Büyük zuhurun arifesinde

Kemalist sistemin Menemen provokasyonuyla iyice sindirilen Müslüman Anadolu halkının agorada yankılanan sesi, patlayan öfkesiydi Üstad Necip Fazıl Kısakürek. “Yekpare bir inanış, görüş ve ölçülendiriş manzumesi” olarak tanımladığı Büyük Doğu fikriyatı hasrında verdiği destansı mücadele…

İlk önce teşhisi koydu: Kanuni’den bu yana Müslümanlar aşk ve vecd’i kaybetti!

Sonra da reçeteyi önümüze koydu: Büyük Doğu.

Büyük Doğu: “Kendi içimizde ve kendi cebimizde kaybettiğimiz, sonra körler gibi el yordamıyla eşya ve hâdiseleri sığayarak hep dışımızda ve yabancı ceplerde aradığımız, aradıkça kaybettiğimiz, kaybettikçe bulduk sandığımız, bulduk sandıkça kaybımızı derinleştirdiğimiz anahtarın kum üzerindeki yuvası…”

Bu yuva: “… sadece sâf ve gerçek İslâm ruhunun, dünü, bugünü ve yarını, hakları, hakikatleri ve tecrübeleriyle bütün Doğu ve Batı dünyasını kucaklamış olan dâvasından ibarettir.”

Bu dâva, kaybedilen aşk ve vecdin aranmasının adıdır!

Evet, aşk ve vecdin aranması dâvası ama nasıl aranacağını da gösteren bir dâva. Çayırda başıboş tepinen atların aksine, ipi, İslâm’ın ana yolu olan Ehl-i Sünnet itikadına bağlayarak ummanları fethetmenin adıdır Büyük Doğu!

İslâm Tasavvufu karşısında Batı Tefekkürü’nü hesaba çekmenin adıdır Büyük Doğu!

İslâm ihtilâl ve inkılâbının adıdır Büyük Doğu!

Kaybettiğimiz aşk ve vecdin ancak ve ancak, “Gaye İnsan-Ufuk Peygamber” olan Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ruhaniyetine sığınılarak bulacağımızı öğreten fikrin adıdır Büyük Doğu!

Kalpleri İslâmla mayalayan Allah dostlarının ardından “üç ayakla sekerek” gitmenin adıdır Büyük Doğu!

Sinelerinde aşk ve vecdi taşıyan “Sonsuzluk kervanı”nın dilini terennüm ettirmenin adıdır Büyük Doğu!

Allah ve Resûlü adına muhabbeti, öfkeyi, davâyı, kavgayı; “Yaşanmaya değer hayatı” bizlere gösterendir Büyük Doğu!

Ve, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun tespitiyle Üstad:

“İdeali aramayla toprağa bağlanma arasındaki bir berzahta kıvranan insanoğlunun “oluş” ıstırabını, İslâm’ın hakikatine nisbetle heykelleştiren adam!.. Beş asırlık tarih dilimimizle birlikte, içinde yaşadığımız çağın nabzını yakalayan adam!.. Necip Fazıl budur... Eşya ve hâdiseler karşısında ruhun “nasıl” tavrını İslâm’ın hakikatine göre gösteren, bunun diyalektik ve estetiğini mutlak “üst dil-üst mânâ”yanisbetle gösteren adam...”

***

Gazetemizin 4.sünü düzenlediği “Necip Fazıl Ödülleri” programı geçtiğimiz Cuma akşamı gerçekleşti. “Necip Fazıl Ödülleri” programına ayrı bir hassasiyet gösteren ve her yıl iştirak eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gecede yaptığı konuşmada, Üstad’ın perde arkasına geçişine kadar mücadelesini aynı aşkla devam ettirdiğini şu sözlerle ifâde etti: "Ruhundaki ateşi diri olan, diri kalan herkes genç demektir. Necip Fazıl son nefesine kadar ruhundaki ateşi diri tutmuş bir üstadımızdır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Üstad’ın hedefi doğrultusunda çaba gösterdiklerini de söyledi:

"İdeolocya Örgüsü zaten bunun tüm yapı taşlarını ortaya koyan eseri. Kendisi Büyük Türkiye hedefini realite dışına çıkarmaya, Büyük Türkiye ümidini kaybettirmeye çalışanları da ağır şekilde eleştirmiştir. Üstad bu yönde gayret gösterenleri, milletimizin ümit kapılarını sürgülemekle itham etmiştir. Biz 15 yıldır büyük Türkiye'yi, güçlü Türkiye'yi, kendisiyle birlikte tüm dostlarının, soydaşlarının, dindaşlarının, mazlumların ve mağdurların umut kapısı, güven kaynağı bir ülkeyi inşa etmenin gayreti içindeyiz. Biz Üstadın ömrü boyunca hep bekleyip durduğu o inkılap var ya, işte onu gerçekleştirmek için çalıştık, çalışıyoruz. Devlerin kıvranışına, cücelerin çırpınışına aldırmadan tarihin en büyük iman devini ayağa kaldırmak için gecemizi gündüzümüze katıyoruz.”

Üstad’ın beklediği o büyük zuhurun arifesinde “İslâm ihtilâl ve inkılâbının” maddî ve mânevî şartlarına ermek duasıyla…