Bağımsızlığa giden yol: Savunma sanayinin millileşmesi
ABONE OL

Türkiye yurt içinde ve dışında terör örgütlerine karşı önemli operasyonlar yapıyor. Sınırlarımız içinde ve sınırlarımız dışında aynı anda birçok harekât birlikte yürütülüyor. İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı geçen yıl Ağustos ayında Kıran operasyonlarını başlatmıştı. Operasyonlarda 4’ü teslim olmak üzere 144 bölücü terör örgütü mensubunun etkisiz hale getirildiği, çok sayıda sığınak, barınak ile birlikte silah, mühimmat ve yaşam malzemesi imha edilmişti. Kıran operasyonlarının ardından 11 Ocak tarihinde ise “Kapan Operasyonları” başlatıldı. 11 Şubat’ta başlayan Diyarbakır-Batman illeri ara hattında ‘Kapan-6 Zori’ operasyonunda İçişleri Bakanlığının açıklamasına göre Jandarma Komando, Jandarma Özel Harekat, Polis Özel Harekat ve Güvenlik Korucu timlerinden oluşan 1440 personel görev alıyor.

Sınır dışı operasyonlarda ise Barış Pınarı Harekâtı sürerken, İdlib’te gözlem noktalarımıza rejimin yaptığı saldırılar sonucu askerlerimiz şehit oldu. Ülkemiz bu saldırılara karşı anında cevap verdi. Bölgeye önemli sevkiyat yapıldı. Türkiye, İdlib’te yaşanlar olaylar sonrası yaklaşık bin araçlık obüs, zırhlı personel taşıyıcı ve mühimmat gönderdi. Tüm bunlar Türkiye’nin sahadaki imkan ve kabiliyetlerinin ne kadar üst düzeyde olduğunu göstermektedir. Dünyanın en güçlü ülkelerinin ve güvenlik güçlerinin yürüttüğü zor operasyonları Türkiye birkaç cephede başarıyla yürütüyor.

Savunmanın millileşmesi

Türkiye’nin ulusal güvenlik risklerine karşı savunma sanayiinde hem milli ürünler üretmesi hem de bu ürünleri sahada etkili biçimde kullanılmasını sağlayacak bakım ve idame hizmetleri verecek imkana sahip olması son derece önemlidir. Türkiye bugün itibariyle savunma sektöründe sahip olduğu imkan ve kabiliyetler itibariyle önemli bir güç konumundadır. Milli üretim yapacak iradeye ve teşebbüse, bu ürünleri üretecek nitelikli işgücüne ve bu ürünlerin sahada kullanımını sağlayacak destekleyici insan kaynağına sahiptir. Bu konuda askeri işyerleri ve burada çalışan işgücü, TSK vakıf şirketleri ve özel teşebbüs sektörün önemli aktörleridir.

Savunma sektörünün kamuda önemli ve etkili aktörlerinden askeri fabrikalarda çalışan 18 bin 500 işçinin temsilcisi olan Türk Harb-İş Sendikası 1 Şubat’ta sektörün geleceğine ilişkin konuların masaya yatırıldığı bir Çalıştay yaptı. Çalıştaya sendikanın merkez yönetim kurulu üyelerinin yanı sıra çok sayıda gazeteci, akademisyen ve düşünce kuruluşlarının uzmanları katıldı. Çalıştayda sektörün önemli aktörü olan askeri fabrikaların ve tersanelerin savunma sanayinin millileşmesindeki rolü anlatıldı. Sektörün mevcut imkân ve kabiliyetlerinin yanı sıra geleceğine ilişkin öngörüler tartışıldı. Burada yapılan tartışmalardan çıkan bazı önemli önerileri paylaşmakta yarar var.

