25 sene sonra baþörtüsünde neredeyiz?
ABONE OL

Meryem Ýlayda Atlas / Gazeteci, Yazar

28 Þubat'ýn en sembolik mücadelesi baþörtüsü yasaklarýna karþý verilmiþti. Bu gayrýmeþru yasaklara karþý geniþ katýlýmlý eylemler yapýlmýþ, hem lise hem üniversitelerde, okul kapýlarýnda direniþler gerçekleþmiþti.

Mesele bir tek okula alýnmama konusu deðildi elbette, dininin gereklerini yaþamaya dair irade ortaya koymak ve baskýya direnebilmekti. Bu sebeple baþörtüsü eylemleri pek çok kesimin desteðini aldý ve baþörtüsü yasaklarý bugün uygulayanlarýn bile derin bir mahcubiyetle hatýrladýðý bir utanç uygulamasýna döndü.

2013 yýlýndan itibaren yasaklar Cumhurbaþkaný Recep Tayyip Erdoðan'ýn giriþimleri ile tedricen her alanda kaldýrýldý, bugün, þükür ki, bu yasaklarý eðitim hayatýnda hiç yaþamayan bir nesil yetiþti bile.

Peki, bugün neredeyiz? Baþörtüsü toplumda tamamen normalleþmiþ, artýk üzerinde konuþulmayan ve bireysel farklýlýk olarak iþaretlenmeyen tesettürün bir parçasý mý? Maalesef bu soruya pek de olumlu cevap veremeyeceðim.

Evet, pek çok þey aþýldý. Temel problemler çözüldü. Devlet ve vatandaþý ilgilendiren o korkunç ayrýmcýlýk duvarý yýkýldý. Ama iade-i itibarlar, deðersizleþtirme vesayetleri ve daha üzerinde çok düþünmediðimiz alanlarda çeþitli sorunlar devam ediyor.

Mesela okumuþ yazmýþ seküler orta üst sýnýflar baþörtüsü takan profesyonel bireyleri kabullenebildi mi? Büyük holdinglerin, þirketlerin yönetici kadrosuna bakarsak pek de kabullenilmiþ gibi gözükmüyor. Bu holdinglerde baþörtüsü hala çaycý, temizlikçi gibi emekçiler için kabul edilebilir. Haydi diyelim ki, iþ vermesinler. Kültürel ve sosyal alanda da kabullenme gözlenmiyor. Bütün baþörtüsü takan kadýnlar homojen/tek bir bütün gibi muamele gördüðü için yönetici, profesyonel, sanatçý gibi bir ayrýmsamayý yapmaktan çok uzaklar. Zaman zaman içlerinden birileri çýkar ve baþörtülülerin "kaçýrdýklarý eðlence için" "onlar" adýna üzülür. Arada sýrada iyi niyetle canýna tak edip "ay ben sýkýldým senin bu kendini kapatmandan" diye haykýrabilir.

Ýncelenecek 'nesne'

Hele de hem yabancý hem de yurt içindeki bazý gazeteciler için baþörtülü kadýnlar hala incelenecek birer nesnedir. Bu kiþilerde bazen ansýzýn toplumu anlama ihtiyacý nükseder ve bu araþtýrmacý gazeteciler genellikle eþiti görmedikleri baþörtülü bireyleri bulup soru sormak için kapýlarýný çalarlar. Eðer baþörtülü kiþi, bir de iktidara muhalif takýlýyorsa paha biçilmez, övgülerine mazhar dahi olabilir. Tam bu esnada duygulanýr ve bir arada yaþama, barýþ gibi laflar ederler. Bazý baþörtülü bireyler bu tarz bir merak nesnesi olmak istemezse, araþtýrmacý gazeteciler sinirlenebilir ve onlarý toplumsal barýþý tesis etmemekle suçlayabilirler. Ýþte "bunlar" son zamanlarda sosyal medyada kullanýlan "kardeþim ben senin yýlgýn bir hoþgörü ile beni benimsemene mi kaldým?" grubuna girerler.

Zaman zaman üst orta sýnýf seküler akademisyenlerden, artýk "baþörtülülerin ne kadar özgüvenli olduðu" gibi analizler gelebilir. Bu kiþilerin geçmiþinde muhakkak baþörtülü bir kadýný sýkýþtýrýp "sen diðerleri gibi deðilsin" demiþlik vardýr. Araþtýrsak kesin buluruz. Yani mesele artýk temel hak ve özgürlüklerden çýkmýþtýr ama özellikle profesyonel baþörtülü kadýnlarla ne yapacaðýný bilmeyen koskoca bir kamusal alan durmaktadýr karþýmýzda.

