Dijital çağda yerli ve milli kültür nasıl olacak...

İstanbul'da uluslararası bir ''Öykü Festivali''...

Zeytinburnu Belediyesi, kültürel işlerde çok değerlidir hasadı. Aykut Ertuğrul, edebiyat muhitimizin önemli simalarından, çalışkanlığını uluslararası bir sanat işine vakfedince hepimizi heyecanlandıran bir iş çıkarmış, teşekkürler...

''Anlatıyorum, öyleyse varım'' sürmanşetiyle otuz beş yazar Türkçe'de buluştu. Benim de bir öyküm vardı, ''Kehribar'' İngilizce'de ''Amber'' olmuş, görünce çok heyecanlandım. Asıl heyecan, İstanbul'a ve arkadaşlarıma kavuşmaktı. Öyle zannediyorum ki; edebiyatın güzel evini evimiz kılan şey arkadaşlıktır. Cemal Şakar'ın her zamanki nezaketli dirayetli daveti, Ömer Lekesiz'in her zamanki titiz eleştirel kritiği ile Yıldız Ramazanoğlu'nun her zamanki vicdana çağrısı birleşince, nasıl durabilirdim durduğum yerde...

Aykut Ertuğrul'a da söyledim. Edebiyat muhiti dediğimiz şey resmi kurumların yapılandırdığı odaklar değil, kapital sahiplerinin kurduğu kuş yuvaları da edebiyat muhiti dediğimiz çevreyi kuramaz... Muhiti mayalayan şey, herşeyden evvel dostluktur...

Nurcan Toprak, Ahmet Melih Karauğuz, Tilman Rammstedt'la aynı oturumdaydık. ''Zamanın Ruhu''nu konuştuk. Rammstedt, edebiyatın Almanya'da korunma altında olduğundan üzüntüyle bahsetti... Edebiyatıyla, şiiri ve felsefesiyle bilinen Almanya'da, edebiyat bugün ''koruyalım'' öneri ve direktifleriyle adeta muhafaza fanusuna alınmış haldeydi. Şiir ve hikaye, roman ve sinema karşısında ciddi bir tıkanıklığı yaşıyordu. Şiir ve hikaye, nesli tükenmeye yüz tutmuş sanatlardandı... Tilman 1975 doğumlu, Fön müzik grubunun üyelerinden, 2008'de Ingeborg Bachmann ödülünü almış önemli bir yazar. Bu tıkanıklığı; Adorno'nun, faşizmin ve kitlesel soykırımların şiiri öldürdüğüne dair feryadıyla açıkladı.

Ahmet Melih Karauguz, dijital dünyanın başka formlarda yeni anlatım yollarıyla sanatı değişik bir kulvara taşıdığından söz etti. Formlar ölür ama sanatın özü, zamanın içinde yeni formlarla karşımıza çıkar derken, onu hem yeni edebiyatçılarımızdan önemli bir kalem olarak, hem de zamanın ruhunu, ritmini çok farkında bir dijital yerli bir teorisyen olarak selamladım... Vefat eden dedesine çok istediği halde bir türlü ağlayamayan bir genci anlatmış ''Yabancı'' adlı öyküsünde. Acaba zaman, şu öykünün ve şiirin aleyhine işleyen zaman, ağlayışın yerine neyi koymayı planlıyor, zalim zaman...

Allah'ın zamanları, edebiyatçıların çalışma masalarının etrafından akan denizler gibidir, yazar mürekkebini bu denize daldırdığı hokkadan çeker. Yazı Masa'sında içiçedir zamanlar, döner durur, döner durur. Şimdiki zaman (Sevgiliyle gözgöze olduğu an), Gelecek zaman (Sevgiliyi tahayyül ettiği an), Geçmiş zaman (Sevgiliyi tahattur ettiği an), Geniş zaman (Sevgiliye dair bilinçliliğin tüm anlarda uyanıklığı)... Bize böyle öğretildi, zaman bir sevgi edebidir. Yazar her an uyanık kişidir, onun kalbi uyumaz ve Sevgiliden gafil olamaz... Mehmet Kaplan'a göre hikaye, zaman sanatıdır...

Bahtiyar Aslan ise bizim kuşağın kalemlerinden, Türk Edebiyatı Dergisi genel yayın yönetmeni ve akademisyen..'Yağmur Melekleri'' hikayesinde dört zamanlı anlama maceramıza yeni bir ritim ilave ediyor, rüya/zaman veya kozmik zaman... Bilinç akışı tekniğiyle kaleme aldığı hikayesinde hız ritmini gökle yer arasında dokumuş, tanrısal zaman ile yer/insan zaman kurgusu, uzay mekiği gibi ustalıkla geziniyor anlatım tezgahında...

Zamanımızda hikaye'nin uğradığı alan daralması, yeni aralıklarda dolaştırıyor sanatçıları. Nurcan Toprak'ın kanayan kalemi, hikayesini şiire yaklaştırıyor. Hikayesinin yolu deneme şehrinden geçiyor, seyahatname şehrine uğruyor. Mustafa Şahin'in çivi cümleleriyle çakılmış, Yıldız hanımın içten patlarlı zaman saçılmasını okuyorum bu genç ama olgun kalemde... Harfler kardeş gibi benzetir yazarı yazara bazen. Nurcan bana kendi kardeşimmiş gibi geliyor.

Küresel ve modüler yeni beğeniler dünyasında edebiyatın, öykünün, şiirin geleceği nasıl olacak.. Biz dijital göçmenler için zorlu bir soru...  ''Dünya ile konuşan edebiyat'' meselesine önem veren Kültür Bakanımız Prof.Numan Kurtulmuş, dijital evredeki yeni arayışları nasıl değerlendiriyor... Düşünüyorum öyleyse varım'dan, Anlatıyorum öyleyse varım'a geçen dünyada kültür ne demek, yerlilik ve millilik vurgusunun içeriği  nedir, dijital küresel çağda bize dair olanı nasıl var edeceğiz... Bunlar önemli sorular...