ABD'nin patronajı zayıflarken yeni dünya düzeni

Tuhaf zamanlarda yaşıyoruz. Galiba bu, hep söylenen ve söylenecek bir söz... 

Şunun şurasında kaç sene oldu, P5+1 ülkeleri ve İran arasında şu meşhur nükleer anlaşma imzalanalı... Daha imzalar ancak kurumuştu ki Trump, ABD dış politikasını, Körfez ülkelerini yanına alarak, İran'ı çevrelemek şeklinde revize etti. Anlaşmanın tarafı olan diğer ülkelerin itirazına ve Uluslararası Atom Enerji Kurumu'nun lehte raporuna rağmen nükleer anlaşmanın yerini bugün artık İran'a yaptırım kararları almış durumda. 

Suriye'deki kazanımlarını da kaybedeceği anlaşılan İran için ise ABD yeniden "büyük şeytan" oldu. 

Tuhaflıklar bununla sınırlı değil, daha dün "Nükleer düğmeye" basmakla birbirini tehdit eden kimin nükleer düğmesi çalışıyor ya da daha büyük diye twitter üzerinden birbirine sataşan Kuzey Kore ve ABD başkanları bugün, birbirlerinin saçma esprilerine gülüyor ve dünya için çok büyük adım olduğu iddia edilen bir anlaşmaya imza atıyor. 

Trump-Kim anlaşmasının akıbetinin, İran ile yapılan nükleer anlaşmanın akıbetinden farklı olacağının garantisi yok ama. Kaldı ki İran ile varılan anlaşmadan daha zayıf taahhütlere ve denetim mekanizmalarına dayandığı iddia ediliyor. 

Zaten "tuhaf zamanların" bu en yeni sürümü, aktörlerin belirsizliği donanımı ile güncellenmiş gibi. Bu yeni sürüm, kurallardan çok belirsizlikler, her an her şey olabilir mantığı ve risk ile oynanıyor. Adrenalini yüksek bir yeni dış politika oyunu bu. En azından 2. Dünya Harbi'nden sonraki "üst düzeyli dengeleme politikası" ve "uluslararası ilişkileri uluslararasılaştırma" konseptinden bir geriye gidiş söz konusu. 

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin kendi bölgelerinde ve İslam dünyasında icra ettikleri rol de bu en yeni dış politika sürümüyle uyumlu. ABD'nin Trump'ın şahsında kollarını bağlayıp kendini G7 zirvesine kapaması da... Bir büyük kumar masası var sanki ve kimin daha çok parası varsa bahsi o kazanıyor gibi. Paranın halledemeyeceği şey yok diye bakıyor bu yeni sürümün oyuncuları. 

Trump bu tipe tam oturan bir karakter. Sofistike edilmiş şeylerden sıkılıyor, satranç değil de golf oynamayı seviyor. Tabii bir de tweet atmayı! 

Ama işte tuhaflıklar dedik ya, devam ediyor... Kuzey Kore'yi, İran'ı dize getirmeye çalışan, piyonlarını bir sihirli kürenin etrafına toplayan, parayı görünce kılıç dansına kalkan Trump ve ABD dış politikasını sabırla aşındıran olaylar da yaşanıyor. Dün Star gazetesinin manşetiydi; ABD, BM'den ikinci kez tokat yedi. İlki malum, BM Güvenlik Konseyi'nde ABD'nin red oyu verdiği kararın BM Genel Kurulu'nda 128 evet 8 hayır oyuyla kabul edilmesi. Neydi o? 21 Aralık 2017'de, Türkiye'nin diplomatik çabasıyla Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, ABD Başkanı Donald Trump'ın uluslararası hukuku hiçe sayarak Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul etmesi kararını reddeden tasarıyı ezici bir oy çokluğuyla onayladı. Sadece Guatemala, Honduras, Marshall Adaları, Micronezya, Nauru, Togo ve Palau, ABD ve İsrail'in yanında yer aldı. 

ABD tabii yaptı yine yapacağını; tam da Nekbe'nin yıldönümünde Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıdı. Protesto edenler ise İsrail tarafından katledildi. Bunun üzerine yine Türkiye konuyu BM gündemine taşıdı. Önceki gün BM Genel Kurulu, ABD'nin Güvenlik Konseyi'nde veto ettiği Filistin halkı için koruma talep eden ve İsrail’in Filistinlilere karşı güç kullanımını kınayan tasarıyı 120'ye 8 oyla onayladı. 

Hülasa ABD'nin patronajı zayıflıyor, çoklu bir yeni dünya düzeni kuruluyor ve Türkiye bu yeni nizamda eskisinden daha etkili olacak!