AUKUS İttifakı! Yeni bir küresel güç dengesi mi oluşuyor?
ABONE OL

Son dönemlerdeki jeopolitik değişimler, bir yanda AB, diğer yanda da transatlantik ittifak adına hiç iyi bir alamet değil. Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Eylül ayında İstanbul'da düzenlenen MÜSİAD genel kurulunda, uluslararası güç dengesinde olası köklü değişikliklere işaret etmişti. Erdoğan, dünyanın derin ve "yepyeni bir döneme" girdiğini ve "yeni küresel, siyasi ve ekonomik güç sisteminin ayak seslerinin" aşikar olduğunu belirtmişti. Başkan Erdoğan bu ifadeleri ile neye işaret etmiş olabilir? Özellikle Hint-Pasifik bölgesinde güncel gelişmelere, Avrupa'nın yeni savunma stratejisi ile AB, Birleşik Krallık ve ABD arasındaki aktüel gerilimlere bakıldığında, güç dengelerinde kayma belirtileri görünüyor. Örneğin Birleşik Krallık ve ABD, Avustralya ile yeni bir güvenlik anlaşması imzaladı. Olayları yakından takip eden analistler, yeni güvenlik iş birliğinin, Pasifik bölgesinde II. Dünya Savaşı'ndan bu yana kurulan en önemli ittifak olduğunu ifade ediyor. Antlaşmanın zamanlaması, İngilizce konuşan bu Anglo-Sakson güçlerin sadece Çin'e değil, aynı zamanda AB'ye de bir mesaj verdiğini düşündürüyor. Zira Çin'in Hint Okyanusu ve Pasifik'te güç kazanmasını engellemeyi amaçlayan Avrupa, Hint-Pasifik stratejisini kamuoyu ile paylaşmasından sadece bir gün sonra, Birleşik Krallık ve ABD'den jet hızı ile cevabını aldı. Avustralya, Büyük Britanya ve ABD'nin imzaladığı "AUKUS-Paktı" Avustralya'ya nükleer denizaltılara erişim imkânı sunuyor. Bu yeni ortaklık, Canberra'yı, BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi ile birlikte, İsrail ve Hindistan'ın da yanı sıra nükleer enerjili ve gerekirse nükleer silahlı denizaltılara sahip olabilecek dünyadaki sekizinci ülke yapabilecek. Böylelikle Hint-Pasifik'teki yeni üçlü ittifak sadece Çin'in bölgesel etkinliğini dengelemeye yönelik bir adım olarak değil, aynı zamanda Batı'yı, özellikle de Avrupa Birliği'ni bölme gücüne sahip bir gelişme. Yeni paktın üyelerinin tamamı Kanada ve Yeni Zelanda'nın aralarında bulunduğu "Beş Göz" (Five Eyes) olarak bilinen istihbarat operasyonları ittifakından oluşuyor olması da göz ardı edilmemesi gereken diğer bir detay. Diğer yandan Çin'in Yeni İpekyolu Projesi'ne bir karşı hamle gerçekleştirmeyi planlayan AB'nin bu hedefinde pek de ilerlemiş olduğu söylenemez.

