17/25 Aralık Cübbeli darbe girişimi
ABONE OL

24 Aralık 2018’de Silivri’de karar duruşması görülen 25 Aralık Kumpas Davası sanıklarından Yasin Topçu kürsüye gelerek son sözlerini söylüyor. Mik-rofona süslü cümleler kuran Topçu, on dakikalık adalet tiradının ardından konuşmasını “Güneşli günler göreceğiz” şeklinde noktalıyor.

15 Temmuz 2016’da Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne gidiyoruz. Üzerinde asker kıyafeti olan bir “er” hain darbe girişimini engellemek için köp-rüye yürüyen kalabalığı durdurup “Sıkıyönetim oldu abi. Ordu yönetime el koydu. Tayyip yok. Güneşli günler bizi bekliyor” diyor. Kuşkusuz eğitim düzeyleri ve konumları farklı bu iki kişiye aynı cümleleri kurduran şey Nazım Hikmet değil. Darbeci hainlerin zihinlerini besleyen, onları aynı cümle-nin etrafında eşitleyen, bu ülkenin başına gelmiş en kötü şey olan FETÖ. Güneşli günleri bekleyen er tutuklu olarak yargılanıyor. 25 Aralık Kumpas Davası’nda güneşli günlere atıf yapan İstanbul Eski Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Topçu ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Peki 17-25 Aralık sürecinden 15 Temmuz’a nasıl geldik? Biri cübbeli, biri silahlı olan bu hain darbe girişimlerini nasıl engelledik? Bu sorulara cevap vermek için devletin kılcal damarlarına giren, cübbelerin, üniformaların altına saklanan hainlerin kendilerini açıkça ilk gösterdikleri tarih olan 17-25 Aralık’tan başlamamız gerekiyor.

2013 senesi Türk siyasi tarihinin en uzun senelerinden biri olmuştur. Hatta hiçbir abartmaya başvurmadan söyleyebiliriz ki 2013 senesi dünya siyasi tarihinin en uzun senelerinden biri olmuştur. Gezi’nin başlamasıyla Mısır’da 2. Tahrir ayaklanmasının başlaması ve akabinde 3 Temmuz Sisi darbesinin gerçekleşmesi birbirine paraleldir.

Halkın oyları ile meşru kıldığı iktidarın, bürokrasi ve yargıya sızan FETÖ mensuplarınca ele geçirilmesi operasyonları da yine 2013 yılının Aralık ayında sahnelenmiştir. Kamuoyunda 17-25 Aralık operasyonları olarak bilinen bu faaliyetler aslında darbe teşebbüsünden başka bir şey değildir. 17-25 Aralık, hukuk zırhı altında hukukun bütün ilkelerinin çiğnendiği bir ‘yargısal darbe teşebbüsü’ olarak ortak hafızaya kaydolmuştur.

17-25 Aralık öncesi 

Örgüt, kendisine verilen emirleri yerine getirmek için son derece kararlılıkla hareket etmiştir. 17-25 Aralık girişimleri yapılmadan önce uzun bir ha-zırlık dönemi geçirilmiştir. Örgüt yukarıda belirtilen amacı gerçekleştirmek adına ilk girişimini 7 Şubat 2012 tarihinde MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ifadeye çağırarak yapmıştır. Hakan Fidan’ın “dönemin Başbakan’ı” olan Cumhurbaşkanımızın görüşünü aldıktan sonra ifadeye gitmemesi sonrası yaşanan gelişmeler örgütün aldığı emirleri yerine getirme arzusunu açığa çıkarmıştır.

2013 yılının Mayıs ayına gelindiğinde ise Gezi eylemleri sahnelenmiştir. Örgütün emniyet, bürokrasi ve medya içinde yuvalanan militanları vası-tasıyla Gezi Eylemlerinde aldığı rol bugün daha net bir şekilde anlaşılmaktadır.

