Merhametten maraz doğar mı, doğar

Pierre-Alain Mannoni, Fransa’da deniz çevre bilimci bir akademisyen. 18 Ekim 2016’da ülkenin güneyindeki otoyollardan birinin gişelerinde üç Eritreli göçmen kadını arabasına alıyor. İtalya’dan Fransa’ya geçen yaralı, üşümüş, aç ve perişan haldeki bu insanları bir gece evinde barındırıyor, yedirip içiriyor; ertesi gün bir hekime götürüp tedavilerini yaptırıyor. Sonra da Marsilya’ya gitmek istediklerini söyleyen kadınları tren garına bırakıyor.

Her nasıl olduysa, Mannoni hakkında yasa dışı göçmenlere yardım etme gerekçesiyle dava açılıyor ve Aix-en Provence mahkemesi oturma izni olmayan kişilerin serbest dolaşımına neden olduğu gerekçesiyle 11 Eylül 2017’de Mannoni’ye dört ay hapis cezası veriyor.

Yaklaşık bir yıl mahkemelerde sürünen adamcağız, savunmasında kadınlardan birinin ağır kesik yaraları olduğunu, yol kenarındaki bu perişan insanları bırakıp gitmeye içinin el vermediğini söylüyor. Ayrıca, göçmenlerin akrabalarının bazılarının da Avrupa’ya vardıktan sonra öldüklerini öğrendiğini ve yardım etme istediğinin daha da arttığını ifade ediyor.

Göçmenlere yardım ve yataklık suçu

Mannoni’nin avukatı, yapılan yardımın bir suç olmadığını, tam tersine en temel insan hakkı olan yaşama hakkının korunması kapsamına girdiğini savunsa da, yargıç kabul etmiyor ve cezayı veriyor. Mannoni, yaptığı bir iyiliğin başına bu işleri açmış olması karşısındaki şaşkınlığını dile getirirken aynı zamanda göç konusunun Avrupa’daki insancıl hukuku nasıl yerle yeksan ettiğini de hatırlatıyor.

Bu olayla birlikte açığa çıkıyor ki, Mannoni göçmenlere yardım etmekten suçlanan tek kişi değil. Cedric Herrou adında bir çiftçi de 8 Ağustos’ta yasa dışı göçmenlere yardım etmekten ve hatta bir tren vagonun işgal edilmesine katkı sağlamaktan 3 bin Avro cezaya çarptırılmış. Yargıç insaflı davranmış, zira yabancıların ülkeye girişini düzenleyen 622-1 numaralı yasaya göre bu ceza 30 bin Avroya kadar verilebiliyor.

Bu dava da skandal olarak nitelenmiş, insan hak ve özgürlüklerinin ne zamandan beri suç olduğu savunmalara konu edilmiş, ancak emir demiri kesmiş ve ceza alınmış.

Güvenlik hukuku insancıl hukukun üstünde

Bu olay gayet tabi insancıl hukuk, Avrupa değerleri, insani dayanışma gibi bir dizi konu içinden değerlendirilmeye muhtaç. Ancak bundan önemlisi, kararın gerekçesinde dile getirilen “ülke güvenliği” meselesi.

Ülkenin güvenliğine zarar veren üç yaralı Eritreli kadın olduğu düşünülmüş olmalı. Terör, göç akınları ve diğer birçok değişken Avrupa’nın kimyasını ne oranda bozmuş, bu örnek çok açık biçimde ortaya koyuyor.

Meselenin bir başka boyutu ise, yasa dışı göçmenlere ülke içinde yardım edenlerin kaçak göç mafyası ile eş tutulması. Ayrıca bu yasanın geçerli olduğu ülkelerde yasa dışı göçmenleri toplayıp kamplara koyan, bir biçimde yiyecek-içecek ve barınma sağlayan devlet yetkilileri de aslında “yardım” yapmış sayılabilirler. Dolayısıyla bireylerin yaptıklarıyla devletin yaptığı, “yardım” açısından benzerlik taşıyabilir ve suç kapsamına da girebilir.

Bununla birlikte, yasa gerekli önlemi almış. Bireyler, yasa dışı göçmenlerin serbest dolaşımına yani ülke içinde göçmeye devam etmelerine yardım etmekle suçlanıyorlar; devlet ise onları zaten bir yere kapatıyor; dolayısıyla suç işlememiş oluyor. Ayrıca devlet, göçmenlere “yardım” ediyorsa, bunu ülke güvenliği adına, yapıyor; onları izliyor, denetliyor, geri gönderiyor. Dolayısıyla yine suç işlememiş oluyor.  Ayrıca, bireylerin yardımlarını suç sayarak toplumun göçmenleri dışlamasına da katkı sağlanıyor.