Temizlenmesi 25 yıl aldı ama Altın Boynuz'dan Haliç'e dönüş çok kolay
ABONE OL

Gerek konumu gerekse de sunduğu imkanlar dolayısı ile Batılıların kendisine Altın Boynuz adını verdikleri Haliç her dönem önemini korumayı başaran bir yer. Bizans ve Osmanlı döneminde doğal liman olarak hizmet veren Haliç, tarihi ve kültürel birçok değere ev sahipliği yapıyor. İstanbul’un fethinin manevi sultanı Ebu Eyüp El Ensari Hazretleri’nin kabri gibi Pierre Loti tepesi de her yıl yerli yabancı milyonlarca ziyaretçiyi ağırlıyor. Haliç içerisinden deniz geçen dünyadaki tek şehir olan İstanbul’un körfezi, korunaklı doğal limanı aynı zamanda. Körfezler su canlıları için de önemli bir habitat, önemli bir yaşam alanıdır. Haliç de bu alanlardan biri. Onlarca tür balık, su bitkileri ve diğer birçok canlı türünü besliyor, yetişme ve üremeleri için uygun ortam sunuyor. Bu yönüyle aynı zamanda, doğal bir akvaryum.

Toprakla dolduracaklardı

Uzun yıllar süren savaş ile yıpranan ülkemiz, cumhuriyetin kurulmasının ardından yaralarını sarıyor, şehirleri yeniden planlıyor. Ancak ne var ki Batı hayranlığı burada da kendisini gösteriyor ve kendi içimizde mimar, şehir plancısı yokmuş gibi Batı’dan ithal şehir plancıları getiriyoruz. Planlamalar hayata geçiriliyor. Haliç bölgesi de bu duruma kurban olan yerlerden birisi… Fransız mimar Henry Prost tarafından bölgenin sanayiye açılması öneriliyor. Etrafı sanayi ile kuşatılan Haliç yıllarca bu tesislerin atıklarına, zehirli sularına maruz kalıyor. Öyle oluyor ki nefes alamaz bir hal alıyor. Haliç’in özüne dönmesi için ilk adımlar dönemin İstanbul Belediye Başkanı Sayın Dalan tarafından atılıyor. Sanayi taşınıyor. Atıkların gelmesi kısmi olarak önleniyor. Ancak, yıllarca Haliç’e akıtılan kirler bölgeyi adeta kanalizasyona çeviriyor. Dibinde biriken çamur ve yüzeydeki kirler her geçen gün daha kötü bir koku ve görüntüye yol açıyor. Sayın Dalan’dan sonra İBB Başkanı olan Sayın Sözen, tabiri caizse Haliç’i kaderine terk ediyor. Haliç’in kokusu yedi tepeden hissedilir hale geliyor. O dönemlerde İstanbul’un sadece Haliç sorunu yok elbette. Hava kirliliği, susuzluk, şehrin göbeğinde biriken çöp yığınları ve 39 canımızı yitirdiğimiz çöp patlaması, kadim şehir İstanbul’un karşı karşıya kaldığı sorunların sadece birkaçı. Artık nefes alamayan Haliç için önerilen çözüm ise bölgenin toprakla doldurulması oluyor. Yani Haliç’i yok etmek.

Beklenen kurtarıcı

Neyse ki imdada Sayın Recep Tayyip Erdoğan yetişti... Takvimler 27 Mart 1994’ü gösterdiğinde İstanbul kurtarıcısını seçmiş, büyük dönüşüme giden büyük yolculuğa başlamıştı. Sayın Erdoğan İstanbul’un kangren olmuş sorunlarını masaya yatırdı. Öncelik verdiği konulardan alanlardan biri çevre oldu. Patlayan çöp sahaları ıslah edilmiş, günlük oluşan 22 bin kilogram atığın sağlıklı bertarafı için düzenli depolama tesisleri hizmete alınmış, sadece yüzde 9’u arıtılan atıksu için onlarca biyolojik arıtma tesisi devreye alınmış, en önemlisi de 110 kilometre mesafedeki Istranca’dan ve 180 kilometre mesafedeki Melen’den getirilen su ile 2050 yılına kadar içme suyu sorunu çözülmüş, doğalgaz ile temizlenen hava ile İstanbul’un çevresi değişmişti. Çevre adeta hak ettiği değeri Sayın Erdoğan ile bulmuştu.