Muhafazakârlar ne âlemde?

Peki ya muhafazakârlar ne âlemde? Onlar 28 Þubatta okusunlar diye mücadele verip, okula gitmeleri, sonra mezun olup meslek edinmeleri ve kamusal alanda bulunmalarý için destek verdikleri kadýnlarla kamusal alanda eþit düzlemde bulunmayý kabullenebildi mi? Bu sorunun cevaplarýndan birisi -her zaman deðil- ama zaman zaman baþörtülü kadýnlarýn muhafazakâr erkekler için "beklenmedik sonuçlar" olarak kamusal alanda göründükleri þeklinde olabilir. Ne de olsa kamusal alan, sýnýrlý pozisyon, alan, imkân ve mesleklerin var olduðu bir yer. Ve insanlar her zaman üniversite öðrencisi olarak kalmýyor. Nitekim güçsüzlüðü yönetmek, her zaman gücü yönetmekten kolaydýr. Uzun lafýn kýsasý, bu paylaþýmýn da çok adil olmadýðýný söylemek gerek.

Hatta bu analizi daha ileri götürürsek, ileri yaþlarda bulunan muhafazakâr kesimin erkekleri için kutsal analar ve bacýlar söyleminin ötesinde baþörtülü kadýnlar için profesyonel hayatta umut vaat edici bir þey olmadýðýný söylemek gerek. Baþörtülü kadýnlarý profesyonel toplantýlarda görmezden gelen, selam dahi vermeyen, ortamda hiç kadýn yokmuþ gibi davranan, aslen eve ve özel alana ait olduðunu düþündüðü bacýlarýn o özel alanda kalmasý gerektiðini düþünen arkaik bir þey... Sayýlar hiç az deðil, lakin deðiþmesi bir an meselesi. Neyse ki, kadýnlarý sýk sýk kadýn haklarý üzerinden provoke ederek iletiþim kurmaya çalýþan, onlarý kýzdýrarak, vesayet kurarak veya korumak üzerinden iddialarla bir tür hegemonya kurucu 30'lu yaþlarýndaki ergenlerin sayýsý da pek fazla deðil.

Aktör olsun, özne olmasýn

Baþörtülü kadýna söylemde atfedilen kutsallýk ve yücelik, eylemdeki deðersizlik duygusu ile birleþince garip bir kombinasyon ortaya çýkýyor. Baþörtülü kadýnlardan hem standartlarý daha yüksek CV, hem de daha düþük profilli hareket etmeleri bekleniyor. Yani aktör olsunlar ama özne olmasýnlar. Kolay deðil, 28 Þubat bitti ama o yýllarýn aðýr deðersizleþtirmesi akýllarda kaldý, zihinlerde yer etti.

Baþörtülü kadýnlarý profesyonel hayatta bir yere koyamamanýn, hak ederek geldikleri mevkilerde eþ/akraba referansý aramanýn, giyiminin kuþamýnýn didiklenmesinin, her tür deðersizleþtirmenin, baþörtülü kadýnlarla ilgili dindarýndan sekülerine solcusundan entelektüeline herkesin çok rahat yorum yapmasý, býrakýn yorum yapmayý sokakta rahat rahat laf söyleyebilmesinin ardýnda altý doldurulmamýþ, üzerinde yeterince düþünülmemiþ, sonucu tamamen kestirilmemiþ bir eylemsellik olduðunu düþünmekteyim.

Dindar muhafazakâr kitlelerin 28 Þubat'ta verdikleri mücadele aslýnda soyut bir mücadeleydi. Bireylerden baðýmsýzdý, ilkeseldi ve dik, onurlu bir duruþu simgeliyordu. Bu hali ile barýþçýl gösteriler yapmýþ, asla þiddete bulaþmamýþ, haklý ve onurlu bir direniþ olarak pek çok kesime de heyecan ve ilham veriyordu. Hâlbuki bu mücadele bir yönü ile özgürlükler üzerinden bireylere dokunuyor ve onlarýn hayatýndaki doðrudan devlet müdahalesinin giderilmesi üzerinden net talepler içeriyordu. Peki sonra? Sonrasý ne mi oldu? Kazanýlmýþ bu haklý ve onurlu mücadele, bazý dindar erkeklerin kýyafetlerini beðenmedikleri baþörtülü kadýnlarýn "Biz 28 Þubat'ta bunun için mi mücadele verdik?" diye kafasýna kaktýðý bir söyleme dönüþtü. Hatta daha yetmedi, sosyal medyada siyasi görüþlerini beðenmediði baþörtülü kadýnlarýn yorumlarýnýn altýna biz 28 Þubat'ta sizinle beraber mücadele ettik, etmez olaydýk diye lanet eden solcular belirdi.

