Prof. Dr. Bengül Güngörmez / Bursa Uludað Üniversitesi
Geçtiðimiz günlerde kamuoyunu meþgul eden önemli hadiselerden birisi de þarkýcý Gülþen Çolakoðlu'nun 30 Nisan 2022'de verdiði halka açýk bir konserde Ýmam Hatip Liselilere yönelik sarf ettiði sözler nedeniyle tutuklanmasý ve sonrasýnda da yaþadýðý konutu terk etmemek þartýyla tahliyesine karar verilmesiydi. Hadisenin vuku bulmasýnýn akabinde 702 kiþinin müþteki olmasýyla birlikte savcýnýn iddianamesine göre sanatçý Gülþen Çolakoðlu'nun üç yýla kadar hapis isteniyor. Toplumun belli bir kesimine yönelik hakarete giren bir ifadenin tutuklamaya götürüp götüremeyeceðini ben bilemem hukukçular bilir zaten alaným da deðil ama alýnan karar bana biraz hukukun aþýrý bir yorumu ve refleksi gibi geliyor. O yüzden söz konusu hadiseyle ilgili bu deðerlendirmemi sosyolojinin ve siyasetin alanýyla sýnýrlý tutmayý tercih ediyorum.
Seküler kurtarýcýlar
Kimileri sanatçý Gülþen'in ifade özgürlüðünü kullandýðýný ve soruþturulmamasý gerektiðini iddia etti ve Türkiye'de hala ifade özgürlüðü ile ilgili ciddi sýkýntýlarýn varlýðýný sürdürdüðünü ifade etti. Gülþen hadisesinde yasalarla belirlenen ifade özgürlüðünün sýnýrlarýný aþan ifadeler söz konusu olabilir ancak yine de ben asýl meselenin ifade özgürlüðü meselesi deðil, daha derinlerde yatan ve kökleri geçmiþimizde gizli olan bir tutumun varlýðýný sürdürme meselesi olduðunu düþünüyorum. Bu tutum toplum olarak muzdarip olduðumuz þu gerçekte kendisini gösterir: Türk toplumunun beyaz elitlerinin, Türk toplumunun seküler kurtarýcýlarý rolüne soyunmalarý gerçeði.
Sihirli sözcük: Modernlik
Devasa bir imparatorluðun kaybý, Osmanlý elitlerini acilen çözüm arayýþýna yöneltti. Geleneksel bir düzenden gelen cedlerimiz modern deðildi ve sorunlarýnýn çözümü için yüzlerini geliþmiþ olarak gördükleri Batý toplumlarýna döndürdüler. Modernlik sihirli bir sözcüktü. Modernleþtiðimizde çökmekte olan devleti ve toplumu "kurtarmak" mümkün hale gelecekti. Bu tercih, Batýlýlaþma, modernleþme tercihi cedlerimizin "gönüllü" tercihidir. Biz toplum olarak modernleþmeye ve Batýlýlaþmaya gönüllü talip olduk. Her dönemi þartlarýyla deðerlendirmek gerekir. Osmanlý'nýn çöküþü ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluþ yýllarýný da o dönemin þartlarýyla düþünmeliyiz. Döneme bakýldýðýnda egemen elitlerin tercihleri bize doðru gibi görünebilir lakin neticede giymeye çalýþtýðýmýz elbise bizim terzilerin elinden çýkmamýþtý. Elbise dardý ve her yerinden sýkýyordu.
Batýlý bir elbiseyi giyince toplumun kurtulacaðýný düþünmek o kötü giden ahval ve þerait içinde anlaþýlabilirdir lakin bugün bu tutumu hala sürdürmeyi anlamak zordur. Türkiye'nin beyaz elitleri (bir de bizim gibi zenci olanlarý vardýr, profesörüm ama zenci profesörüm!) cedlerinin geçmiþ tutumlarýný ideolojik boyutta sürdürmektedirler. Bunlara beyaz sanatçýlarý da ekleyebilirsiniz. Bu beyaz elitler meselesi, Türk Kürt fark etmez, yalnýzca Türklerin deðil Kürtlerin de beyaz elitleri vardýr ve feodal bulduklarý ve yeterince ýrkçý olmadýðýný düþündükleri geleneksel Kürt halkýný beðenmezler. Bu durumda elinizdeki metnin yazarýnýn þunu da kendi kendisine sormasý gerekir: muhafazakar beyaz elitler var mý ya da varsa ne zaman sahneye çýkacaklar?
