Çaykovski’nin kuğuları İstanbul’da süzüldü
ABONE OL

Klasik bale repertuvarının vazgeçilmez yapıtı Kuğu Gölü, St. Petersburg Bale Tiyatrosu tarafından önceki akşam Tim Show Center’da sahnelendi.

1994’te Konstantin Taşkin tarafından kurulmuş olan topluluk dünyanın önemli sahnelerinde, Rus ekolünü temsil etmekle kalmıyor, “seçkin sanatı” olarak bilinen klasik baleyi geniş kitlelere sevdirmeye de çalışıyor. Üstelik devlet yardımı veya “mesen” desteği olmadan yaşayabilen belki de tek topluluk olma özelliğini koruyarak.

Mutlu son ile bitti

Topluluk, üç perdelik Kuğu Gölü’nü, Petipa ve İvanov’un 1885’teki koreografilerine olabildiğince sadık kalarak sahnelemeyi hedeflemiş. Oysa söz konusu koreografi 1950’de Konstantin Sergeyev tarafından revize edilmiştir. Dört saatlik temsil ise epey kısaltmış olarak sahnelendi. Ancak tek değişiklik bu değildi; Bolşoy’un klasikleşmiş yorumunda, kuğu kılığındaki prenses Odette’in ölümü ile sonlanan temsil, burada Odette’in ölmeyip, prens Sigfried ile kavuşmalarıyla bitti.

Topluluğun yıldızı İrina Kolesnikova

Rus ekolü denince, kıyaslama elbette esas olarak Bolşoy ile yapılıyor. Bunun bir talihsizlik olduğu düşünülebilir. Nitekim, toplu danslarda göze çarpan zaman kaymaları ve koordinasyon sorunları, Bolşoy’dan alışkın olunan, topluluğu tek bir dansçı gibi izleme konforunu bozucu nitelikte. Öte yandan, toplu danslarda dansçılar tekniklerine o derece yoğunlaşıyorlar ki, duygusal aktarım konusunda sıkıntılar yaşanıyor. Ancak bu gölgeleri göreceli hale getiren, topluluğun yıldızı İrina Kolesnikova oldu. Tekniğiyle güçlendirdiği zarif dansı, derin bir duygusallığı da kolaylıkla aktarmasını sağladı. Kolesnikova hem solo, hem de düolarda parlak ve akışkan bir dans sergiledi. Sahneyi dolduran, inandırıcılığı tartışılmaz bir diğer isim ise Rotbart rolündeki Aleksey Lisitsin’di. Her ikisi de Rus ekolünün bütün inceliklerini göstermeyi başardı. Prens Siegfried rolündeli Dimitri Akulinin ise İrina Kolesnikova ile düolarında biraz renksiz bir görüntü verdi. Sololarında da durum pek değişmedi.

Gösteride ışık kullanımının kurguya etkin destek sağladığı rahatlıkla söylenebilirken, gecenin maviliği ve Rotbart’ın gelişinin parlak ışık geçişleriyle anlatımı iyi düşünülmüş efektler olarak göze çarptı. Gösteride dekorlar uyumlu, kostümler konusu ise biraz daha tartışmalı olarak karşımıza çıktı: Başta üçüncü sahne olmak üzere, stilizasyonlar ile kostümler uyumluyken, “bu derece renkli ve zengin kostüm kullanımı gerekli mi” sorusu da akıllara takıldı. Dramatik derinlik ve baleyi geniş kitlelere sevdirme çerçevesinde evet; ama söz konusu renkliliğin danslardaki incelmiş estetiğe olan dikkati azaltacağı da kesindi.

Gösterideki esas sorun ise sahnenin ve salonun yapısının klasik bale için uygun olmamasıydı. Nitekim topluluk belki de ilk kez 30 kişilik orkestralarını getirmeden "playback" dans etti. Orkestraya yer olmadığı için kolonlardan verilen ses o derece “metal” bir hava yarattı ki buna ses yüksekliği de eklenince dansın ve koreografinin sıcaklığı epey düştü. Ayrıca orkestranın olmaması nedeniyle başlangıç ve bitişlerde az da olsa senkron sorunları yaşandı. Sahnenin bale, opera için tasarlanmamış olması ayak temaslarından çıkan seslerin duyulmasına yol açtığı gibi, sahnenin şekli de temsil alanını küçülten, yer yer görüş ve diziliş sorunları yaşanmasına yol açar nitelikteydi.

Ve tabii artık ulusal bir sorun halini alan temsil esnasında cep telefonlarından kayıt alma ve fotoğraf çekme durumu dikkati dağıtan unsurlar arasındaydı. Karanlık bir salonda telefonlardan çıkan ışık huzmelerinin yüzleri aydınlatması ise adeta bir korku filmindeymişsiniz hissi yaratıyordu.

Ancak, her şeye rağmen Rus klasik bale ekolünün profesyonel rüzgârı temsil gecesini hoş izlenimlerle zenginleştirdi.