Mirzabeyoğlu yumruğu

Yıl: 1996… 

Yer: Antalya Emniyet Müdürlüğü… 

İşkenceci -Lan sen Salih Mirzabeyoğlu’nu tanıyor musun? 

Çocuk -Yok tanımıyorum. 

İşkenceci -Nasıl tanımıyorsun lan, insan liderini tanımaz mı? 

Çocuk -Tanımıyorum. 

İşkenceci -Boksörmüş. 

Çocuk -Bilmiyorum. 

İşkenceci -Nasıl boks yapıyor hiç gördün mü? 

Çocuk -Tanımıyorum, görmedim hiç! 

Çocuğun yanına yaklaşan işkenceci çocuğun karnına, “Aha işte böyle yapıyor! Daha da unutmazsın.” diyerek sert bir yumruk atar… 

O yumruk üzerinden 22 yıl geçti… 

Çocuk işkencecisini bir daha görebilse kendisine teşekkür edip, “Dediğin gibi unutmadım” diyecek…

*** 

Esseyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin temsil ettiği yolu devlet çapında sistemleştiren, içtimaî kavgasını veren isim Üstad Necip Fazıl Kısakürek’tir. Üstad’ın, “Ustada kalırsa bu öksüz yapı” dediği Büyük Doğu’yu sürdüren “çırak” ise Salih Mirzabeyoğlu. 

Perde arkasına geçişiyle birlikte O’nu sadece şairlerden bir şair olarak yaftalamaya kalkanlara karşı Mütefekkir Mirzabeyoğlu Üstad’ın hüviyetini ömrünü sonuna kadar dost ve düşmana gösterdi: “Beş asırlık tarih dilimimizle birlikte çağımızın nabzını yakalayan ve ideali aramayla toprağa bağlanma arasındaki bir berzahta kıvranan insanoğlunun oluş ıstırabını hakikatin hakikatine nisbetle heykelleştiren adam.” 

Ustaya bağlılık, nisbeti koruma yüksek ahlâk gerektirir. Çiziktirdikleri birkaç satır, birkaç mısra ile Üstad’ı aştıklarını iddia edenlere mukabil Mirzabeyoğlu bir an olsun Üstad’a olan nisbetini halel getirmedi. Vefatına yakın verdiği röportajda Üstad’ın hakkında “Güvendiğim genç” hükmünü verdiği Mirzabeyoğlu, Üstad’ın güvenini boşa çıkarmadı. 

Mütefekkir Mirzabeyoğlu’ndaki yüksek ahlâk Üstad’ı gerçek hüviyetiyle tanıma bereketini getirdi. Esseyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin temsil ettiği yola sımsıkı perçinli olarak mücadelesini sürdüren Mirzabeyoğlu, bu nur yolunun önkesicisi olan, Batı’nın Anadolu’daki ileri karakolu Kemalizm’i baş nefret kutbu olarak Müslümanlar’ın önüne koydu: “Kemalizm, insan ve toplum meselelerini kuşatıcı bir ideolocya manzumesi değil, sadece İslâm’a karşı ve İslâm’ı tahrib tavrının adıdır.” 

“İslâm’ı tahrib tavrına” nasıl karşı konulacağını gösteren Mirzabeyoğlu aynı zamanda bizlere”, “Allah ve Resûlü’nün kitaplarının, ona tâbi büyüklerin yol ve izlerini” takip ederek, “Bâtından ipuçları ile alınanı eşya ve hâdiseye tatbik” etmenin nasılını ve niçinini de gösterdi! 

Mütefekkir Mirzabeyoğlu, sistemin Menemen provokasyonuyla sindirilen, Kemalizm’le idrakleri iğdiş edilen Müslüman Anadolu halkında, “Fikirse fikir, kavgaysa kavga” şuurunu ibda edendi! 

Yüksek ahlâkın gereği olarak Mirzabeyoğlu, nisbetsiz olarak zihinlerine doldurdukları bilgilerle azıp “İslâm benim anlattığımdır” diyenlere karşı “İslâm’a muhatap bir anlayışı” öğreten isimdi! 

Allah Resûlü’nün, “Ya Rabbi, bana eşyanın hakikatini olduğu gibi göster” duasından pay sahibiydi Mirzabeyoğlu. 

Daldan dala tedailerle, kelimeleri kelimelerle dölleyerek tevhide doğru yapılan yolculuğun kaptanıydı Salih Mirzabeyoğlu. 

Sistemin şuur süzgecinden geçmeyi ret eden, köklerini inkâr etmeden yeni bir şuur süzgecini inşâ eden mimardı Salih Mirzabeyoğlu. 

Toprak seviyeli hayattan hilkatinde olan ideale yükselmesi gerekirken belhûm adal çukurunda debelenmeyi insanca yaşamak sanan bizlere, Allah Resûlüne bitişik yaşamakla ancak insan olunabileceğinin ihtarını yapandı Salih Mirzabeyoğlu. 

İşte bu insana, belhûm adal çukurunda debelenenlerin anlaması, tahammül etmesi mümkün değildi. Ve nihayetinde, insanlığı sona erdirecek Telegram silâhıyla şehid edildi!.. 

*** 

Bana Salih Mirzabeyoğlu’nu unutturmayan yumruğu atan işkenceciye ne kadar teşekkür etsem az, öyle değil mi!..