ABD’ye güvenelim mi?

Somut adımlar atılmaz ise asla! İlk cevap budur sanırım. Lakin ABD’nin çok renkli ve kaygan siyaset anlayışına bakarsak, bu tek soruyu bile sormak doğru değildir!

ABD ne istiyor? Ona bakalım. İkinci Dünya Savaşı sonrası, dünyanın esas süper gücü olarak meydana çıkan ABD’nin telaşı nedir? Neden terör örgütlerine muhtaç durumda? “Müttefik, ortak, dost” her ne derseniz deyin, bu başlık altındaki profilleri neden teker teker yıpratma peşinde? Neden bu kadar dayatma? Neden bu kadar acele ediyor?

ABD’nin; 80’lerden itibaren tüm strateji ve akıl üreticilerinin kitapları, bize esasında bu telaşın kodlarını sunmaktadır.

Kendine ürettiği düşmanları, sonra onlara yönelik savaşları tetiklemekte! Hollywood filmlerini ve buna benzer her enstrümanını, bu telaşının esiri yapmış durumda.

Şimdi de Çin, Rusya, İran, Kuzey Kore... Türkiye’yi bu sıraya koymadığı açıktır. Lakin Türkiye’nin tutumundan sonuna kadar endişeli!

Türkiye’ye yönelik attığı tüm adımların, devletler hukuku anlayışına uymadığı, verdiği sözlere sadık olmayan çıkarcı bakış açısı ile bize, tarihin en rezil devlet anlayışı modelini sunmaktadır. Çadır devletlerinin bile; kurallara, verilen söze ve atılan imzaya “namus” olarak bakış açısı vardı. ABD; böyle bir telaş içinde, imzanın ve sözün ne anlama geldiğini, yok saymış durumda! Hal böyle olunca “hukuk, imza, söz” anlayışına tabi olmayan bir tarafın, güvenilir tarafı nasıl olur acaba?

Evet, baktığımızda ABD’nin yöntemi ile bugün dünyadaki birçok lider durumunda olan devletlerin yöntemi, pek farklı değil zaten! Rusya, İngiltere, Almanya, Çin ve İran, büyük küçük fark etmez, dünyanın rengine katkı sunan veya katkı sunma durumunda olan devlet anlayışlarının, aşağı yukarı durumu ne yazık ki budur. Lakin masada fazla aktör olunca, denge kurmak ve hareket etmek için faydalı olabiliyor. Bu anlamda ABD’nin tek güç olmaması, devreye farklı güçlerin girmesi, dünyanın selameti açısından isabetlidir.

Ve Türkiye...

Uzun yıllardır tek bir şey söylüyorum. Dünyanın geldiği bu kaotik ortam, yeni nefes, yeni söz ve eski kodlarla medeniyet kurma algısını istemekte. Bunun en parlak numunesi, Türkiye’dir. Adaletten yoksun dünyanın, adalete ihtiyacı sonsuzdur. Bunu temin edecek isim ise Türkiye’dir. Önümüzdeki süreç, Türkiye’nin tutumu ile masadaki tüm aktörlerin davranışlarını da etkileyecektir. Bunu da bir tarafa yazalım. Ve Türkiye’nin varlığı, yeni çağın esas denge unsuru ve merkezi gücü olacaktır. İşte tam da buradan bakarak, dünyaya nizam konusunun, hangi dengeleri devreye sokarak, kimi kiminle tartarak, kimin adımının karşısına kim ile çıkacağına karar verecek Türkiye. Şundan tam emin olalım. Küresel güç olmanın en önemli taşı ekonomidir, hiç kuşkusuz. Lakin bu dünyada nizam kurmaya yetmeyecek bir taştır. Çünkü nizamı kurma dokusu adalette saklı. Türkiye’yi herkesten farklı kılan, bu dokuyu dünya için yeniden tasarlama ısrarıdır...