17 /25 Aralık girişimlerinin ise soruşturma kılıfında bir darbe girişimi olduğu, Türkiye Cumhuriyeti 61. Hükümeti’nin ulusal ve uluslararası baskı altına alınıp istifa etmesini sağlama amacına yönelik gerçekleştiği iddianamelerde vurgulanmıştır.

Örgüt, Emniyet ve Yargı içerisinde yaptığı kadrolaşma sonucunda bu kurumlara yerleştirdiği mutlak itaatkar elemanları sayesinde faaliyetlerini hukuki görünüm altında hukuk dışı yollarla gerçekleştirmiştir. Hukuk dışı faaliyetlerin hukuk cübbesi altında yapılması o faaliyeti hukuki kılmaz. Örgüt mensupları ellerinde bulunan legal gücü meşru hiyerarşi dışında emir aldığı elebaşının talimatları doğrultusunda illegal amaca hizmet etmek için kullanmıştır. İşte bu yönüyle 17/25 Aralık açıkça darbe teşebbüsüdür.

17/25 Aralık 2013 tarihlerinde FETÖ/PDY üyesi yargı ve emniyet mensuplarınca başlatılan operasyonlar birbirinin aynısı iki operasyon olarak tasarlanmıştır. Dosyalar 1,5 yıl gizli yürütülmüş, UYAP’a (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) dahi kaydedilmemiştir.  Yapılan teknik takip ve dinleme-lerin hepsinin usul ve yasaya aykırı oldukları tespit edilmiştir. Soruşturmanın ‘’gizli’’ yürütüldüğü bu süre boyunca usulsüz dinlemelere karar veren hakimin ‘’aynı hakim’’ olması şaşırtıcı ve dehşete düşürücü bir detay olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ezoterik tarikat

FETÖ/PDY terör örgütünün yargı içindeki mensupları ile emniyet birimi içindeki mensuplarının, oluşturulan bir ağ ile birlikte hareket ettikleri, kendilerinden olmayan -yani paralel olmayan- hiçbir yetkiliye soruşturmalar ile ilgili belge, bilgi vermedikleri ve özellikle gizledikleri tespit edilmiştir. Öyle ki faaliyetleri yürüten FETÖ/PDY üyesi eski savcılar Zekeriya Öz, Fikret Seçen, Muammer Akkaş ve Celal Kara o dönem amirleri olan İstanbul Cumhuriyet eski Başsavcısı Turan Çolakkadı’yı bilgilendirmedikleri gibi bilgi talep edilmesini de cevapsız bırakmışlar, bilgiye ulaşılmasını engellemiş-lerdir.

Faaliyet kapsamında şüpheli sıfatıyla alıkonulan kişiler hakkında savcılığa gönderilen belgelerin örgüt üyesi savcılar tarafından incelenmediği ise haklarında verilen tutuklama kararından çok sonra anlaşılmıştır. Turan Çolakkadı o günlere ilişkin yaptığı bir açıklamasında bu durumu “Celal Kara delil çuvallarını bile açmadan gözaltı, arama ve el koyma kararı aldırdı” şeklinde ifade etmiştir.

Davaların yürütülmesi esnasında örgütün, kendi kanalı üzerinden yayınlanan diziler aracılığı ile talimatlar verdiği anlaşılmıştır. Örneğin 17 Ara-lık girişiminin talimatı Samanyolu TV’de yayımlanan Şefkat Tepe dizisinin 28 Eylül 2013’teki 119’uncu bölümünde “İşbaşındakileri paketleme zamanı geliyor” ifadeleriyle verildiği kaydedilmiştir. Yine 15 Temmuz darbe girişiminden önce yayınlanan “ağlayan bebek’’ reklamı gibi onlarca talimatın tespitine devam edilmektedir. Örgütün gizliliğe ve mistisizme çok büyük önem veren ezoterik bir tarikat şeklinde hareket ettiği daha net anlaşılmaktadır.

