Mühürlü kalplere seslenen eser: Fîhi mâ fîh
ABONE OL

Yakın dostlarınız sizin için “Gönlü Mevlâna sevgisiyle doludur!” diyorlar. Bu muhabbet nasıl oluştu?

Mevlâna hazretleri benim göz ve gönül ağrımdır. Mesnevî’si hem bir tür Kur’ân tefsiri, hem de Peygamber Efendimizin söz ve davranışlarının gönüllerimize nakşedilmesidir. Kırk yılı aşkın süredir, Kur’ân ve hadislerin yanında Mesnevî’yi de döne döne okurum. Her okuyuşta bu eser bana ya yeni bir teselli verir, ya yeni bir ufuk açar, ya da yeni bir manevî kanat takar. Mevlâna hazretlerine olan sevgimden dolayı eserlerinin Farsça orijinalleri kadar, Arapça ve Fransızca’larını da edinmeye çalışırım. İngilizceleri de kütüphanemde bulunsun diye gayret ederim. Çünkü anlamakta güçlük çektiğim bazı yerleri, değişik tercümelere bakarak çözmek isterim.

Fîhi Mâ Fîh’i Fransızca’dan tercüme etme fikri nasıl ortaya çıktı?

Hz. Mevlâna’nın Fransızca’ya çevrilmiş Mesnevî’si ve diğer eserlerinin yanında Fîhi Mâ Fîh’i de uzun yıllar önce satın almıştım. Bir sene kadar önce ancak fırsat bulup bir de Fransızca’sından okuyayım dedim. Fîhi Mâ Fîh’in daha ilk sayfasında dikkatimi çeken bir şey oldu. Bildiğiniz gibi Mevlâna hazretleri Fîhi Mâ Fîh’e şu cümlelerle başlar: “Peygamberimiz aleyhisselâm buyurmuşlardır: Âlimlerin en şerlisi yöneticileri ziyaret edendir; yöneticilerin en hayırlısı ise âlimleri ziyaret edendir. En iyi yönetici bir fakirin kapısında olan, en kötü fakir de bir yöneticinin kapısında olandır.”

Türkçe tercümelerde yukarıdaki iki cümlenin ikisinin de Efendimiz aleyhisselâma âit olduğu belirtilir. Hâlbuki Eva de Vitray-Meyerovitch (Eva dö Vitre-Meyeroviç) Fransızca’ya yaptığı tercümede birinci kısmın hadis, ikinci cümleninse “kaynağı bilinmeyen bir halk sözü” olduğuna dikkat çekiyordu. Bu çok önemli notu görünce Fîhi Mâ Fîh’in Fransızca’sını baştan sona okumak ihtiyacı duydum. Tercüme o kadar güzel yapılmış ki okur, eserde ne denildiğini rahatlıkla anlıyor. Zaten bolca düşülen dipnotlar da anlamayı hayli kolaylaştırıyor. Okuyup bitirdikten sonra da bu eserin dilimize yeni baştan tercüme edilmesi gerektiğine kanaat getirdim.

Adını ettiğiniz Eva de Vitray-Meyerovitch kim?

Elli yaşından sonra Farsça ve Arapça öğrenmiş, Mevlâna hazretlerinin Mesnevî’sini okuyup Müslüman olmuş ve Havva adını almış Fransız aristokrasisinden bilim insanı ve gönül ehli, mübarek bir hanımefendi. Neden ve nasıl Müslüman olduğunu İslâm’ın Güleryüzü adlı eserinde genişçe anlatır.

Onun tercümesinde sizi etkileyen ne oldu?

Tercümesini adeta gergef işler gibi işlemesi. Bakıyor ki bir cümle, bir kelime aklına yatmıyor. “Hazret bunu böyle demez, böyle dememesi lâzım!” diye içinden geçiriyor. Derken eserin diğer yazma nüshalarını getirtiyor. Arıyor, tarıyor ve hakikaten eseri kopya edenin dalgınlıkla başka bir kelime yazdığını görüyor. Dalgınlıkla yazılan bir kelime bütün bir cümleyi tabiî ki anlaşılmaz hâle getirebiliyor. Havva Hanımefendi, Mevlâna hazretlerine öylesine derinden mürid olmuş ki Mürşidinin neyi nasıl söyleyeceğini sanki mânen biliyor, keşfediyor.

