'Malazgirt Ruhu'nun mimarisi Ahlat'tır

Cumhurbaşkanımızın Malazgirt kutlamaları bağlamında gerçekleştirdiği ziyaretler, hepimiz için bir zihin tazelemesi oldu. Tarih derslerinde, Türkerin Anadolu'ya girişi ve Sultan Alparslan'ın fetihi olarak öğretilen birkaç cümleden sonra, hiç merak etmeden kapattığımız bir sayfayı yeniden açtık. Gözler Malazgirt ve Ahlat'a çevrildi birden...   

Bu durum, Başkan Erdoğan için yeni keşfediş değil, yani MHP ile ortaklıktan doğan bir etkileşim diyenler haksızlık ediyor. Erdoğan, kendine has kurduğu tematik siyasetinde Malazgirt'e hep değer vardi. (Daha evvelki kongre konuşmalarına bakabilirsiniz) Malazgirt onun dilinde varoluşa dair bir atıftı. Bilinçli olarak kurduğu bu atıfta, hem Asya'daki tarihimizi ve bunun göç yoluyla Anadolu'ya taşınmasını önemsedi, hem de bu yürüyüşün Batı'ta doğru sürecek her ivmesinde, milletleşme serüvenimizi hatırlattı.   

Yani Erdoğan'ın Malazgirt'i, aslında çok başlangıçlı ve süregelen bir atıf. Tek ırka mahsus bir donmayı, opaklaşmayı, homojenleşmeyi değil... Doğu'dan Batı'ya yürürken hem adımda çoğalarak, dayanışarak, kozmopolit, ortak yaşayış ve kaderdaşlık kültürünün kodlarını benimseyerek milletleşme tecrübesini anlatıyor.  

''Çok başlangıçlı'' derken, Malazgirt ruhunu en iyi şekilde okuyabileceğimiz Ahlat Selçuklu Sanatı  kültürel alfabemiz gibi adeta... Maveraünnehir'in Türk boylarından, Kayı'lardan, kadim Mezopotamya'dan, Hint'ten, Pers'ten, Kafkasya'dan, Gürcülerden, Ermenilerden taşıdığı etki ve birikimlerle yürüyüp gelmiş bir uzamdır bu. Hz.Ömer'den itibaren İslamlaşmıştır. Zaman zaman el değiştiren Bizans hükümranlığının da edalarıyla sarmaşarak, bölgenin geleneksel malzemesi olan kızıl tüf ve taşta yepyeni bileşkeler, formlar, ifadeler oluşturmuştur. Bu, kuşkusuz heterojen bir yapıdır, durağan değildir, dünya tasavvurlarını habire kuran yeni tekrarlar ve yeni etkileşimlerle, zamanı kopukluk ve imha üzerinden değil de temadiyet ve tekamül üzerinden tarif eden, yaşayan bir millet olma biçimidir.  

Malazgirt, bir hedef ve misyon olarak, Türkiye'nin Türkiye'den ibaret olmadığı fikrini de besleyen bir sembol değerdir Eski zamanların fütühata dayalı yürüyüşleri bitmiştir. Onun yerini meşru müdafa ve milletlerarası dayanışmalar almıştır. Meşru müdafa hakkı ne kişiler ne de devletler için bitmez. Mazlum coğrafyaların ah eden sesini işitmekle yükümlü kerim devlet öğretisi de buna eşlik edince ortaya ''sağlam irade'' zarureti çıkar... Malazgirt sağlam irade'dir. 

Malazgirt fethin, Ahlat ikametin sembolleridir. Süphan ve Nemrut dağları arasındaki platoda sadece savaşlar ve fetihler gerçekleşmemiştir. Ahlat'taki 210 dönümlük alana yayılmış, 8.200 mezar taşı dünyada bir eşi benzeri daha olmayan kültürel hazinemizdir. Ahlat, Kubbe'tül İslam adıyla geçer tarihte. Nice değerli nakkaş ve mimarlar yetiştirmiştir. Tokat'ta, Konya'da, Kayseri'de, Niğde'de, Aksaray'da, Divriği'de ayak izlerini takip edebileceğimiz bu mimari deha, bizim varoluş hikayemizin mekanını, formunu, biçimini kurar...           

Cumhurbaşkanımızın Ahlat'ta ziyaret ettiği heybetli mezar taşlarının, Orhun Abideleri'nin İslamlaşmış şekli olduğunu ileri süren kültür tarihçileri, bu mezarlıkların; Ahlatşahlar, Eyyübiler, İlhanlılar, Safeviler ve Osmanlılar dönemlerine ait oluşuna dikkat çekerler. 

1645 yılında Ahlat’a giden Evliya Çelebi; Ahlat'a ''Oğuz Taifesi Şehri'' der. Osmanlı padişahları ise Ata Diyarı derlermiş... 

Peki biz Ahlat hakkında ne biliyorduk şimdiye kadar... Ve niçin bu kadar gecikti bu dikkatimiz... Onu da bizlere dayatılan resmi tarih anlayışına soralım...