Çanakkale Savaşlarını nasıl kazandık?
ABONE OL

Kâmil Yeşil / Yazar

Edebiyatın gücünü gösteren en önemli örneğim, Mehmed Âkif'in Çanakkale Şehitlerine ithaf ettiği şiirdir. Mehmed Âkif bu şiiri yazmasaydı; biz bugün Çanakkale ruhunu bu kadar derinden hissetmeyecek ve Çanakkale Zaferlerini bu kadar hamasetle anamayacaktık. Maraş'ta Sütçü İmam'ın Antep'te Şehit Kamil ve Şahin Bey'in kahramanlıkları ve şehadetleri de aynı milli heyecanı duyarız.

B.Brecht'in "Okumuş İşçinin Soruları"nda dediği gibi, savaşlar, komutanların adı ile bilinir.

"Yedi kapılı Teb şiirini kuran kim? Kitaplar sadece kralların adını yazıyor. Yoksa kayaları taşıyanlar, krallar mı? (...)"diye sorar yazar.

Bu soruları Çanakkale Savaşlarına, Milli Mücadele'ye uyarladığımızda da benzer cevapları buluruz. Heykelleri dikilmese, sokaklara, meydanlara adları yazılmasa da "kahramanlarımız", "adsız"dır. Gerçek kahramanlarımız isimsiz "Mehmetçik"lerimizdir.

15'lilerin zaferi

Çanakkale Zaferleri; aç, susuz, elbisesi yırtık pırtık Mehmetçiklerin zaferidir.

Nişanlıların, yeni evlilerin; geri dönmeyenlerin ve dönmeyi düşünmeyenlerin zaferidir Çanakkale.

15'lilerin zaferidir.

Çanakkale Savaşları; kalbindeki imanını tekbir ve dua ile dilinde aşikar eden mü'min Anadolu insanının zaferidir.

Onlar, duaları namazların arkasından hocaların ağzından ezberlemiştir.

Özetle; aşağıdaki mektupların şahitliği ile diyoruz ki Çanakkale Zaferleri "Salâten Tüncinâ" duasını okuyanların zaferidir.

Çanakkale Zaferlerinde, zeytin ağaçlarına konan, ateşin arasında gezen, yeşil yeşil kuşların (Allahın görünmez ordularının) da katkısı vardır.

Çanakkale Savaşlarına metafizik anlam yüklediğimi zannedenler bilsin ki şahidim, M. Kemal'in en yakınında bulunan yazar Ruşen Eşref Ünaydın'ın "Çanakkale'de Savaşanlar Dediler Ki" kitabıdır. (Türk Tarih Kurumu, 1960).

Önsözden anlıyoruz ki kitaptaki röportajlar 1918'in ilk yarısında Yeni Mecmua'nın 18 Mart 1915 zaferinin yıl dönümü münasebetiyle çıkan özel sayısında yayınlanmıştır. İhtimal ki kahramanlarımızın fotoğrafları da vardı röportajda, ancak kitapta bu fotoğraflara yer verilmemiştir.

Ayaşlı Mustafa

Yazar, kitabın 5. ve 6. sayfalarında Çanakkale Savaşlarında yaralandığı için İstanbul'a tedaviye getirilen Ayaşlı Ecir Bin Mustafa'yı konuşturuyor.

"Ayaşlıymış; Çanakkale'de 124'üncü Alayda bulunmuş. Düşman kaçıncaya kadar Kirte'nin sağ cenahında Sığın deresinde kalmış. Şunları söylüyor Mustafa: "Biz dört kişi çıktık. Düşmanın istihkâmına bakmıya gideceğiz. Emekleye emekleye düşmanın kum torbasının altına vardık. Ordan dinledik. Var mı ki acep düşman diye. Ses alamadık. Ondan sonra: "Ya Allah! Bismillahirrahmanürrahim!" diyerek dördümüz de düşmanın istihkâmına atladık. "Selâten Tüncina" yı okuyarak atladık. Baktık ki, kimse yok! Ondan sonra, koştuk ikinci istihkâmına... Ondan sonra, orda da yok ! Ondan sonra birini posta ettik; askere haber verdik, gitti. Ondan sonra asker birden hücuma kalktı. Geldi asker. Dağıldık gayrı istihkâmın içine!(s.5)"

Yazar merak ediyor ve soruyor: "Demin diyordun ki harbe girerken "Selâten Tüncina"yı okuruz. Sen okuma yazma biliyor musun? Mustafa şöyle cevap veriyor: "Yok. Okuma yazma bilemeyom. Velâkin "Selâten Tüncina"yı memlekette hocalarımızdan ağızdan belledik. Namaz kılarken bunu namazın arkasından her daim okuruz.(s.6)"

Bir örnekten genel bir sonuç çıkarmayı "bilimsel" bulmayanlar, bunlar istisnai örnektir diyenler olacaktır. Ruşen Eşref Bey ikinci gün Hüseyin oğlu Mustafa Onbaşı ile görüşüyor.