Türkiye'deki tercümelerde eksikliğini gördüğünüz şey neydi?

Dilimizde Fîhi Mâ Fîh’in dikkate değer üç tercümesi var. Birincisi, Ahmed Avni Konuk tarafından yapılanıdır. Kendisi bu işin ehli bir zat olduğu için aslında çok iyi bir çeviridir. Ne var ki dilini anlamak çok zordur. Geniş kesimlerin okuyup anlaması kesinlikle mümkün değildir. İkincisi, Meliha Ülker Anbarcıoğlu’nun Milli Eğitim Bakanlığı klâsikleri arasında çıkan tercümesidir. O tercümedeki hataları Gölpınarlı kitap piyasaya çıktığında sayıp dökmüştü. Üçüncüsü, Abdülbaki Gölpınarlı üstadın çevirisidir. Fakat bu çeviride de okuyucunun anlamakta zorlanacağı bir yığın uydurma kelime ve savruk bir ifadeler yığını bulunuyor. Üstad tercümeye biraz daha emek verse ve halkın rahatça anlayabileceği bir dil kullansaydı, mükemmel olurdu.

Ülkemizde Mevlâna ve eserlerinin hakkıyla anlaşılmamasında bu savruk tercümelerin de etkisi var mıdır sizce?

Olmaz olur mu? Tercümeleri okurken karşınıza öyle cümleler, öyle ifadeler çıkıyor ki neyin kastedildiği, ne denildiğini tam bir muamma. Bizim Şark-İslâm klâsikleri çevirilerinde bu savrukluk maalesef hâlâ devam ediyor. İnsanı yerinden hoplatması, beyninde şimşekler çaktırması gereken cümleler, öylesine özensiz ve bayağı bir ifadeyle tercüme ediliyor ki sokaktaki adamın sözüymüş gibi bir anlatımla karşılaşıyorsunuz. Çoğu zaman mütercim müellifin ne demek istediğini kendisi bile anlamadan çeviriyor. Klâsikler ve özellikle klâsiklerimiz itina ister. Hele söz konusu olan Mevlâna ise, yani dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dil ustalarından ve şairlerinden biriyse daha özenle çevirmek lâzım. Tercümeye gereken ihtimam gösterilirse, okur okuduğundan net olarak bir şey anlar ve o anladığı şey üzerinde fikir geliştirir.

Fîhi Mâ Fîh’in Mevlâna’nın diğer eserlerinden farkı ne?

Bu eser Mevlâna hazretlerinin kendisi tarafından yazılmamış ve yazdırılmamış bir eserdir. Hz. Mevlâna’nın çeşitli mekânlarda yaptığı konuşmaların ve ettiği sohbetlerin derlenmesinden meydana getirilmiştir. Sevenleri o konuşurken veya sorulan bir soruya cevap verirken bütün söylediklerini kayda geçirmişlerdir. Arap harflerinin Latin harflerine işte böyle bir üstünlüğü vardır. Aynen kayıt cihazı gibi her söylenileni rahatça kaydedebilirsiniz. İşte bire bir tutulan o notlar daha sonra bir araya getirilerek Fîhi Mâ Fîh ortaya çıkmıştır. Sadece bizim değil bütün dünya insanlığının hiç eskimeyecek, gündemden asla düşmeyecek bir klâsiğidir. O yüzden pek çok dile defalarca çevrilmiş ve hâlâ da yeni çevirileri yapılıyor. Fîhi Mâ Fîh hem müslümanın gündelik hayatına yol gösteren, ona huzurlu hayatın manevî reçetelerini sunan, hem de insanı kopup geldiği âlemle, o ruhlar âlemiyle yeniden buluşturan ve kalpleri mühürlü olmayanlara seslenen bir eserdir. Tek kelimeyle: Fîhi Mâ Fîh, bir yandan mümine dünya mutluluğunun yolunu gösterirken, diğer yandan da insanı ebedî âleme hazırlayan bir şaheserdir.