Koray Şerbetçi: İsrail devleti bölgenin sosyolojisini zorlamıştır
ABONE OL

Üç ilahi dinin merkezi olan Kudüs 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı idaresinden çıkarak İngiliz mandasına geçti. Sonrasında İngilizler Kudüs’ten çekildi ve Yahudiler bölgede işgalci İsrail devletini kurdu. O tarihten itibaren Arap İsrail çatışmaları başladı. Tarihçi-yazar Koray Şerbetçi ile Kudüs’ün tarihini ve direniş örgütlerini konuştuk. 

- Osmanlı devletinin I. Dünya savaşıyla beraber dağılması Filistin halkını nasıl etkiledi?

Osmanlı Devleti’nin 1918’de mağlup olması ve Arap topraklarından çekilmesi hem Filistinliler hem de bütün Arap toplumu için bir travma oldu. Çünkü Osmanlı ve Arap toplumları arasında İslam’ın getirdiği ortak bir payda vardı. Yüzyıllarca halifelik şemsiyesi altında Türk ve Arap toplumu Osmanlı Devleti’nin denetiminde gayet mutlu yaşamaktaydı. Fakat özellikle Haşimi ailesinde Şerif Hüseyin’in, İngilizlerin desteğiyle bir bağımsızlık sevdasına düşmesi, Arap krallığı vaadine kanması sonucunda Osmanlı devleti bu bölgede mağlup oldu. Fakat şurayı düzeltelim ki özellikle bize ders kitaplarında anlatıldığı gibi Araplar toptan Türklere ihanet etti önermesi yanlıştır. Çünkü Şerif Hüseyin ve ona bağlı kabileler gibi İngilizlerin yanında yer alarak isyan edenler olduğu gibi Osmanlı devletinin yanında yer alan Arap aşiretleri de vardı. 1. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı’nın çekilmesiyle Filistin bölgesinde bir İngiliz mandası yani kontrollü sömürge idaresi kuruldu. Bunun yanı sıra bölgeye Osmanlı döneminde Sultan Abdülhamit’in tehlikeyi önceden fark edip önlediği, Avrupa’dan ve özellikle Rusya’dan Yahudi göçlerinin olmaya başladığı görüldü. Bölgedeki Arap Yahudi nüfusunun dengesizleşmeye başlamasına Filistinliler tepki vermeye başladı. Kesin olarak diyebiliriz ki Kudüs meselesi 1918’de Osmanlı’nın Filistin’den çekilmesiyle, bu toprakları kaybetmesiyle başlamıştır.

- Peki, İsrail kurulana kadar Filistin’in bağımsızlığı için hiç mücadele verildi mi?

Özellikle 1950’den sonra büyük örgütler, teşkilatlar kurularak bir mücadele olmadı. Ama vesayet altına düşen Filistin halkı doğal olarak varlığını korumak için bir tepki verdi. Bu tepki iki yolla yürüdü. Yavaş yavaş Arap ve Yahudi nüfusunun İngiliz eliyle dengesizleştirilmesi, buraya bir Yahudi yerleşiminin olmaya başlamasıyla birlikte bölgedeki Müslüman Filistin halkı tepki vermeye başladı. Bu tepkiyi iki şekilde görüyoruz. Birincisi Kudüs’ün köklü ailelerinden Kudüs müftüsü olarak dünyada tanınmış Hüseyni ailesinin ferdi Hacı Emin el- Hüseyni ağırlığı ulemadan oluşan Filistinli Müslümanların haklarını savunması için bir dini ve sosyal yapı kurdu. Bu yapı ile birlikte Filistin davasını uluslararası alanda diplomatik kanallarla yürütmeye çalıştı.

İkinci kanal ise kendisi Suriye’de bir imam olan, İzzettin el-Kassam’dır. Filistin ve Kudüs’teki İngiliz egemenliğine karşı çıktı. Buradaki Yahudi göçünün önlenmesi ve İngiliz sömürge idaresinin bölgeden bertaraf edilmesi için silahlı mücadele başlattı. Bu direniş lideri 1935’te İngilizlerce şehit edilene kadar bölgenin direnişinin bayraktarı oldu. Ancak İzzettin el-Kassam’ın silahlı direnişi ile Hacı Emin el- Hüseyni’nin diplomatik girişimleri sonuçsuz kaldı. 

- Neden sonuç alınamadı?

Çünkü karşılarında İngiliz ve Fransız olmak üzere sömürgeci güçler vardı. O bölgede Osmanlı Devleti’nin yıkılması Türkiye’nin kendi sınırları içine çekilmesi, bölgede İngiliz ve Fransız eliyle kurulan yapay Arap devletlerinin de kendi iradelerini güdemeyecek durumda olması nedeniyle maalesef Filistin davası sahipsiz kaldı.   

SİYONİZMİN YAPAY PROJESİ İSRAİL’DİR

- Bağımsızlık ilan etmesi büyük savaşların kapısını araladı ve bununla birlikte Filistin’de neler oldu?