Mustafa Onbaşı, Afyon Karahisar'ın Sandıklı kazasının Kusura kariyesinden. Seddülbahir tarafında savaşmış. Şöyle anlatıyor: "Donuz deresi"nden girdik,"Kanlı dere"ye çıktık; Kirte köyünün alt yanında "Kanlı dere" vardır; işte oraya! Ben gızgımdan (öfkemden) bilemedim yaralandığımı. Arkadaşlar dedi ki: "Sen yaralanmışsın, Mustafa Onbaşı. Yeninden kan sızıyor... Bir de baktım, parmağım da yok. "Eh, ben yaralanmışım" dedim. İnsan hiçbir şey düşünemiyor. Yalnız korkmuyor. O ateşin içinde öleceğini mi kalacağını mı bilemiyorsun. Zabitlerimiz bize tenbih ederdi ki: "Oğlum, Selâten Tüncina'yı okuyun" derdiler. Bilenlerimiz okurdu. Bilmeyenlerimiz de tekbir alırdı." (S.14)

Ruşen Eşref devamla soruyor: "Derler ki muharebede bizim askerlerin gözüne yeşil sarıklı askerler görünürmüş; siz de gördünüz mü onlardan?"

"Hayır efendim, biz görmedik. Yalnız kuşlar vardı. Yeşil yeşil. Ateşin arasında gezerlerdi. Sonra zeytin ağaçlarına konarlardı. Başka bir şey görmedik, işte o zeytin ağaçlarını kurşun, gülle kırmış, yıkmış, dalını budağını karıştırmış. O yeşil kuşlar oraya konarlardı. Kurşun murşun, Allah tarafından, onlara dokunmuyordu. (s. 15)"

Denk getiren Allah'tır

Bedir Savaşı'nı anlatan bir âyette Cenabı Hak, Hz. Peygambere "Attığın zaman sen atmadın, lâkin Allah attı." der. Buradan anlıyoruz ki insanın, Müslümanın vazifesi elindeki kaşı, oku düşmanın üzerine atmaktır. Denk getiren Allah'tır.

Çanakkale Savaşlarını, elbette Çanakkale'yi geçirmeyeceğiz, geçemeyeceksiniz, diyerek bedenlerimizi bend yaparak kazandık.

Çanakkale Savaşları elbette bir Haçlı saldırısı idi ve gayrimüslim dünya İslam'a savaş açmıştı. Elbette Bedir'e benzeyen bir yönü vardı ve Allah'ın yüce adı, ya hakim olacak ya bu uğurda topyekûn şehid olacağız diyerek, şehadet şerbetini su gibi içerek kazandık.

Ölümü korkutan cesaret

Elbette milletimizin ölümü göze alan fedakârlıkları, ölümü korkutan cesur askerlerimiz sayesinde kazandık.

Ancak Müslümanlar bütün işlerinde olduğu gibi zaferi kendilerine mal etmezler, o zaferi lütfeden Allah'ı unutmazlar. Her durumda Tekbir ile Allah'ı yüceltirler. 6 Şubat 2023 K. Maraş ve çevresindeki depremlerde kurtarılan kişilerin, yakınlarının ve kurtarıcıların getirdikleri tekbire karşı çıkanlar bunları bilmez, bilmezden gelirler ve cahilce eleştirirler.

Çanakkale'de Allah, biz Müslümanlara yardım etti. Çünkü Çanakkale Savaşları Haç'ın Hilal'e saldırısı idi ve hedef topyekûn ümmet idi. Bundan dolayı ümmeti örnekleyen seksen üç vilayetten ve İslam coğrafyasından gelen neferlerimiz, sivil insanlarımız vardır Şehitlikte. Kürt, Boşnak, Arap, Laz ( Bosnalı, Suriye, Bağdat, Hindistan, Şark(Kafkas), Iraklı, Balkanlar, Kudüs, Şam, Bağdat, Yemen) kökenli şehitlerimizdir onlar ve bu yönüyle Çanakkale Zaferleri topyekûn ümmetin zaferidir. Yani Çanakkale Savaşlarını "Ümmet olarak kazandık." Sözün gelişi "kazandık" diyoruz, aslında yukarıdaki duaların kabul eden Rabbimiz tarafından "kazandırılmış savaşlardır" Çanakkale Savaşları.