Temizlemek yetmiyor

Mevcut kirlilik giderildikten sonra sıra Haliç’in tekrar kirlenmesini önlemeye gelmişti. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) ardı ardına projeler geliştirmiş; Haliç’e doğrudan akan atıksuları kontrol altına almak için hamlelere başlamıştı.

Kolektörler vasıtasıyla bu atıksular arıtma ünitelerine sevk edilerek bölgeden uzaklaştırıldı. Böylece Haliç’in yeniden kirlenmesi önlendi. Kuzey ve Güney Haliç Projeleri olarak anılan çalışmalarda; 120 kilometreyi aşan birçok atıksu kolektörü, tüneli ve deşarj hattı inşa edildi.

Kuzey Haliç Projesi’nin İSKİ’ye maliyeti 2000 yılı rayiç değerleriyle 118 trilyon, Güney Haliç Projesi ise 92 trilyon Liraya mal olmuştu. Dünyanın en büyük çevre projelerinden biri olan Haliç için yapılan yatırım tutarı, dönemin rayiç değerleriyle 520 milyon doları bulmuştu. Bu sorunların çözümü için yıllarca altyapıya yatırım yapıldı. Altyapı, kanalizasyon sistemleri yenilendi. Kapasiteleri yükseltildi. Haliç’i besleyen derelerin zaman zaman kuruması üzerine 2012 yılında yine dev bir proje hayata geçirilerek Boğazdan Haliç’e can suyu taşındı. 5 kilometre uzunluğundaki tünellerde borularla günde 500 bin metreküp su taşınan Haliç için yapılan yatırım tutarı 750 milyon doları geçti. Bütün bu yatırımlar sonucunda, 90’lı yılların başında hemen hemen hiçbir canlının yaşamadığı Haliç’te tekrar balıklar görüldü. 2014 yılında İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü tarafından 2014 yılında yapılan araştırmalarda 47 balık ve canlı türü tespit edildi.

Alg patlaması

Bunların yanında, önceki İBB Yönetimi, özellikle körfez, koy ve kıyılarda alg patlaması olarak bilinen literatürdeki karşılığı “ötrofikasyon” olan olaya yol açan azot ve fosfor giderim ünitelerine sahip ileri biyolojik arıtma tesisi projesini hayata geçirmeye hazırlanıyordu. Ancak mevcut yönetim tarafından gereksiz ve çevre kirliliğine yol açtığı iddiasıyla bu proje iptal edildi.

Halbuki bu proje 2011 yılında içlerinde CHP’li üyelerin de olduğu İBB meclisinde onaylanmış ve programa işlenmişti. Burada kullanılacak teknoloji ise ülkemizde ilk olacaktı. Membran arıtma sistemi olacak, tesis görüntü ve koku benzeri şikayetlerin asgari seviyeye indirgenmesi için de yer altına inşa edilecekti. Tesiste günlük 435 bin metreküp su arıtılacak, arıtılan su sanayide ve yeşil alan sulamasında kullanılacak, sonuçta da içme suyu kaynakları korunacaktı.

Ayrıca, kalan su da Haliç’e verilerek Haliç’te su hareketliliği sağlanacak, durgunluk ve kirlilik birikimi önlenecekti. Bunun yanında, önceki İBB Yönetimi tarafından Haliç’te düzenli olarak çıkarılan tarama malzemesinin yönetimi için de çamur kurutma tesisi planlanmış ve inşa çalışmalarına başlanmıştı.Görüldüğü üzere burada kısaca değindiğimiz sayısız çalışma örneğinde Haliç’in hiçbir zaman kendi haline bırakılmadığı, sürekli daha da canlı kılınmaya çalışıldığı görülüyor. Haliyle de yıllar boyunca son günlerde basına yansıyan alg patlaması olayına şahitlik edilmemiştir.