Bir yerlerde hata var

Demek ki neymiþ, bir hak mücadelesi, karþýsýnda mücadele verilen kesim kadar güya kendileri için mücadele verilen kesim için de Demoklesin kýlýcýna dönebiliyormuþ. Bu söylediklerim o dönemde bu onurlu mücadeleye destek vermiþ, bedel ödemiþ kiþileri genelleyen bir söylem deðil. Ama meselenin bir yaný da gittikçe yaygýnlaþarak "biz bunun için mi mücadele ettik sopasýna dönüþüyor." Bunu konuþmak ve anlamak gerek. Zira bu söylemi 28 Þubat'tan 3-5 sene evvel doðmuþ bazý gençlerin de sahiplendiðini ve bu söylemle sosyal medyada kadýnlarýn hal ve hareketlerine ahkâm kestiðini görmek ise gerçekten üzücü.

Bugün eðer meseleyi "okula gitmesi için destek verdiðiniz kadýnlar bir gün o okula gidecek veya yurt dýþýna gidecek, dil öðrenecek, yetiþecek ve kamusal alanda Müslüman kadýnlar olarak varlýk gösterecek ama o zaman, çok üzgünüz ki sizin vesayetinizi/ korumanýzý kabul etmeyecek, zaman zaman da sizin talip olduðunuz iþlere /görevlere talip olacaklar, doðal hegemonya alanýnýza meydan okuyacaklar" þeklinde okumak zorunda kalýyorsak bir yerlerde hata yapýlmýþ demektir.

Nitekim o günlerde direnen, onurlu tavýr gösteren, boyun eðmeyen ablalarýmýza ne oldu? Koca bir hak kaybý yýllarý. Özlük haklarý teslim edilse bile kaybolan zaman yüzünden CV'lerinin boþ görüntüsü zaman zaman yüzlerine vuruldu. Benim kuþaðým mücadele ederek ara vermeden ilerleme imkâný bulsa da kendilerine zar zor açtýklarý yerde "fazla güçlü" bulundular. Nereden çýkýp nereye gelindiðine hiç kimse dikkat etmedi.

Konuyu nasýl anlamalýyýz?

Örneklerle durum tespiti yaptýk. Peki konunun kaynaðý nedir? Kaynak çok derin ve eski. Kadýn olmak bir katman, baþörtüsü baþka bir katman, dindarlýk bambaþka. Nitekim bugün geliþmiþ ülkeler de dahil olmak üzere kapitalist istihdamýn genelinde kadýnlarýn orta ve üst düzey yönetici seviyesinde olmasýna karþý belirgin bir direnç var. Hal böyle iken, bu dirence bir de muhafazakârlarýn kendi içlerinde kadýnlarýn kamusal alandaki konumunu anlamlandýrma, alan açma konusunda direnç ve isteksizlikleri ekleniyor. Koç, Sabancý gibi büyük sermayenin þirketlerinde profesyonel baþörtülü kadýn yok hükmünde. Hâlbuki Türkiye'de artýk her alanda yetiþmiþ baþörtülü insan kaynaðý var.

Baþörtülü kadýna hala siyaset desteðinin dýþýnda profesyonel alanda normal bir kamusal alan açýlmýþ deðil. Zira Türkiye'de hâkim olan orta ve üst sýnýf kültürü kedisini seküler ve kozmopolit olarak tanýmlýyor, bir de üstüne üstlük eþitlikçi ve kapsayýcý olduðu gibi bir numara da çekiyor. Toplumun büyük kýsmý bu kozmopolit denen alaný sorgulamadan bu numarayý yutmuþ gibi gözüküyor. Hal böyle olunca dindar erkekler kendilerine bu kozmopolit kültürün içinde kravat ve dar takým elbiseleri ile sorgulanmayan bir kimlik oluþturabiliyor. Tabii hal, tavýr, kýyafet ve hareketle dindarlýðýný belli eden erkekler de büyük sorunlar yaþýyor. Mesela içki içmemek veya namaz kýlmak erkekler için de çok büyük bir sorun. Eþinin baþýnýn örtülü olmasý ve eþini saklamamasý hala bazý ortamlarda problem. Maalesef acý ama aþýlamamýþ bir durum.