Sekülarist beyaz elitlerin ve sanatçýlarýn halini en iyi erken yaþta kaybettiðimiz ve çok iyi bir yazar ve entelektüel olan Oðuz Atay anlatmýþtýr. Þöyle sesleniyordu milletine Oðuz Atay: "Ey zavallý milletim dinle! Þu anda, hepimiz burada seni kurtarmak için toplanmýþ... Bulunuyoruz. Çünkü ey milletim, senin hakkýnda az geliþmiþtir, geri kalmýþtýr gibi söylentiler dolaþýyor. Ey sevgili milletim! Neden böyle yapýyorsun? Neden az geliþiyorsun? Niçin bizden geri kalýyorsun? Bizler bu kadar çok geliþirken geri kaldýðýn için hiç utanmýyor musun? Hiç düþünmüyor musun ki, sen neden geri kalýyorsun diye düþünmek yüzünden biz de istediðimiz kadar ilerleyemiyoruz. Bu milletin hali ne olacak diye hayatý kendimize zehir ediyoruz. Fakir fukaranýn hayatýný anlatan zengin yazarlarýmýza, gece kulüplerinde içtikleri viskileri zehir oluyor. Zengin takýmýnýn hayatýný gözlerimizin önüne sermeye çalýþan meteliksiz yazarlarýmýz da aslýnda þu fakir milleti düþündükleri için küçük meyhanelerinde aðýz tadýyla içemiyorlar. Ey þu fakir milletim! Aslýnda seni anlatmýyoruz. Sefil ruhlarýmýzýn korkak karanlýðýný anlatýyoruz. Ýþte onun için sana yanaþamýyoruz. Senin yanýnda bir sýðýntý gibi yaþýyoruz. Hiç utanmýyor muyuz? Hiç utanmýyoruz."
Atay'ýn çizdiði resme uyuyor
Evet sahneye çýkýp toplumun önemli bir kýsmýný sapýklýkla suçlayan biri elbette Oðuz Atay'ýn çizdiði resme uymaktadýr. Ayný þey Aleviler için söylenseydi mesela, ya da toplumun modern Kemalist kesimleri veya etnik bir azýnlýk için ifade edilseydi nasýl bir tepki alýrdý? Ya da zenci sanatçýlarýmýzdan birisi laik kesimler için ayný ifadeyi kullansaydý ne olurdu? Tahminim yer yerinden oynardý ve destek bulmak bir yana o kiþi kamuoyunda, medyada, sokakta linç edilirdi. Beyaz elitler ve sanatçýlar ise sözü edilen beyaz sanatçýya desteklerini hiçbir þekilde esirgemediler çünkü hepsinin kafasýndaki ideal, "halka bilimsel yahut evrensel bir yaþam tarzýný aþýlayýp benimseterek, onu adam etmek"tir. ( Aydýn-Halk çeliþkisi meselesi için bkz. Hüsamettin Arslan, "Pozitivizm: Bir Bilim Ýdeolojisinin Anatomisi", Türk Aydýný ve Kimlik Sorunu, Ed. Sabahattin Þen, Baðlam Araþtýrma Dizisi, Ýstanbul, 1995 Herhalde bu konuda daha iyi bir metin yazýlmadý yazýldýysa lütfen bana da haber verin.) Sol-Kemalist çevrelerin geniþ halk kitleleriyle ne zaman nasýl barýþacaðý kaç yýllýk muhafazakar iktidarýndan sonra hala belirsizdir. Geniþ dindar halk kitlelerini yönetmeye talip olanlarýn o kitlenin deðerlerine yaptýðý saygýsýzlýklara raðmen muvaffak olabilmesi mümkün müdür?
Cevap sandýkta verilir
Ama haklý olmak güçlü olmaktýr ayný zamanda. Ne kadar güçlüler haklý gibi görünse de. Millet bu hakaretleri yutmuþ görünür sonra cevabýný baþka bir yerde, özellikle de sandýkta verir. Netice itibariyle Türkiye elitler – halk ikilemini aþmadýkça huzur bulamaz. Belki de 'Beyaz' muhafazakar elitler, 'beyaz' muhafazakar sanatçýlar çýkmadýkça bir dengeye kavuþmak mümkün olmayacak. Bununla birlikte sorun o ki muhafazakarlar uzun süren iktidarlarý boyunca memleketin alt yapýsýyla uðraþmaktan üst yapýya yeterince önem gösteremediler. Þapkayý çýkarýp önümüze koyalým: Kültür açýsýndan hala istenilen seviyeye gelinemediðini görüyoruz. Gönüllü entelektüel ve spiritüel birlikler yeterli seviyede deðil olanlar da maddi manevi desteklenmediði sürece sonraki nesillere kalacak güzel ve muazzam çalýþmalarýn ortaya çýkmasý mümkün deðil. Cumhurbaþkaný Erdoðan 2017'de yaptýðý bir konuþmada "Medyadan sinemaya, bilim teknolojiden hukuka kadar pek çok alanda hala en etkin yerlerde ülkesine ve milletine yabancý zihniyetteki kiþilerin, ekiplerin, hiziplerin bulunduðunu biliyorum. Açýkça söylemek gerekirse bu durumdan da büyük üzüntü duyuyorum.
Biz 14 yýldýr siyasi iktidarýz. Ama halen sosyal ve kültürel iktidarýmýz konusunda sýkýntýlarýmýz var." ifadeleriyle tam da bahsettiðimiz konuyu dile getirmiþti.
Siyah beyaz ayrýmýný bir kenara býrakýp, ideolojik gözlükleri bir kenara atarak gelecek nesiller için liyakat usulüne dayanan bir iþ birliði platformu oluþturulup yapýlmasý gerekenler rahatlýkla yapýlabilir. Bütün enerjini mevcut yapýyý deðiþtirmeye harcamaktansa yeni tohumlarýn atýlmasýný ve yeþermesini saðlamak çok daha verimlidir. Yeni kuþaklarýn kaliteli zaman geçirme ihtiyacýný karþýlamak istiyorsak alt yapýya olduðu kadar kültürel üst yapýya da hatta daha fazla yatýrým yapmamýz zaruridir.