Kazandıran Allah'tır, Allah'ın yardımının somut örneği de Salaten Tüncinâ duasıdır.

Hatıraları okurken Salâten Tüncinâ duasının sadece savaş kazandırmadığını, aynı zamanda bizi savaştan koruduğunu da öğrendim.

Merhum İslam alimi Ali Özek şöyle anlatıyor: "İkinci Dünya Savaşı patlak verince halkın moralini yükseltmek için camilerde "Salâten Tüncinâ" duası okunmaya başladı. Çünkü savaş Türkiye'yi de tehdit ediyordu. Hatta harpten dolayı dinî mevzulardaki bazı yasaklar da kaldırılıyordu. (İsmet İnönü'nün kulakları çınlasın diyeceğim ama kulakları duymuyordu mevtanın.) Ama o dönem ezan hâlâ Türkçe okunuyordu. Bazı konularda yumuşama olsa da ezan konusunda hiçbir yumuşama ve taviz olmadı. Ezan Türkçe, kamet Arapça okunuyordu."

Bir İslam âlimi olan Ali Özek hoca, Türkiye'nin II. Dünya Savaşı'na girmemesinde, milletimizin Sâlaten Tüncina duasına sarılmasını da vesile olarak gösteriyor. Kur'an okuyarak köyün sınırlarını dolaştığını Hudut Okuma törenlerinde en çok okunan duanın, Salaten Tüncinâ olduğunu da ilave ediyor. (Avşar 2015: 15, 21).

Bazı unsurlar bu şahitliklere de itiraz edeceklerdir. Onlara bir şey inandırmak zorunda değiliz. Yeşil kuşlar hadisesi başta olmak üzere duanın gücü bu hadiseleri anlatanlarla sınırlı olabilir. Anlatanlar da zaten topyekûn Çanakkale Cephelerinde "her şey bizim anlattığımız gibi oldu" demiyorlar. Onlar sadece kendi cephelerinden haber veriyorlar ve Allah'ın yardımına şahitlik ediyorlar. Buradan hareketle, Allah'ın bazı kullarına daha yakın olduğunu, onlara yardım ettiğini, bazı kullara yapılan yardımların genel sonucu etkilediğini söylememiz gerekir.

Rab unutmuyor

Nasip oldu iki kere Şehitlik'i ziyaret ettik. Bir kısım insanların Şehitlik'i turist gibi dolaştıklarını gördüm. Cenabı Hak Kur'an'da "Allah o müminlerin canlarını, mallarını cennet karşılığında satın almıştır." diyor. Doğrusu şu ki eğer şehitlerin alacakları mükafat biz kulların, onları hatırlamalarına bağlı olsa idi; şehitlerimiz kaybedenlerden olacaktı. Bu Çanakkale Şehitliğini mesire yerine koyup onlara Fatiha ikram etmeyenleri görünce üzüldüm. Şükür ki Rabbimiz unutmuyor, şükür ki Rabbimizin şehitlere vereceği cennet, kullarının onlara ziyaretleri, onları anmalarına bağlı değil.

Bize düşen sadece şehitleri rahmetle anmak değildir tabii. Asıl vazifemiz şehitlerimizi şehadete götüren değerlere sahip çıkmak, onları yaşamak ve yaşatmak, Müslüman olarak bu toprakları muhafaza etmektir.

"Salâten Tüncinâ" duası, Çanakkale Savaşlarının zaferi ile; II. Cihan Harbi'ne giriş tehlikesinde koruyucu olduğuna göre bundan böyle deprem, sel, kuraklık, düşman işgali gibi gücümüzü aşan yerler ve durumlar için de okumalıyız, demek yerinde olur.

Birileri işimiz gene Allah'a kaldı diyerek bizi eleştirecektir. Keşke işimizi tamamen Allah'a bırakabilsek. Keşke tam bir itminan ile "Hasbünellah ve ni'mel vekîl" diyebilsek...

Bu vesile ile Çanakkale Şehitleri başta olmak üzere bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, şefaatlerini niyaz ediyorum.

[email protected]