Gelelim günümüzün konusuna. Alg patlaması hadisesine. Ne ülkemizde ne de dünyada ilk kez görülen olay değil bu tabii ki. Ancak, tamamen doğal olduğunu iddia etmek gerçeği yansıtmıyor. Nasıl ki vücudumuzda bir denge var. Sorun olduğu zaman kendisini bir şekilde ateş, ağrı vb işaretlerle belli eder. Bu durum da öyle esasında.

Algler de fitoplankton olarak da adlandırılan ve suda yaşayan yeşil bitkiler sınıfından. Genellikle tek hücreli mikroskobik canlıları ifade ederler. Fotosentez yaparak dış ortama oksijen verirler. Bilim insanlarının değerlendirmelerine göre aldığımız her iki nefesten birisinin kaynağı deniz ve okyanusların dibinde yaşayan bu bitkiler. Besin zincirinin önemli bir elemanı konumundalar.

Bunlar arasında fotosentetik bakteri türü olan siyanobakteriler olarak bilinen grup da vardır. Fotosentez yaparlar. Güneş ışığına ihtiyaç duyarlar. Havaların ısınması onlar için bir avantajdır. Fakat sıcaklık tek başına yeterli değildir, besine de ihtiyaç duyarlar. Bu besin ortamda bulunan doğal mineral olabildiği gibi bir kaynaktan da gelmiş olabilir. Bir Kaynaktan gelene her ne kadar besin deniliyor olsa da esasında bir kirlilik, organik kirlilik. İçerisinde azot (N), fosfor (F) bileşiklerini barındıran bir kirlilik. Aşırı çoğalma sonucu ortamdaki oksijen tükenir. Kendileri de ölür ve su yüzeyinde bir tabaka oluştururlar. Kıyılarda ise bataklığa dönüşüm görülür. Bu yüzden suyun altına güneş ışığı gitmez. Işığa ihtiyaç duyan diğer canlılar ölür. Suda çözünen oksijen azalır, zamanla yok olur. Sonuçta hiçbir canlı yaşayamaz o alanda. Yine, Balıkçılığı olumsuz etkiler. Ağları sarar, tekne motorlarına zarar verir. Bunlar hep yaşanan hadiseler esasında.

Peki şimdi ne değişti?

Körfez, koy ve kıyı bölgelerinde daha sık karşılaşılan bu olay Haliç’te 25 yıldır yaşanmıyordu. Ne değişti de bu olay oldu?

Sadece sıcaklar mı? Tek başına yeterli olmadığını biliyoruz. Üremek için, çoğalmak için besine de ihtiyaç var. Zira geçmiş yıllarda da aşırı sıcaklar oldu. NASA kayıtlarına göre iklim değişikliği dolayısı ile artan sıcaklıkların en çok hissedildiği yıl 2016. Yani tarihteki en sıcak yıl 2016. Yine 2019 yılı da tarihteki en sıcak ikinci yıl oldu. Ama bu yıllarda alg patlaması Haliç’te yaşanmadı. Belki de besin yani kirlilik yoktu. Kirliliğin kaynağı ise deterjanlı evsel atıksular, sanayi atıksuları veya tarım alanlarından gelen yüzey suları olabilir ki tarımsal gübre ve ilaçlar alg patlamasına yol açan fosfor ve azot bakımından zengindir. Yıllardır alg patlaması Haliç’te yaşanmadı. Zira sular düzenli olarak arıtıldı. Arıtma kapasiteleri ve içeriği değiştirildi. 1994 öncesinde İstanbul’da atıksuların sadece yüzde 9’u, o da fiziksel olarak, yani sadece kaba pislikler alınarak arıtılıyordu. 1994 sonrası başlayan dönüşümde yeni tesisler inşa edildi, biyolojik ve ileri biyolojik arıtmalar devreye alındı. Şu anda yüzde 99’u arıtılıyor ki bunu hemen hemen yarısı biyolojik arıtmadan geçiyor. Boğaza, Marmara denizine geçmişe kıyasla daha temiz atıksu bırakılıyor.