AUKUS üyeleri Almanya'nın bölgedeki girişimlerini de yakından izliyor. 10 Haziran 2021'de Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas Avustralyalı mevkidaşı Marise Payne ile, özellikle askeri projeleri kapsayan "Genişletilmiş Stratejik Ortaklık" konulu bir bildiriye imza atmıştı. Ancak AUKUS-İttifakı hem Paris hem de Berlin ve Canberra'nın son yıllarda sistematik olarak inşa ettiği stratejik askeri işbirliğini sınırlandırmaya aday bir oluşum gibi ortaya çıkıyor. Bu bağlamda öncelikle Fransa yalnızca büyük miktarda maddi kazanç kaybetmekle kalmıyor, Paris her şeyden önce Berlin ile birlikte bölgedeki siyasi nüfuzunu da kaybediyor. Bu aslında bütün AB'nin nüfuz kaybetmesi anlamına geliyor. Alman medyası AUKUS'u açıkça provokasyon olarak nitelendiriyor. Alman askeri çevrelerine göre, AUKUS-İttifakının, Avrupa'nın Hint-Pasifik'teki çabalarına "genel olarak" bir engel teşkil ettiği ifade ediliyor. Bu, hem Paris'in hem de Berlin'in AB için "stratejik özerklik" talep etmesini de beraberinde getiriyor. Ancak Almanya bu stratejik zararın yanında maddi anlamda da zarar edenler arasında yer alıyor. Zira Almanya'nın önemli liman ve dış ticaret kentlerinden (eski Hansa şehirler birliği mensubu) Bremen'de bulunan Atlas Elektronik Şirketi, iptal edilen Fransız denizaltılarının yapımında yer alacaktı. Berlin kızgınlığını belli etmemeye çalışsa da, Paris, Canberra, Washington ve Londra'nın bu anlaşmayı Fransa'dan gizli bir biçimde başlattığı ve sonuçlandırdığı için hislerine sahip olamıyor ve öfkesini açıkça dışa yansıtıyor.

Transatlantik hoşnutsuz

Fransa, Avrupa'nın önde gelen gücü olarak bu anlaşma ile ihanete uğradığını düşünüyor: Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, kararı "arkadan hançerlemiş" ve "acımasız ve öngörülemeyen bir karar" olarak eleştirdi. Paris böyle bir adımın Trump yönetiminden beklenebileceğini ancak ABD Başkanı Joe Biden yönetiminden hiç beklenmediğini ifade etti. Geçtiğimiz yıllarda ABD eski Başkanı Trump'ın bir zamanlar başdanışmanlığını yapan Steve Bannon'ın -Rusya'nın da kısmen desteklediği- AB'yi yıkmak için üye ülkeler arasında popülist oluşumları desteklemeye yönelik planı başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu strateji Fransa ve AB ile ABD arasındaki gerilimi artırmıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron NATO'nun beyin ölümünün gerçekleştiğini söylemişti. AUKUS-İttifakı ise bu gerilimin devamı olarak değerlendirilebilir. Fransa Dışişleri Bakanı, Paris'in bu yeni ittifaktan tereddütsüz bir şekilde dışlanması nedeniyle Amerikalıları stratejik kavram, plan ve düşüncelerden yoksun olmakla suçladı. Fransız Dışişleri Bakanı'nın "bu iş henüz bitmedi" açıklaması ise, Almanya'nın batı komşusunun ABD ve İngiltere ile yaşadığı gerilimin devam edeceğini açıkça ortaya koyuyor. Bu anlaşmazlığı izleyen ilk diplomatik adım ise, Fransa'nın ABD ve Avustralya'daki büyükelçilerini geri çekmesiydi. Yeni AUKUS-İttifakı, transatlantik ve NATO ittifakını tehlikeye atabilecek derecede. Böyle bir jeopolitik hamlenin NATO partnerleri arasında görüşülmemesi bile başlı başına ittifak adına endişe verici. Ancak yaşanan ihtilaflar Fransa ile sınırlı kalacağa benzemiyor. Olaylardan sonra transatlantik çevrelere yakınlığı ile bilinen Alman "Die Welt" gazetesinin "Biden'in Fransa'ya attığı tokat aynı zamanda AB'ye savaş ilanıdır" manşeti bu bağlamda manidar sayılabilir. İngiltere'nin AB'den ayrılmasından sonra, AB içinde Fransa dışında jeopolitik bir yeteneğe ve jeopolitik ölçekte gerekli askeri yeteneklere sahip başka bir devletin bulunmaması AB adına aslında büyük bir başarısızlık karnesi anlamı ifade ediyor. Buna ek olarak, Birleşik Krallık ve ABD'nin Alman-Rus boru hattı projesi "Nord Stream 2" (Kuzey Akımı 2) konusundaki coşkusu da oldukça sınırlı. ABD ve Birleşik Krallığın yanı sıra özellikle Rusya'yı tehdit olarak algılayan Ukrayna ve diğer Doğu Avrupa ülkeleri bu boru hattı projesini eleştiriyor. Diğer yandan AB'nin elinde bulundurduğu baskı unsurları oldukça kısıtlı. Brüksel şu an, Avustralya ile planladığı serbest ticaret anlaşması görüşmelerini iptal etmekten başka bir çare bulamıyor. Aynı şekilde Fransa Ticaret Bakanı Franck Riester de Avustralyalı mevkidaşı Dan Tehan ile planladığı görüşmeyi ertelemeyi sözde yaptırım olarak pazarlamaya çalışıyor.

