Bir gazetenin dış politika belirleme çabası

Washington Post gazetesi, Trump başkan seçildikten sonra ABD askerlerinin Afganistan’dan çekilmemesi için, 1972’de Afgan kadınların mini etek giyen fotoğrafıyla ikna edildiğini yazmıştı. Bu, Afganistan’ın eski “mutlu” günlere dönebileceğini ima eden görüntülerin, Trump’ın radikal eğilimlere karşı olan alerjisinin nasıl kullanılabildiğini ifşa etmekti.

Gazetenin işlevlerinden biri, ABD’de seçilmiş iktidar “beklentilerini” karşılamadığında, onun dış politikasına baskı oluşturmak olarak özetlenebilir. Bunu kanıtlayacak çok sayıda örneği, çok sayıda ülkeyle ilgili vermek mümkün. Ancak muhtemelen en çarpıcı olanlardan birisi, Sayın Cumhurbaşkanı’nın geçtiğimiz Mayıs ayında ABD’ye yaptığı ziyaretin ilk gününde gazetede FETÖ lideri Gülen’in mülakatının yayınlamış olmasıydı. Mealen Türkiye’nin artık hiç de güvenilir ellerde olmadığının savunulduğu bu yazı, Trump’a Türkiye ile “çatışmacı” siyaset sürdürmesini telkin ediyordu.

ABD başkanının “beyaz, erkek, milliyetçi” eğilimlerinin yabancı düşmanlığı ve ayırımcılık siyasetine dönüşmesi ve bunun da Müslüman çoğunluğun olduğu her yerde etkin olması beklentisi, gazetenin yayın anlayışına egemen olmuştu.

Teröre işaret

Trump’ın ABD’ye düşman olarak İran ve Kuzey Kore’yi seçmesi, Suudi Arabistan’a oldukça ses getiren bir ziyaret yapması, Körfez ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklarda arabulucu olması, gazetenin seçtiği “öteki” ile Trump’ın seçtiği “öteki” arasında uyumsuzluk yarattı.

Bunun üzerine gazete, ABD iç kamuoyu açısından “Müslümanlar geliyor” konusundan daha dehşet verici olan “bilinmeyen ellerdeki silahlar” konusunu işlemeye başladı. Bu bağlamdaki en açık hedef İran ve Kuzey Kore oldu; ancak kamuoylarını diri tutmayı sağlayan esas konu terör meseleydi. Bu çerçevede Washington Post, teröristlerin nereden geldiğinden çok, nerelerden geçtiğini işlemeye başladı; özellikle Avrupa’daki terör eylemlerini gerçekleştirenlerin yaşam öyküleri anlatılırken cümlelerin aralarında epeyce “Turkey” sözcüğüne yer verildi.

İma edilen, Türkiye’nin DEAŞ başta olmak üzere tüm radikal örgütlere destek verdiği idi, ki bu sürece Müslüman Kardeşler ve Hamas da dahil edilmekteydi. İfadeler karar alıcılar tarafından ciddiye alınsa, Türkiye terörist ülke ilan edilebilirdi.

Günümüz ABD yönetiminin tam olarak ne yapmaya çalıştığı anlaşılamamış olsa dahi, en azından gazetenin salık verdiği ana yoldan gitmediği söylenebilir.

Silah ticaretiyle tehdit

Trump yönetiminin FETÖ kaynaklı bilgilerden ya da radikal hareketlere verilen destek iması üzerinden keskin bir politika uygulamayacağını anlayan çevreler, bu kez de yine aynı gazete üzerinden başka bir konuya uzanmış durumdalar.

Konu, Türkiye’nin silahları ile ilgili. Cumhurbaşkanı’nın BM Genel Kurul toplantısı nedeniyle ABD’ye ziyaretini bir fırsat olarak gören gazete, “korumalar krizi” nedeniyle Türkiye’ye silah ambargosu uygulanması gereğini dile getirdi. Gazete, Cumhurbaşkanı’nın korumalarının “yaptıkları” nedeniyle, ABD’nin silah anlaşmalarını gözden geçirmesini öneriyor. ABD’nin PYD’ye Rus silahlarını satabildiği bir dünyada, sanki her devlet başkasından silah bulamazmış gibi.

Neyse ki Trump iş adamı, silah piyasasının nasıl işlediğini biliyor. Ortada bir ihtiyaç varsa, ya da zaten ihtiyaç yaratıldıysa, artık devletler ondan olmazsa bundan alabiliyor; olmadı kendisi yapıyor. Dolayısıyla Washington Post zihniyetinin günümüzde gerçekçi bir karşılığı olduğu şüpheli. Ciddiyetle izlemek, ama ciddiye almamak gerekiyor. Çünkü bundan sonra silah yapımı-temini konusu daha fazla gündemde olacak gibi.