Temel atmama töreni

Haliç’e de Yenikapı ve Baltalimanı’na akan kirlilik yükünü azaltmak ve ileriye yönelik olası kirlilik yükünü de değerlendirmeye alarak bölgeye bir tesis planlandı. 2011 yılında da İBB meclisinde tüm partiler onay verdi buna. Tesis son teknoloji ile yapılacaktı. Membran teknolojisi. İçerisinde şu anda ötrafikasyona, kamuoyunun aşina olduğu tabirle alg patlamasına yol açan belirli kirleticiler olan azot ve fosfor giderimi sağlayacak üniteler de vardı. Malumunuz yaprakların alkışladığı “temel atmama töreni”.

Evet, ileri biyolojik arıtma tesisleri, üçüncül arıtma olarak adlandırılan ve fosfor ve azot giderim ünitelerine sahip yapılar… Her geçen gün artan atıksu miktarının sağlıklı yönetimi için yıllarca inşa edilen arıtma tesislerine bir yenisi daha eklenecek, bölgeye hayat katacaktı. Ancak müsaade edilmedi. Var olanlar da aktif bir şekilde yeterince çalıştırılmıyor. Riva Deresi herkesin malumu. Milyon dolarlık yatırımlarla inşa edilen arıtma tesisleri var. Paşaköy İleri Biyolojik Arıtma gibi. Ancak yüksek maliyetli diye yeterince çalıştırılmıyor. Atıksular bypass ediliyor. Dolayısı ile orada da yakın zamanda alg patlaması benzeri manzaralar görürsek şaşırmayalım.

Bu süreçte şahit olduğumuz olaylardan biri de aynı vakalar karşısındaki medyanın tutum değişikliği. Yıllar öncesinde Fethiye Körfezi’nde görülen alg patlamasını kirlilik olarak gösteren kimi medya organları bu yaşanan olayı çok masum görüyor. Halbuki mukayese edilen yerin kendini yenilemesi daha olağan. Haliç için bu çok da olağan değil.

İBB neden ölçüm yapmıyor?

Esasında Büyükşehir yetkilileri böylesi “doğal, geçici” gibi beyanat vereceklerine birkaç numune alıp ölçüm yapsaydı... ki bilimsellik bunu gerektirir. Bölgede bir değişimin olup olmadığı tespit edilebilir. Olayın doğal mı yoksa kirlilikten mi beslendiği ortaya çıkar. Kirlilik kaynağı da önlenmediği takdirde bu olay tekrar tekrar yaşanır. Çevreyi önleyici hekimlik olarak görüyoruz. Çevreye yapılan yatırım sağlığa yapılan yatırımdır. Ne kadar çok yatırım yapılırsa sağlık masrafları da o denli azalır. O yüzden çevre yatırımları süreklilik arz eder. Bugün yaptım, yarın yapmaya gerek yok denilmemeli. Sonuçta 40’dan fazla balık ve diğer birçok canlı ne yazık ki zamanla bölgeyi terk etmek durumunda kalabilir. Haliç 25 yıl geriye gidebilir. Bizler mevcut yönetimin geçmişte yapılan yatırımlara destek olacak adımları atmasını bekliyoruz. Bir de bunların aslında yararlı olduğu iddiası da var. Besin zincirinde yer alıyorlar ve oksijen üretiyorlar diye... Bu durum açık deniz ve okyanuslar için geçerli olabilir belki, ancak bu duruma yol açan siyanobakteriler, toksik salgılar üretiyor. Zararlılar yani. Yoksa şunu diyebiliriz “Madem yararlı, öyleyse atıksuları arıtmayalım. Kirliliği denizlere boca edelim. Algler çoğaldıkça çoğalsın. Milyon dolarlık yatırımlar yapmayalım.” Var mıdır bunu yapan bir ülke? Yok, bulamazsınız. Biz de öyle olmamalı, taş üstüne taş koyanın yanında yer almalıyız. Bu konuda uyarıda da bulunduk altı ay öncesinde. Haklı çıktık ama keşke çıkmasaydık. Tekrar ediyoruz, Haliç’ten “Altın Boynuz”a dönüş kolay olmadı. Ancak Altın Boynuz’dan Haliç’e dönüş kolay olabilir. Olmasın kimseye menfaat sağlamaz bu.

@Mbirpinar