17/25 Aralık milat mı değil mi?

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, geçtiğimiz hafta yargıdaki FETÖ kararları ile ilgili emsal niteliğinde bir karar almıştı. Burdur'daki yerel mahkeme tarafından 6 yıl hapis cezası alan mühendis Hakan Ö. adlı FETÖ şüphelisi için “örgüt üyeliği için organik bağ gerekir. Sempati duymak FETÖ üyeliği için yeterli değil” diyerek, bu kişinin hapis cezasını bozmuştu.

Önceki gün adliye muhabirleri ile konuşan Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman, Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin kararına ilişkin yaptığı değerlendirmede, hukuki olarak farklı bir bakış açısını dile getirdi. Kararın doğru olmadığını, değişmesi gerektiğini düşündüğünü söyledi.

Başsavcı Yüksel Kocaman’ın değerlendirmesinin özü şu:

“17-25, örgüt yöneticileriyle ilgili genel bir milat değildir. Bizim bahsettiğimiz; normal vatandaşlar, örgütte yöneticilik yapmış olanlar değil. Vatandaş, bu örgütün gerçek yüzünü görünce araya perdeyi çekmiş. Örgütün yönetici takımından bir kişi ise himmet toplamış, örgüt adına toplantılar düzenlemiş, sohbetleri organize etmiş. Bu kişi 17-25’ten önce de sonra da sorumludur. Yönetici takımı bilerek ve isteyerek örgütün içinde kalmış ve örgütün eylemlerini organize etmiş. Bank Asya bizim ana kriterimiz. 17-25’ten önce kredi çekmiş, taksit yatırmış kişiler değil. FETÖ elebaşının talimatıyla hesap artışı yapanlar bizim için ciddi şüphelidir. Terörist elebaşının talimatı sonrası Bank Asya’ya para yatıranlar terör örgütü üyesidir...”

Dikkat edilirse Sayın Başsavcı, normal vatandaş ile FETÖ yöneticileri ayırt ediyor, aralarına adil bir çizgi çekiyor.

Normal vatandaş, örgütün gerçek yüzünü görmüş, bu yapının bir hizmet hareketi, bir hayır hareketi olmadığı anlamış, tavır almış ve yardımını kesmiş. Bu insanlar şüpheli değil.

Ancak birileri, o gün Başbakanın çağrılarına, uyarılarına rağmen bırakın araya perde çekmeyi, Sayın Erdoğan’a ve hükümete karşı F. Gülen’in başlattığı saldırılarda ihanet cephesi içerisinde yer almış. Gülen’in “Firavun, Yezid, diktatör” hakaretleri ile Erdoğan’a karşı kin ve nefretle dolu olarak ihanet cephesi içinde yer almış, Pensilvanya’dan gelen talimatlara harfiyen uymuş biri, normal vatandaş gibi değildir.

Onun 17/25 Aralık öncesindeki yapıp ettikleri de incelenmeli, sorgulanmalıdır.

FETÖ davalarını sulandırmak için her türlü fırsatı kollayanlar, Ankara Başsavcısının açıklamalarına mal bulmuş mağribi gibi sarıldılar. Farklı hukuki değerlendirmeyi, “Başsavcıdan Yargıtay’a sert eleştiri” diye yaydılar.

Cumhuriyet gazetesi haberi “Başsavcı Kocaman: 17-25 milat değil” manşeti ile vererek hemen AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedefe koydu:

“17 Aralık milat değil, açıklaması sonrası gözler, 17 Aralık 2013 öncesinde hükümet ile cemaatin ortaklığına çevrildi. Başsavcının açıklamasının ardından soruşturmaların FETÖ’nün bizzat AKP eliyle devletin içine yerleştirilmesi, beslenmesi, yani ‘örgüte yardım’ kısmına uzanıp uzanmayacağı merak konusu oldu.”

Benim, “sinsi FETÖ’cülük” dediğim de işte tam budur. Bugün FETÖ ile kelle koltukta mücadele eden başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, FETÖ’nün ipliğini pazara çıkaran, gerçek yüzünü tanıklığı ile ortaya koyan ve hala mücadele eden insanların eli zayıflatılarak, zan altında bırakılarak, itibarsızlaştırılmaya çalışılarak yapılanlar, sinsi FETÖ’cülüktür.

Gezi olayları ile darbe ortamı hazırlanmak istenmiş, 17/25 Aralık’ta siyasi darbeye teşebbüs edilmiş, MİT tırlarının durdurulması ihaneti tezgâhlanmış... Bunların hepsinde FETÖ’nün sözcülüğünü, destekçiliğini yapanlardaki ikiyüzlülüğe, pişkinliğe bakın ki; FETÖ kumpaslarının tamamında devletten, hükümetten yana tavır koymuş insanlara saldırabiliyor, onları hedef gösterebiliyorlar...

30 Mart yerel seçimlerinden önceki TUSKON kongresindeki FETÖ şakşakçılığına ve eşkıyalığına bir daha bakınız. İşte o isyanın içinde olanların 17/25 Aralık'tan önceki FETÖ irtibatları, iltisakları, konumları da evet, suç kapsamındadır.

Pişman olmuş, FETÖ’ye tavır koymuş insanlara ise sadece; “helal olsun size, erdemli davranıp hainlerden yana değil devletten, milletten yana oldunuz” denir...