Görünmez kahramanlar

Türk Harb-İş Sendikası Genel Başkanı Alaattin Soydan çalıştayın açılışında yaptığı konuşmada Türkiye’de milli silah ve ürünlerin üretilmemesi için çaba harcayanların vatan millet sevgisinden şüphe ettiğini dile getirdikten sonra şunları söyledi: “Savunma sanayisinde yüzde 100 milli seviyeye ulaşılması için her türlü desteği vermeye hazırız. Hep hayalimiz, artık dışa bağımlı olmayalım. Bu işleri biz yapalım. Kendi bünyemizde yapalım milli olsun. Allah’a şükürler olsun. Artık öyle bir siyasi irade var. Bu siyasi irade bizim de önümüzü açıyor.” Türk Harb-İş Sendikası adına 2013 yılında Prof. Dr. Hamit Emrah Beriş ve Dr. Murat Yılmaz ile birlikte “Dünyada ve Türkiye’de Savunma Sektörünün Durumu” adlı bir rapor yayınladık. Bu rapor çerçevesinde yedi ilde panel yaptık. Ardından ise “Savunma Sanayinin Millileşmesi ve İşgücü Durumu Çalıştay”larını başlattık. Burada temel amaç savunma sektöründe millileşmeye önemli katkılar veren/verecek askeri işyerlerinin bilinmesini sağlamaktı. Aynı zamanda uzun yıllardır savunma sektörüne hizmet eden görünmez kahramanlar olarak nitelendirdiğimiz askeri işyerlerinde çalışan işçileri anlatmaktı. Zira askeri fabrikalar ve tersaneler sahip oldukları işgücü ile geçmişten bugüne milli ürünler üreten, bakım ve onarım faaliyetleriyle savunma ürünlerinin kullanım ömürlerini uzatan, yaptıkları modernizasyon faaliyetleriyle savunma ürünlerini günün ihtiyaçlarına uygun hale getiren askeri fabrikaların önemi yeni dönemde daha da hissedilmektedir. 

Türkiye 2000’li yıllarda savunma sektöründe yüzde 20 olan millilik oranını yüzde 70’lere çıkardı. Savunmada dışa bağımlılık oranını yüzde 30’ların altına indirdik. Bazı ürünlerde millilik oranı yüzde 90’ların üzerine çıktı. İHA’ları kullanma kabiliyeti açısından dünyanın üç ülkesinden biri olan Türkiye, SİHA’larda millilik oranını yüzde 93’e çıkardı. Bazı insansız hava araçlarında ise tamamen milli ve özgün ürünler üretilmektedir. 2002 yılında yaklaşık 5,5 milyar dolar bütçeli 66 savunma projesi yürütülürken Türkiye şu an itibariyle 60 milyar doları aşan hacme sahip 700’e yakın savunma sanayi projesi yürütmektedir. Son iki aylık sürece baktığımızda bile birçok savunma sanayi projesinin başarıyla tamamlandığını ve güvenlik güçlerinin envanterine girdiğini görmek mümkündür. Son iki ayda gerçekleştirilen savunma sanayi projeleri:

- 6 Aralık Akıncı TİHA test uçuşları başarıyla gerçekleştirildi.

- 22 Aralık’ta Gölcük Tersane Komutanlığında milli imkanlarla üretilen Piri Reis denizaltı havuza çekildi. Seydi Ali Reis’in ilk kaynağı atıldı.

- 25 Aralık zırhlı araçlar için milli motor üretildi.

- 30 Aralık 2019 Yerli ve milli imkanlarla geliştirilen ilk Kamikaze Mini İHA KARGU-2’nin güvenlik güçlerine teslimatı gerçekleştirildi.

- 15 Ocak’ta Türkiye’nin ilk milli havacılık motoru TEI-PD170’in Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ’ye (TUSAŞ) teslim töreni gerçekleştirildi.

- 1 Şubat 2020 Silahlı Mini/Mikro İHA Projesi kapsamında geliştirilen Songar’ın kabul testlerinin başarıyla tamamlanmasının ardından Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) envanterine katıldı.

