Tevekkül
ABONE OL

Tevekkül, kişinin hareketlerini ilahi-tabii kanunların gereklerine uydurduktan sonra Allah’a güvenmesi ve O’dan gelecek neticeye razı olmasıdır. Sebep ve tedbiri ilahlaştırmaması; insan iradesine ve tabiat kanunlarına Allah’ın iradesinden daha çok önem ve değer atfetmemesidir. Çünkü sebeplere ve tabii kanunlara ne kadar çok önem ve değer veriliyorsa ilahi iradeye o kadar az ehemmiyet veriliyor demektir. 

Bir başka ifade ile tevekkül, maksada erişmek için yapılacak bir şey kalmadıktan sonra Allah’a itimat etmek ve işin sonunu Allah’a havale etmektir. Tevekkülün beşeri tedbirleri aldıktan sonra Allah’a güvenmek anlamına olduğu ayet ve hadislerde açıkça belirtilmektedir. Nitekim bir ayet-i kerimede: “(Habibim) Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven).” buyrulduğu gibi, hadis-i şerifte de: “Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül etmiş olsaydınız, O kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı. Görmez misiniz ki kuşlar, sabahleyin yuvalarından aç çıkıyorlar da, akşamleyin karınları tok olarak dönüyorlar.” buyurulmaktadır. 

Bu ayet-i kerime ve hadis-i şerif, tevekkülün görünen ve bilinen sebeplere sarılmakla olabileceğini açıkça belirtmektedir. Kuşların rızıklandırılmalarının sebebi, yuvalarında durmaları değil, yuvalarından çıkıp rızık talebinde bulunmalarıdır. Tevekkül için önce hareket lazım. İşin sebep, ya da sebeplerine başvurmak, fayda ve zarar taraflarını düşünmek ve istişarelerde bulunmak lazım. Karar verdikten sonra da vehim ve endişeye kapılmadan Allah’a güvenmek lazım. Mesela bir çiftçi tarlasını iyice tımar eder, vaktinde sürer, zamanı gelince tohumunu eker, gerektiğinde sular, çapalar, gübresini verir ve bütün bunlardan sonra sonucu Allah’tan bekler, kendi tedbirine ve yaptıklarına bir değer izafe etmezse gerçek anlamda tevekkül etmiş olur. Ama bunların hiçbirini yapmadan tevekkülden söz etmek sahtekarlık olur. 

Nitekim Mevlana şöyle der: 

Gel tevekkül et, çalışmak üzre hep 

Önce tohm ek, sonra kıl Hak’tan talep! 

Gerçek tevekkül imanın arkadaşı, gerçek müminin en önemli özelliğidir. Nitekim Cenab-ı Hak Kur’an’da pek çok ayette tevekkülü inananların vasfı olarak saymıştır. Tevekkül, iç huzuru veren bir saadet yolu olduğundan Allah’ın Resulü dualarında: “İlahi sana teslim oldum. Sana inandım ve sana tevekkül ettim.”[1] buyururlardı. Nefse güvenmeyi ise, göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa, insan için bir kayıp saydıklarından: “İlahî göz açıp kapayıncaya kadar, hatta ondan daha kısa bir süre beni nefsime bırakma!” buyururlardı. Tevekkül bir kalp olayı olarak insanlara işlerinde en büyük güç kaynağıdır. İnsanın hayat mücadelesinde sendelememesi için en büyük destektir. Zor durumlarda ve zaaf anlarında moral kaynağı ve başarı sebebidir. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur:  “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır.”[2] Onları başarıya götüren samimi çalışmaları ile Allah’a olan güven ve tevekkülleridir, O’nun yardımına olan itimatlarıdır.