40 yıllık boya döküldü

17-25 Aralık darbe teşebbüsünün en önemli yönü 40 yıllık bir yalanı aşikâr bir surette ortaya koyması ve o güne kadar sırlar âleminde dönen do-lapları halkın gözü önünde bir anda fâş etmesidir. Casusluk örgütü şeklinde faaliyet gösterirken hep perdenin arkasında saklanan, Müslüman Türk milletine zekat, kurban, eğitim, hayır, hasenat vs. mavallarını okuyan haşhaşi topluluğu ani bir manevrayla takiyyeyi bir kenara bırakıp müthiş bir özgüvenle meşru iktidarın karşısına dikilmiştir.

İktidarları yıpratma taktiği olarak her devirde tüm cuntacıların kullanmış olduğu yolsuzluk tezgahını mahirane bir şekilde tertipleyip korkunç propaganda gücüyle köpürten FETÖ, böylece maşeri vicdanda iktidarı mahkum edip halk desteğini ortadan kaldırmayı, akabinde istifaya zorlayarak devirmeyi hedeflemiştir.

Örgüt elebaşı devlet içinde ulaştığı güce öylesine güvenmiştir ki bu hamlesiyle hükümeti alaşağı edebileceğine ve hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edebileceğine inanmıştır. Ancak Recep Tayyip Erdoğan gibi sert bir kayaya çarparak baş aşağı uçuruma yuvarlanmaya mahkûm olmuştur.

17-25 Aralık darbe teşebbüsü insanımıza o güne kadar hizmet/cemaat olarak tanıtılan yapının ipi dışarıya bağlı bir paralel devlet yapılanması olduğunu göstermiştir. Bu anlamda her şerde bir hayır vardır ayeti tecelli ederek devletimiz açısından korkunç bir badire olan bu kumpas, FETÖ’nün milletimizin gönlünden silinmesi şeklinde büyük bir rahmete vesile olmuştur.

17 Aralık Darbe Girişimi Davası’nda sanıkların ilk savunmaları tamamlandı. 2, 3 ve 4 Ocak 2019’da sürecek davada sürecin önemli tanıkların-dan İstanbul Eski Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve diğer tanıklar dinlenecek ve savcı mütalaasını açıklayacak. Davada, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ile birlikte eski emniyet müdürleri Hamza Tosun, Nazmi Ardıç, Yakup Saygılı ve Kazım Aksoy’un da aralarında bulunduğu 67 sanık hakkın-da darbe teşebbüsünden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor. Davada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 31 kişi ise mağdur ve müşteki olarak bulunuyor.

25 Aralık Darbe Girişimi Davası’nda ise örgütün elebaşı Gülen, yardımcısı Sinan Dursun ve Yakup Saygılı’nın aralarında bulunduğu 71 sanık yargılandı. Davada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile bazı bakan ve milletvekillerinin aralarında olduğu 35 kişi mağdur ve müşteki olarak yer aldı. 24 Aralık 2018 günü Silivri’de görülen davada son savunmaları alınan sanıklardan 10 kişi Türkiye Cumhuri-yeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile başkaca suçlardan çeşitli oranlarda hapis cezasına çarptırıldı. Bunun yanında 31 sanık daha Haberleşmenin Gizliliğini İhlal suçundan 120 ila 130 yıl arasında değişen sürelerde hapis cezası aldı.

Yargılanabilen darbe

Amacı hükümeti devirmek olan ve Türk siyasi tarihine  “Cübbeli Darbe” olarak geçen 17/25 Aralık Kumpası engellendi. Ocak 2019’da yeniden başlayacak olan yargı süreci tamamlandığında siyasi tarihimize yargılanabilen darbe girişimlerinden biri olarak geçecek. Bize düşen kendisi de bir darbe sonrası idam edilen rahmetli Adnan Menderes’in sıkça kullandığı “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” atasözünü akıllarımızdan çıkarmadan, yaşanan bu ağır süreçleri hatırlamak, hatırlatmak ve Türkiye’yi seven her vatandaş gibi üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmak için çabalamak-tır.

@atariksebik