Kısa sürede bu kadar önemli projenin başarıyla gerçekleşmesi elbette ülkemizin bu konuda geldiği noktayı göstermektedir. Türk savunma sanayiinin nitelik bakımından göstermiş olduğu aşamalara baktığımızda Kıbrıs Barış Harekâtında uygulanan ambargoların önemli bir dönüm noktası olduğu söylenebilir. Ambargo sonrasında ülkemizin kritik ihtiyaçlarının millî imkânlarla karşılanmasına yönelik yeni bir aşamaya geçilmiştir. Özellikle 2000’li yıllarda ise artık Türkiye, hem savunma sektöründe bağımlılığı azaltacak milli üretime yöneldi hem de uluslararası pazarlarda rekabet kabiliyetinin kazanılmaya başladığı yeni bir döneme girdi.

Yatırımlar partiler üstü olmalı

Türkiye’nin içinde bulunduğu mevcut güvenlik riskleri ve bu risklerin uzun vadede devam etme ihtimaline karşı savunma sanayiinde milli ve özgün ürünler konusunu bir devlet politikası olarak uygulamak gerekmektedir. Bu çerçevede 2018 seçim beyannamelerinde savunma sanayi projelerine AK Parti (9 sayfa) ve MHP (4 sayfa) önemli oranda yer verirken, CHP’nin 2018 Seçim Bildirgesinde savunma sanayi konusunda herhangi bir başlık bulunmamaktır. Savunma sanayi projelerinin Türkiye’nin güvenliği için partiler üstü bir politika biçiminde devam ettirilmesi gerekmektedir.

Savunma sanayi sektöründe işgücüne duyulan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Savunma sektörü niteliği itibariyle tecrübeye dayalı ve nitelikle işgücü ihtiyacının yoğun olduğu bir sektördür. Bu bakımdan hem mevcut işgücünün niteliğini artırmak hem de ihtiyaç duyulan beceriye sahip işgücü oluşturulması son derece önemlidir. Burada uzun yıllardır faaliyet gösteren askeri fabrikalarda oluşan bilgi birikimi ve tecrübeden yararlanmak önemli bir adım olacaktır. Zira askeri işyerlerinde bu bilgi birikiminin korunması stratejik bir adım olacaktır. Son yıllarda bu işyerlerine 7 bin kamu işçisi alınmasına rağmen emekli olanların sayısı 8 bin civarındadır. Usta-çırak ilişkisinin çok önemli olduğu savunma sektöründe ülkemizin güvenlik riskleri ve sektörün gelişme gösteren durumu dikkate alındığında bu ilişkiyi sürdürecek yeni işçilere ihtiyaç olduğu açıktır. Ayrıca askeri işyerlerinde çalışan işçilerden bazıları okuyarak mühendis oldular. Tecrübeye sahip bu işçileri mühendis kadrosuna geçirmek askeri fabrikalar açısından önemlidir.

Eğitim işbirliği

Savunma sektörüne işgücü kazandıracak eğitim kurumlarının müfredatlarını günümüz şartlarına uygun biçimde güncellemek, savunma sanayi alanında tematik liseler açmak, savunma sanayinin ihtiyaç duyduğu alanlarda mesleki eğitim kursları düzenlemek gerekir. Gençlerimiz ise geleceğin meslekleri arasında önemli yer tutan savunma, uzay ve havacılık sektöründe geleceklerini aramalılar. Bu çerçevede yapılması gereken önemli çalışmalardan biri de Savunma Sektörü İşgücü Piyasası Araştırması’nın yapılmasıdır. Bu araştırmayla temininde güçlük çekilen savunma sektörü mesleklerinin neler olduğu, işverenlerin ne tür beceriye sahip işgücü talep ettikleri ve yıllar itibariyle sektörde ne kadar işgücüne ihtiyaç duyulacağı gibi önemli veriler elde edilebilir. Bu veriler ışığında hem işgücü planlaması yapılır hem de işgücüne kazandırılacak becerilerin eğitim müfredatlarında güncellenir. Ayrıca Savunma Sanayi Şurası oluşturulmalıdır. Burada tüm tarafların yer aldığı ve savunmada millileşmenin ve işgücünün durumunun tartışılarak bir gelecek vizyonu ortaya konmalıdır.

@TarkanZengin