Koç, Sabancý gibi þirketlerde sosyalleþme þekilleri yüzünden dindar erkekler de sorun yaþýyor. Zira bu tarz ortamlarda içki içmek gibi alýþkanlýklar bir nevi iþaretleyici görevi görüyor. Meseleye bu minvalden bakarsak sorunun daha büyük kaynaðý daha net görünebilir.

Kültürel iktidar olarak adlandýrdýðýmýz ve Osmanlýnýn son dönemi, ile Cumhuriyetin ilk yýllarýnda Batýlýlaþma süreci ile oluþturulmuþ seküler üst kültür, kendisini güncel/global kültüre de kolaylýkla eklemlediði için hakim paradigmadan besleniyor. Saðlamasýný Batý'dan yaptýðý için de bu kültürün kendisini sorgulama, deðiþtirme, dönüþtürmeye ihtiyacý bulunmuyor. Zira orta üst seküler kültür varoluþsal ihtiyacýný kendi toplumundan zaten almýyor. Üst sýnýf kültürünün bu þekilde kurgulanmýþ olmasý muhafazakâr camia içinden gelen erkekleri ve kurumlarý sýnýf atlama veya toplumsal kabul almak için en azýndan görünüþte seküler ve kozmopolit bir çehre edinmeye itiyor. Zira bu sistemi dönüþtürmek kolay deðil, bazen profesyonel yaþamlarý ile aile yaþamlarý birbirinden çok farklýlýk arz ediyor. Zaman zaman da kozmopolit olduðunu iddia eden seküler üst kültür ile gizli veya gönüllü ittifak yapýlýyor.

Sonuçta görünürlüðünü gizleyemeyen eðitimli ve profesyonel baþörtülü kadýnlar için iki yönlü bir mücadele ve bariyer söz konusu oluyor. Seküler orta ve üst sýnýflar içinde hala açýkça dýþlanýyor ve dindarlar arasýnda hala var olma mücadelesi veriyor. Bir yandan baþörtülü kadýnlarý ancak temzilikçi, çaycý veya Tarkan'ýn son klibinde olduðu gibi atölyede konumlandýran ve profesyonel görüþlerini, eðitimlerini yok sayan seküler üst orta sýnýflar, diðer yanda da kadýnlarýn geleneksel rollerini öncelemeden iletiþim kuramayan muhafazakârlar...

Muhafazakâr kesimlerde tavýr ve anlayýþ eksikliðinin yanýnda istihdam konusunda ise karnenin çok çok daha iyi olduðu konusunda hakký teslim etmek gerek. En baþta Cumhurbaþkaný Erdoðan'ýn kadýn istihdamý ile ilgili ortaya koyduðu çok net bir irade var. Gerçi zaman zaman siyaset kurumunun içinde Cumhurbaþkanýnýn bu konudaki hassasiyetine dahi direnç oluþabiliyor. Yerel yönetimlerde üst düzey kadýn istihdamý genel olarak çok zayýf. Siyasi kadrolarda çok daha iyi bir tablo varken yerel yönetim hala erkeklere ait bir iþ olarak gözüküyor. STK'larda da durum farklý deðil. Kadýn/aile/ çocuk gibi durumlarda kadýnlar STK ile iliþkilendiriliyor.

Toplumu dönüþtürme noktasýnda herkesten mahir ve mükellef olan Ak Partinin siyasi elitinin yukarýda izah etmeye çalýþtýðýmýz arada kalmýþ, tam tanýmlanmamýþ, yarým kalmýþ bu vazifeyi hatýrlamasý gerekir. Aksi takdirde okula gitmelerine destek verdiðiniz, mücadele ettiðiniz, kadýnlara kamusal alan açmamak, seküler anlayýþla ehliyetlendirilmiþ kamusal alanýn ekmeðine yað sürmek demektir. Baþörtülü kadýnlar erkekler gibi "görünmez" olamadýklarý için bu kamusal alanla kavga etmek istemeseler de maalesef çok sýk bu kavganýn bir parçasý olarak kendilerini buluyorlar. Bu temsil potansiyeli çok aðýr bir yük ve ister istemez siyasi ve toplumsal maliyetleri var.

[email protected]