Bass’tan incelikten uzak 'ince' diplomasi

ABD’nin Türkiye Büyükelçisi John Bass, giderayak biraz iyimser biraz da kötümser olmaya yol açacak konulara işaret etti.

Öncelikle krizden nasıl geri dönüleceği konusunda ipucu vermiş olmasının altını çizmek gerek. İyimserlik, vize krizinin diğer anlaşmazlık konularından ayrıştırılmış bir konu olarak ele alınmasında. Bass’ın ifadelerinden anlaşıldığına göre, ABD tarafı müzakereyi iki konuya indirgemiş. Bunlar, konsolosluk çalışanlarının neden tutuklandığı konusunda bilgi sahibi olmak ve benzer olayların yaşanmaması garantisi almak. Karşılığında ise konsolosluklarında kimseyi saklamadıkları konusunda Türkiye’yi ikna etmeyi bekliyorlar.

Bu durum tarafların birbirini doğru ve güven verecek biçimde bilgilendirmesini istemek demek; dolayısıyla krizin çözümü için makul bir başlangıç noktası.

Anlaşıldığı kadarıyla Büyükelçi, vize kararını kendisi düşünmüş, ABD’de “bazı yetkililere” sormuş, onlar da olur demiş. Esas karar alıcılar ise, bu meseleyi sonradan öğrenmiş ve işin doğası gereği büyükelçilerine sahip çıkmak durumunda kalınmış.  Esas karar alıcılar ileri gidildiğini düşünmüş olmalılar ki, çıkış yolunu da yine büyükelçiye söyletmişler.

'İyi'nin 'kötü' olasılık için kullanımı

İyimser mesajlardan bir diğeri ise Türkiye’nin en hassas olduğu konudaki ABD tavrının ifade edilmesi. Kürt koridorunun desteklenmediğinin açıkça dile getirilmesi, diyalog zeminin bu konu nedeniyle kaybedilmemesinin gereğini ima ediyor. Ayrıca Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve başbakanına yönelik polemiğe yol açacak bir karşılık vermekten de özellikle kaçınıldığı söylenebilir.

Bass’ın ifadelerinin mutlak ve değişmez bir ABD tavrına karşılık geldiği düşünülmemeli, ancak krizden geri dönmeyi sağlayacak zemin olarak görülmeli.

Bununla birlikte, ABD’nin dış politika anlayışının bir gereği olarak her iyimser çıkışın yanında bir de kötümser olmaya neden olabilecek olasılık hatırlatılır. Bu, kötünün gösterilmesi yoluyla iyinin “en iyi tercih” olduğuna ikna etme siyaseti olarak ifade edilebilir.

Büyükelçinin diplomatik incelikten uzak biçimde DEAŞ ile ilgili ifadelerde bulunması, bu yöntemi kullandığının göstergesi sayılabilir.

“9,5 aydır Türkiye’de terör saldırısı yaşanmıyorsa, bu DEAŞ’ın güç kaybetmesi ya da saldırılardan vaz geçmesi nedeniyle değil, işbirliğimiz sayesindedir” mealindeki sözler, iyi ve kötünün aynı anda sunulması örneğini oluşturuyor.

'Kötü'nün 'iyi' olasılık için kullanımı

Olumlu kısmı, ABD ile Türkiye arasındaki işbirliğinin özellikle terörle mücadele konusunda ne kadar yaşamsal olduğunun altının çizilmesi. Diğer olumlu çıkışlarla birlikte değerlendirildiğinde krizden çıkma çabası olarak görülebilir.

Ancak bu açıklama aynı zamanda DEAŞ’ın eylem yapıp yapmamasını sağlayan ipin ABD elinde olduğunu da düşündürüyor. Bir yanıyla “bizim sayemizde ölüm olmuyor” gibi bir içeriği var, dolayısıyla ABD elini çekerse terör olur hissi yaratıldığından tehdit de içeriyor. Öte yandan, büyükelçi farkında mı bilinmez ama, DEAŞ ile ABD arasında epeyce yakın bir ilişki olduğu hissi yaratılıyor; dolayısıyla adeta bir itiraf söz konusu.

Ortaya çıktığından beri bu DEAŞ’ın kimler tarafından yapılandırıldığı sorusu sorulup duruyordu. Açıklama ile gözler ABD’ye çevrilmiş olabilir. Ancak bu yöneliş yanıltıcı ve Bass tam da giderayak bu yanılgıya düşülmesini istemiş olabilir. Türkiye’yi tehdit eden tüm terör örgütleri üzerinde belirleyici bir etkisi olduğunu ima etmek, ABD’nin gücünü abartmak anlamına gelir ve tam da kötüyü gösterip iyiye razı etme siyaseti olarak okunabilir.