2016'daki güç değişimleri

AB ise son günlerdeki gelişmelere bir karşılık verme çabası içerisinde olmakla birlikte kendi içinde dayanışma fotoğrafı sunmaya çalışıyor. Avrupalı ortaklar, bilhassa güvenlik konularını gelecekte daha iyi koordine etmeyi amaçlıyor. Büyük Britanya'nın Brexit oylamasıyla AB'ye sırtını döndüğü ve başarısızlığa uğratılan 15 Temmuz hain darbe girişiminin Türkiye'yi sarstığı 2016 yılı, yeni küresel güç dengelerinin oluşması adına önemli bir yıldı. Darbe girişiminin ardından Türkiye ile dayanışma sergileyen ve bizzat gelerek Türkiye'ye destek sözü veren ilk Avrupalı devlet konuğu İngiliz Bakanı Alan Duncan oldu. Bu bir tesadüf olabilir mi? O tarihten beri Türk-İngiliz ilişkileri yeni bir stratejik seviyeye taşındı. Trump ve Erdoğan yönetimleri arasındaki nispeten iyi ilişkiler, başta öyle görünmese de Biden döneminde de pragmatik şekilde gelişiyor gibi görünüyor. Birçok kesimin Biden'den Başkan Erdoğan'a karşı beklentileri bulunuyordu. Hala da var. Ancak realpolitik tam da böyle bir şey işte...

Çıkarlar çatışıyor

Brexit'e tüm gücüyle karşı çıkan Almanya ve AB, artık yeni güç oluşumunda dengesini kaybetmemeye eskisinden daha da fazla özen göstermeli. ABD, Afganistan'dan ani ve habersiz geri çekilmesiyle, Avrupa'ya net bir mesaj verdi. Avrupa bu mesajı aldı. Hemen ardından Avrupalı hükümet başkanları ve savunma bakanları, ABD'den bağımsız bir dış, güvenlik ve savunma politikasına ihtiyaç duyduklarını açıkladılar. Berlin ve Brüksel, Afganistan'daki yenilgiye yeni inşa edecekleri bir AB savunma gücü ile cevap verme kararı aldı. AB'nin yeni kuracağı savunma gücünün ABD ile eşit hizada yarışabilmek adına bir fırsat olabileceği değerlendirmesi yapılıyor. Ama burada da AB içinde bir anlaşmazlık söz konusu: Doğu ve Güneydoğu AB üyelerinin çıkarları, Paris ve Berlin'in çıkarlarından kesinlikle farklı. Bunu birçok üye devlet açıkça dile getiriyor. Öte yandan AB, Haziran 2019'da Mali ile imzalamış olduğu askeri işbirliği anlaşmasından sonra Afrika'da da zor durumlar yaşıyor. Bu bağlamda Türkiye Mali'de, ekonomik ve kültürel etkisinin yanı sıra, uyguladığı subay eğitimi ile ülkedeki askeri etkisini de artırıyor. Bu durum Afrika kıtasında bulunan birçok ülkede görüldüğü gibi Mali'yi de Azerbaycan, Suriye ve Libya'dan sonra Rusya ve Türkiye'nin etki alanlarını genişlettiği bir ülke konumuna getiriyor. Doğu Akdeniz'de, Libya'da, Suriye'de, Kuzey Irak'ta, Azerbaycan'da ve Afrika kıtasında yaşanan son olaylara yakından bakarsanız, jeopolitik güç dengesinin nasıl kaydığına dair bir fikir edinebilirsiniz.

[email protected]