15 Temmuz Türk dış politikasını nasıl etkiledi?
ABONE OL

Dr. Mehmet Rakipoğlu/ Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

15 Temmuz Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarihi serüveni açısından kritik bir dönüm noktasıdır. 15 Temmuz destanı Türkiye halkının uzun yıllardır verdiği demokrasi, özgürlük, irade, hürriyet savaşının darbeci zihniyetle mücadelesinin bir uzantısı olarak görülebilir. Dolayısıyla 15 Temmuz'u Türkiye'deki askeri darbelerden radikal biçimde farklı bir gelişme olarak değil, bir örüntünün devamı olarak görmek gerekiyor. Darbeci zihniyet sadece Türkiye'de değil aynı zamanda dünyanın birçok noktasında dış politika başta olmak üzere birçok politik alanda özerklik arayışında olan ülkelerde operasyonlar yürütüyor. Örneğin 'demokrasinin beşiği, özgür dünyanın lideri' olarak pazarlanan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İran'da petrolü millileştirme dolayısıyla dış politikada özerklik arayışında olan Musaddık'a; benzer şekilde Pakistan'da Zülfikar Ali Butto'ya karşı darbeler organize etti. Bu anlamda darbe zihninin sadece Türkiye'ye uygulanmadığı görülüyor. Fakat Türkiye'yi diğer aktörlerden farklı kılan bir özellikten bahsedilebilir. Özellikle 2002 sonrası kalkınma, büyüme, istikrar, savunma sanayii hamleleri, askeri aktivizm gibi adımlarla bölgesel bir güç haline gelen Türkiye, darbeyi bir araç olarak gören aktörlerin hedefi haline geldi. Bu anlamda Türkiye, sistemsel meydan okumayı benimsediği ve özerk bir dış politika arayışında olduğu için darbelere hep maruz kaldı. 15 Temmuz darbe girişimi de ABD ve Batı hegemonyası ile Türkiye'nin ürettiği dış politikadaki özerk ajandanın mücadelesinin uzantısı olarak okunabilir. Türkiye son 20 yıl billurlaşan bir dış politika vizyonu ile kendisine çizilen hudutları aşmak niyetini beyan etmiş, 15 Temmuz'da bedeller ödemiştir. Bu anlamda 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye'de yaşanan darbe girişimi, yalnızca iç politik dengeleri değil, aynı zamanda dış politikayı da derinden etkileyen bir olaydır. Bu girişim, Türkiye'nin son 20 yılda benimsediği bağımsız dış politika vizyonuna bir tehdit olarak değerlendirilmiştir. Dolayısıyla 15 Temmuz darbe girişimi ile Türk dış politikası arasında doğrudan bir bağlantının olduğu, darbe girişimi sonrası dönemde Türkiye'nin dış politikada daha özgür ve özerk bir alana doğru ilerlediği görülmüştür.

Türkiye'nin dış politika vizyonu

Türkiye, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana dış politikada zaman zaman bağımsız bir duruş sergilemiş, ancak çeşitli iç ve dış dinamikler nedeniyle bu vizyon kesintiye uğramıştır. Soğuk Savaş döneminde Batı bloğunda yer alan Türkiye, 2000'li yıllarla birlikte daha bağımsız bir dış politika izlemeye başlamıştır. Bu dönemde, özellikle Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarı, bölgesel ve küresel aktörlerle daha dengeli ilişkiler kurma gayreti içinde olmuştur.

15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye'nin bağımsız dış politika vizyonunu tehdit eden bir olay olarak değerlendirilmiştir. Darbecilerin temel hedeflerinden biri, Türkiye'yi yeniden Batı'nın daha kontrol edilebilir bir müttefiki haline getirmek ve bağımsız dış politika arayışlarını sona erdirmekti. Bu bağlamda, darbe girişimi başarılı olsaydı, Türkiye'nin dış politikası büyük olasılıkla daha geleneksel ve Batı yanlısı bir çizgiye geri dönecekti.

15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığa uğramasının ardından, Türkiye dış politikada daha özgür ve özerk bir çizgi izlemeye başlamıştır. Bu dönemde Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkilerinde daha mesafeli bir tutum sergilemiştir. Nitekim ABD, AB üyesi ülkeler kısaca neredeyse bir uzlaşı halinde Batı bloğu darbenin yanında durmuştur. Darbe girişimi gecesi başta ABD olmak üzere Türkiye'nin 'müttefiki' olarak bilinen birçok devlet, darbenin karşısında net bir tavır sergilemeyerek darbenin seyri netleşene kadar sessiz kalmayı tercih etmiştir. Dahası suçluların geri verilmesi anlaşmasına rağmen ABD, FETÖ liderini teslim etmemiş aksine devam edegelen süreçte FETÖ liderini ülkede himaye etmiştir. Darbe girişimine karşı Batılı aktörlerin Türkiye karşıtı tavrı medya sektörüne de sirayet etmiştir. Bu anlamda geleneksel Batı medyası darbeyi meşru gösteren yayın politikaları benimsemiştir. Özellikle Almanya, İsveç gibi Batılı ülkeler darbe girişimi sonrası atılan hukuki adımları 'özgürlük' kisvesi altında eleştiriye tabi tutmuşlar ve darbecilere kucak açmışlardır. Bu politik tercihler, Türkiye'nin dış politikada strateji değişimi yapmasıyla sonuçlanmıştır.