1948’de İsrail’in kurulması bölge ve İslam dünyası için tam bir felaket oldu. Çünkü bölgede Osmanlı döneminde Yahudiler yaşıyordu hatta Kanuni Sultan Süleyman’ın izniyle rahatça ibadetlerini edebiliyorlardı. Canlarına, mallarına, namuslarına dokunulmadan yaşayan bir Yahudi toplumu vardı. Bu sosyolojik realitedir. Fakat İsrail devletinin burada kurulması ve var olması sosyolojik değildir. Batılı sömürgeci güçlerce özellikle 19. yüzyılda ortaya çıkmış Siyonizm akımının yapay bir projesi olan İsrail devleti bölgenin sosyolojisini zorlamıştır ve bozmuştur. 

- Siyonizm de bu yapay projenin düşünsel zemini mi?

Siyonizm İngiliz, Fransız, Amerikan emperyalizminin bölgedeki uzantısıdır diyebiliriz. 1948’de zorlamayla İsrail kurulunca o dönemde daha yeni yeni bağımsız olmuş Arap devletleri buna tepki verdiler. Bağımsızlığını ilan etmesinin hemen arkasından birkaç Arap devleti birleşerek İsrail’e savaş ilan etti. Batılı emperyalist devletlere sırtını dayamış olan İsrail, 1948 savaşında kendisine karşı çıkan Arap devletlerinin hepsini yendi. 1956 yılında Mısır–İsrail savaşında, Mısır’ı da alt etti. En büyük felaket 1967 savaşında oldu. Arap devletlerinin tamamına yakınının birleşerek İsrail’e saldırmaları ve İsrail’in 6 gün gibi kısa bir sürede bu Arap devletlerinin hepsini yenmesi Arap toplumunda büyük bir travma meydana getirdi. 1978’de Mısır’ın İsrail’le anlaşıp onu resmen tanıması Arap dünyası için ikinci bir travma oluşturdu. Bütün bunlardan dolayı Filistinliler, abileri olarak gördükleri Arap devletlerine karşı bir güvensizlik geliştirdiler ve Filistin’in Filistinliler eliyle kurtarılabileceği inancı gelişti. 

Kudüs meselesi Osmanlı’nın Filistin’den çekilmesiyle, bu toprakları kaybetmesiyle başladı.

Osmanlı döneminde Yahudiler bölgede rahatça yaşıyordu. Fakat İsrail devletinin burada kurulması ve var olması sosyolojik değildir. 

1948’de İsrail’in kurulması bölge ve İslam dünyası için tam bir felaket oldu. Filistin toprakları adım adım işgal edilerek Filistinliler vatansızlaştırılmak istendi. 

Kudüs bütün Müslümanların davasıdır

- Peki, tüm bu mücadelelerin sembolü Kudüs’tür diyebilir miyiz?

Evet Kudüs’tür. İslam’ın üç büyük mescidi Mekke, Medine ve Kudüs’tür. Müslümanlar için önemlidir o nedenle Kudüs, Filistin davasının kalbidir. Ancak sadece Filistin’in ulusal sorunu değil, tüm Müslümanların sorunudur. Bu iş sadece Filistin halkı ve İsrail haklı mücadelesi olmadığını bütün İslam âleminin adına İsrail’le mücadele ettiklerini göstermektedir. O yüzden Filistin dışındaki Arap ve Arap olmayan, başta bizim gibi Türk Müslümanları yani Türkiye’de bu davaya sahip çıkması temelinde bu mücadelenin sembolü Kudüs olmasıdır ki bütün Müslümanların davası haline getirmiştir.

Filistin meselesi İslam’dan ayrı düşünülemez

- Filistinliler nasıl bir mücadele yöntemi seçti?

1959’da Filistin’de entelektüeller bir örgütlenmeye gittiler. Bu örgütlenme Filistin’in kurtuluş hareketi anlamına gelen Arapça kısaltılmasıyla El-Fetih örgütüydü. El-Fetih’in amacı silahlı mücadele vererek Filistin’i bağımsız kılmaktı. 1968’de İsrail askerlerinin özellikle Filistinli mültecilerin Ürdün’e yerleştikleri kampa saldırması ve El Fetih direnişçilerinin İsrail ordusunu bu küçük köyden geri püskürtmesi hem Filistin hem Arap âlemi için büyük bir umut ortaya çıkarttı. 1980’lerden sonra Gazze’deki kötü koşullarda yaşayan halk Şeyh Ahmet Yasin’in önderliğinde yeni bir örgütlenmeye gitti. İslami Direniş Hareketi Hamas, 1980’lerin sonlarına doğru daha etkili mücadele etmeye başladı. Filistinlilerin İsrail’e karşı sivil itaatsizlik eylemleri olarak ortaya konan intifada tüm dünyada karşılık buldu. 1987’deki ilk intifada Hamas’ın gerçekten halka derdini anlatabildiğini ve halkı arkasına alarak Filistin davasının İslam’dan ayrı düşünülemeyeceğinin somut bir kanıtı olarak karşımıza çıktı.