Rumlardan oluşması beklenemez. Diogenes tam bir imha ordusu oluşturmuştu ve içerisinde Türklerden başka Norman da Rus da Bulgar da ve hatta Arap da vardı. Zaten Diogenes’in İmparator ilan edilme nedeni buydu: Orduyu güçlendirmek. Çünkü kendisi de eski bir askerdi. Bir önceki İmparator X. Konstantinos Dukas döneminde Balkanlarda görev yapmış, dönemin tarihçisi Zonaras’a göre kıymetli unvanlar elde etmişti. 1067’de X. Konstantinos ölünce Macarların desteğiyle darbeye kalkışmış, fakat başarılı olamamış ve hapse (İstanbul’da bir adaya) atılmıştı. Dul İmparatoriçe Eudoksia İmparatorluğu idare edemeyip (özellikle Anadolu’da Türkmen gazaları ciddi bir sorundu) evlenmesi gündeme gelince Diogenes akla gelmiş, dönemin tarihçisi Attaliates’e göre Eudoksia “bu yakışıklı sabık askeri” önce affetmiş ardından da evlenmek istemişti. Fakat bir sorun vardı, Eudoksia kocası Konstantinos’a evlenmeme yemini etmişti. Bu sorun, patrik “İmparatoriçe senin erkek kardeşine aşık” diye kandırılarak çözülmüştü. Bir hadımdan bu dedikoduyu öğrenen Patrik kardeşinin imparator olacağını düşünüp, Eudoksia’nın yeminini bozmuştu.

BİZANS’TA 15 BİN TÜRK

1 Ocak 1068’de Diogenes ile Eudoksia evlendi. Gerçek bir impatator olmak (yani eşinin gölgesinden kurtulmak) için Diogenes’e dev bir zafer gerekiyordu. Selçukluları durduracaktı. Önce üç defa denedi, olmadı. Her seferinde Türkmenler Anadolu içlerinde izini kaybettirmeyi başardı (Attaliates, bir keresinde Türkmenler sıyrılıp Halep’e gittiler diyor). Bu iz kaybettirme hikayesi, Türkmenlerin Malazgirt’ten çok önce zaten Anadolu’da bulunduğunu ve izlerini kaybettirecek kadar coğrafyaya hakim olduklarını gösterir. Nihayetinde İmparator İran’a girmek amacıyla 1071’de ülkesinin her bir köşesinden paralı askerlerle donatılmış bir ordu kurdu. Mustafa Alican hocamızdan öğrendiğimize göre; İbnü’l Cezvi ve İbnü’l Kesir “Diogenes ordusuna Kostantiniyye ötesinden gelen Türklerin” sayısını 15 bin olarak veriyor. Şimdi basit bir hesap: 200 bin Bizans askeri, 50 bin Selçuklu askeri. 15 bin Peçenek ile Uz saf değiştirse 185 bine 65 bin eder. “Uzlar ve Peçenekler saf değiştirince Selçuklu kazandı” diyenlere sormak lazım, ne değişti? Hoş, yine Attaliates, Uzlar ile Peçeneklerin hepsinin değil küçük bir bölümünün -o da savaş sırasında değil, sabahında- saf değiştirdiğini söylüyor. Yani 200 bin’e karşı 50 bin’in kazandığı zafer tesadüf ya da Peçenekler’in saf değiştirmesiyle değil, Alparslan’ın dehasıyla geldi. Turan taktiği uygulanmış, Sultan sayıca az olmaları nedeniyle hafif ve çevik bir ordu kurmuştu.

BİZANS İMPARATORU İLK KEZ TÜRK’E REHİN

Malazgirt ile ilgili dikkat edilmesi gereken başka bir konu, Türkler için bir taarruz değil daha ziyade bir savunma muharebesi olmasıdır. Malazgirt, Bizans’ın Anadolu’da gücünü kırdı diyemeyiz fakat Türklerin kalıcı olacağını Kostantiniyye’ye açıkça göstermiştir. Bizans’a karşı Anadolu’da kazanılmış ilk zafer de değildir (1048 Pasinler Savaşı’na bakınız) fakat ilk defa bir Bizans İmparatoru bir Türk hükümdar tarafından rehin alınmıştır. Bundari ve Devadari, sabaha dek ölülerin yanında yaralı şekilde yatan İmparator’un, elleri ve ayakları bağlı şekilde Alparslan’ın huzura getirildiğini söyler. Durum öyledir ki, gulam liderlerinden Saddüdevle Gevherayin önce haberi getirdiğinde Sultan buna inanmaz. Diogenes huzurundayken daha önce gönderdiği elçilerine İmparatoru göstererek teyid ettirir. Zonaras, Sultan’ın İmparatoru önce galibin kim olduğunu göstermek için yere yatırıp üzerine bastığını anlatır. Ardından da ayağa kaldırıp “Korkma hükümdar. İyi bahtı acaba bir gün tersine dönüvermez mi diye düşünmeyen basiretsizdir. Herhangi bir bedensel ceza almayacaksın.” der.

ÖLMEDEN CESET OLAN DIOGENES’İN SONU

Ağır şartlar karşılığında Alparslan tarafından affedilen ve serbest bırakılan Romanos Diogenes dönüş yolunda Tokat’ta Bizans başkentinden bir mektup aldı. Artık İmparator değildi. Yerine VII. Mikhail Dukas geçirilmişti. Diogenes durumu kabullendi. Tokat’ta kalacağını Kostantiniyye’ye bildirdi. Ama üzerine bir birlik yolladılar. Adana kalesine kadar çarpışarak kaçtı. Alparslan’dan yardım bekliyordu. Burada kimi Ermeni bölgelerini ele geçirdi. Adam topladı. Fakat Bizans’ın gönderdiği Latin Crispinus’a adamları mağlup oldu. Diogenes burada Malazgirt’te beraber savaştığı Andronikos Dukas tarafından esir alındı. Saçları kazındı. Keşiş kıyafeti giydirilip adi bir binek hayvanı üzerinde Kütahya’ya getirildi. Yemeklerine konan zehir nedeniyle hep hastaydı. Burada ferman okundu: Gözlerine mil çekilecekti, yani kızgın demirle kör edilecekti. Zonaras ve Attaliates Kütahya kalesinde bir Yahudi’nin çığlıklar içinde kalan Diogenes’in gözlerine 3 kez acımadan kızgın demirle bastırdığını, en küçük bir tıbbi önlem alınmadığı için sabık İmparator’un gözlerinde kurtlar gezinmeye başladığını aktarır. Adeta ölmeden ceset olan Diogenes bu olaydan iki ay sonra tutuklu halde Bar Habreus’a göre kafasını duvarlara vura vura ölmüştür.