Türkiye, darbe girişimi sonrası Rusya ve Çin gibi Batı dışı blokta yer alan ülkelerle ilişkilerini güçlendirme yoluna gitmiştir. Ayrıca darbe girişimi sonrası Ankara yönetimi, Ortadoğu'da daha aktif bir rol üstlenmiştir. Bu anlamda özellikle Suriye, Irak ve Libya gibi kriz bölgelerinde doğrudan müdahil olan Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin terör unsurlarından arınması sonrası bölgede güç dengelerini değiştirebilen bir aktör konumuna yükselmiştir. Dolayısıyla darbe girişimi sonrası Türkiye'nin güvenlik ve terörle mücadele stratejisi olumlu yönde seyretmiştir. Örneğin, TSK 15 Temmuz darbe girişimi sonrası muharebe etkinliğini artırmıştır. Benzer şekilde TSK'nın reforme edilme süreci hızlanmış, sivil-asker ilişkileri yeniden tanzim edilmiştir. Türkiye siyasetinde askeriyyenin sivil siyasetteki etkinliği azalmış ve bu anlamda Türkiye demokrasisi güçlenmiştir.

İttifaklar yeniden şekillendi

15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye'nin dış politikası daha çok güvenlik odaklı bir seyir almıştır. Bu anlamda 15 Temmuz sonrasında Türkiye'nin dış politikası, iç güvenlik kaygılarını ön plana alarak şekillenmiştir. Bu noktada devlet, FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerine karşı daha sert önlemler alınmıştır. İkinci olarak dış politikada ittifaklar ve stratejik yakınlaşmalar yeniden şekillenmiştir. Türkiye, NATO ve ABD gibi geleneksel müttefikleriyle ilişkilerinde güven krizleri yaşamış, Rusya ve İran gibi bölgesel aktörlerle ilişkilerini güçlendirmiştir. Bu durum Türkiye'yi eksen kayması eleştirilerine maruz bıraksa da Türkiye Batılı olmayan fakat Batı'nın parçası bir aktör olmaya devam etmiştir. Üçüncü olarak bölgesel politikalarda radikal değişimler yaşanmıştır. Türkiye terörle mücadeleyi sınır içinden sınır dışına taşımıştır. Suriye'de -ve Kuzey Irak'ta askeri operasyonlar artırılmış, sınır güvenliği öncelikli hale getirilmiştir. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonları düzenlenmiştir. Dördüncü olarak Batılı aktörler ile ilişkiler revize edilmiştir. ABD, AB ülkeleri, NATO gibi kurum ve devletlerle ilişkilerde güven sorunu açığa çıkmıştır. Nitekim mezkur aktörler ve özellikle de ABD, darbe girişimini kınamış ancak FETÖ lideri Fetullah Gülen'in iade edilmemesi nedeniyle ilişkiler gerilmiştir. Benzer şekilde AB, darbe girişimini kınamış, ancak Türkiye'nin iç politikada aldığı sert önlemleri eleştirmiştir. Bu durum neticesinde AB-Türkiye ilişkilerinde bir soğuma yaşanmıştır.

Pragmatizm ve çok boyutlu diplomasi

Darbe sonrası dönemde Türk dış politikasında pragmatizm ve çok boyutlu diplomasi ön plana çıkmıştır. Türkiye, geleneksel müttefikleri ile ilişkilerini sürdürürken, aynı zamanda alternatif ittifaklar ve ortaklıklar arayışına girmiştir. Bu süreçte, ekonomik ve askeri iş birlikleri artırılmış, enerji ve ticaret gibi stratejik alanlarda yeni ortaklıklar geliştirilmiştir. Başta Şangay İş Birliği üyelik süreci, Rusya'dan S-400 tedariki, bölge ülkeleriyle normalleşme adımları gibi süreçler Türkiye'nin çok boyutlu ve pragmatik bir diplomasiyi öncelediğini göstermiştir.

Sonuç olarak 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye'nin bağımsız dış politika vizyonuna yönelik bir tehdit olarak değerlendirilmiştir. Ancak darbenin başarısızlığa uğraması, Türkiye'nin dış politikada daha özgür ve özerk bir alan oluşturmasına olanak tanımıştır. Bu süreçte Türkiye, geleneksel müttefiklerinden bağımsız hareket edebilme kapasitesini artırmış, çok boyutlu diplomasi ve pragmatizm ön plana çıkmıştır. Dolayısıyla, 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası dönem, Türk dış politikasının bağımsızlaşma sürecinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmelidir.