Salman’ın ılımlı İslam tasarımı

Suudi Arabistan veliaht Prensi Muhammed Bin Salman, 2025 yılına kadar ülkenin küresel düzeydeki yerini değiştireceğini ima eden açıklamalarda bulundu. Yaklaşık bir ay kadar önce, Suudi Arabistan’ın kuruluş yıldönümü kutlamaları vesilesiyle Salman ilk kez kadınların stadyumlara girme ile araba kullanma yasaklarını kaldırmıştı.

Sadece bu uygulama bile, Suudi Arabistan’ın “değişim” rüzgarının ifadesi olarak görüldü. Bin Salman ise değişimin sadece kadınlarla ilgili bir konu olmadığını hatırlatırcasına daha köklü reformlardan söz etti ve özellikle iki konu üzerinde durdu.

Bunlardan biri, Suudi Arabistan’ın her türlü radikal ve aşırı eğilimle mücadele edip ılımlı İslam’a geri döneceğini dünyaya duyurması oldu. Suudi Arabistan’ın daha önce ne zaman ılımlı İslam konusuyla ilişkilendirildiği hatırlanamamış olsa da, bu açıklama esasen geçmiş ile gelecek arasında kurulan bir başka bağa işaret etti.

'Serbest' ada

Anlaşıldığı kadarıyla Salman, küresel güçlerin İslam üzerinden siyaset, özellikle de dış politika üreten ülkelerle arasına mesafe koyma kararlılığını algılamış. Öncelikle “Batı” dünyası ile ilişkilerini güçlendirme ve Soğuk Savaş’taki gibi özellikle Anglosakson dünya ile ittifak kurma iradesini ifade eden bir anlatım söz konusu. Geçmişle kurulan bağ da bu noktada.

Mesajı güçlendiren ifade ise Suudi Arabistan’ın tüm dinlere açık bir ülke olacağı cümlesi... Bu, Suudi Arabistan’ın hem devlet hem de toplum olarak dış dünyaya daha açık hale geleceğini söylemek demek.

ABD’nin İran’ı sistem dışına itme siyasetinden de cesaret alan Salman, bu yolla rakiplerinin önüne geçmeyi amaçlıyor gibi gözüküyor. Bu türden bir beklentisi olduğunu teyit eden diğer konu ise yaptığı konuşmada vurguladığı ikinci konu... Bu, bir tür özerk “ada” oluşturulması projesi.

2025’de tamamlanması öngörülen projeye göre Mısır ve Ürdün’le bağlantısı olan Kızıldeniz’de Akabe Körfezi ve Süveyş Kanalı’na yakın adalardan oluşan NEOM adlı bir bölge oluşturulacak, 26 bin 500 km’lik bu alan serbest bölge olacak. Anlaşıldığı kadarıyla bu bölgede, sadece ekonomik serbestlik değil sosyal serbestlik de bulunacak.

Stratejik hamle

Veliaht Prens tasarılarını hayata geçirebilir mi, muhaliflerine direnebilir ve hem yaşamını hem pozisyonunu koruyabilir mi, bilinmez. Ancak yaptığı açıklamalar bile Suudi Arabistan’ın önümüzdeki yıllarda yönelebileceği alanları tartışmayı gerekli kılıyor.

Projelerin siyasal ve sosyal anlamda hayata geçme ihtimali bile, Suudi Arabistan’ı “sadece petrol satan” ekonomi olmaktan çıkarabilir. Ayrıca, başta İran olmak üzere bir dizi devletin mezhep öncelikli dış politikasının meşruiyet alanını daraltır. Ancak bundan önemlisi, Mısır-İsrail-Ürdün-Suudi Arabistan arasında fiziken de bir hat kurulacağından büyük bir stratejik avantaj kazanır. Üstelik bu stratejik avantajın “Batı” ile işbirliği içinde kurulacağı ima edildiğine göre, büyük destek göreceği de öngörülebilir.

Salman’ın yaklaşımı, 19. yüzyıl sonlarında gücü zayıflayan Avrupa devletlerinin tasarladığı, ancak dünya savaşlarından sonra devreye sokabildikleri projelere benziyor. Avrupa’daki ekonomik “adacıklar” yaratma girişimleri o dönemde hem aşırı (milliyetçi) eğilimlerle mücadeleyi, hem ekonomide yeniden yapılanmayı hem de yeni savunma stratejileri geliştirmeyi öngörmüştü. Suudilerin bu türden bir modeli çağın ve coğrafyanın koşullarına uygun biçimde hayata geçirme olasılıkları yüksek; bunun da tüm bölge ülkelerinin kendi politikalarını gözden geçirmelerini gerektireceğine şüphe bulunmuyor.