Çin ile iş birliğinde endişeler ve fırsatlar
ABONE OL

Fatih Beyaz/ Yazar

Çin'in genellikle kazan-kazan iş birliği olarak çerçevelenen uluslararası ilişkiler ve kalkınma yaklaşımı, akademisyenler, politika yapıcılar ve analistler arasında önemli tartışmalara yol açıyor. Görünüşte ikili ve çok taraflı ilişkilerde karşılıklı faydayı amaçlayan bu doktrin, hem küresel kalkınmayı teşvik etmenin bir aracı olarak övülüyor hem de yayılmacı emellerin emaresi olarak eleştiriliyor. Çin'in kazan-kazan iş birliğinin ikili doğasını araştırırken bunun gerçekten karşılıklı faydayı mı teşvik ettiğini yoksa yayılmacılık için stratejik bir araç olarak mı hizmet ettiğini değerlendiriyoruz.

Kazan-kazan iş birliği kavramının kökleri Çin'in daha geniş dış politika çerçevesine dayanmaktadır. Çinli yetkililere göre bu yaklaşım, ekonomik kalkınmayı, siyasi istikrarı ve kültürel alışverişi teşvik ederek, ilgili tüm taraflar için karşılıklı yarar sağlayan sonuçlar oluşturmayı amaçlıyor. Kuşak ve Yol Girişimi (BRI), Asya, Afrika ve Avrupa'da altyapı gelişimi ve ekonomik entegrasyon vaat eden bu doktrinin uygulamadaki en önemli örneğidir.

Eleştirmenler, kazan-kazan iş birliğinin Çin'in stratejik ve ekonomik genişlemesini örtbas etmek için kullandığı bir söylem olduğunu öne sürüyor. Örneğin BRI, katılımcı ülkeler arasında Çin için siyasi kaldıraç anlamına gelebilecek borç bağımlılıkları oluşturduğu için inceleniyor. Sri Lanka ve Pakistan gibi ülkelerin Çin kredilerine bağlı önemli borç yükleri yaşaması, endişeleri artırıyor. Ek olarak Çin'in yatırımları genellikle Çinli firmalara ve işçilere ayrıcalıklı muamele edilmesi gibi bazı şartlarla birlikte geliyor. Bu, faydaların orantısız bir şekilde Çin lehine çarpıtıldığı ekonomik emperyalizm suçlamalarına yol açmıştır. Limanlar ve demiryolları gibi altyapı projelerinin inşasındaki stratejik yerleşimi aynı zamanda Çin'in askeri ve stratejik erişimini potansiyel olarak artıran jeopolitik bir kazanım olarak görülüyor.

Diplomatik cephede kazan-kazan iş birliği, Çin'in ittifaklar kurmasına ve uluslararası örgütlerdeki nüfuzunu artırmasına olanak tanımıştır. Çin, kendisini küresel kalkınmanın şampiyonu olarak sunarak gelişmekte olan ülkelerden destek almış ve böylece yumuşak gücünü artırmıştır. Bu yaklaşım özellikle Çin yatırımlarının kıtanın kalkınma yörüngesini şekillendirmede önemli rol oynadığı Afrika'da belirgindir.

Konfüçyüs Enstitülerindeki artış

Bazı akademisyenler, Çin'in yumuşak güç girişimlerinin, küresel düzeni Çin çıkarlarına daha uygun olacak şekilde yeniden şekillendirmeye yönelik daha geniş bir stratejinin parçası olduğunu iddia etmektedir. Örneğin Konfüçyüs Enstitülerinin artan varlığı, Çin kültürünü ve ideolojisini küresel olarak yansıtma girişimi olarak görülüyor.

Tartışmanın bir diğer boyutu ise Çin'in kazan-kazan iş birliği çerçevesinde yürüttüğü projelerin çevresel ve sosyal etkilerini içeriyor. Pek çok altyapı projesi, özellikle de BRI ile ilişkili olanlar, çevresel bozulma ve yerel toplulukların yerinden edilmesi nedeniyle eleştirilmiştir. Sıkı çevresel önlemlerin eksikliği, bu girişimlerin sürdürülebilirliği ve bunların ev sahibi ülkeler için gerçek faydaları hakkında soruları gündeme getiriyor.

Çin'in kazan-kazan iş birliği çok yönlü bir tablo ortaya koyuyor. Pek çok ülke için inkâr edilemez biçimde ekonomik fırsatlar ve kalkınma potansiyeli sunsa da altta yatan motivasyonlar ve sonuçlar önemli endişelere yol açıyor. Doktrin, Çin'in etkisini ve kontrolünü genişletmeye yönelik stratejik bir araç olarak görülebilir ve bu iş birliği düzenlemelerindeki fayda dengesine ilişkin soruları gündeme getirebilir. Bu nedenle, kazan-kazan iş birliği, karşılıklı yarar ve ortak kalkınma retoriği altında dikkatlice gizlenmiş modern bir yayılmacılık modeli olarak hizmet edebilir.

Dünyanın en büyük elektrikli araç üreticisi BYD, Türkiye'de bir elektrikli ve hibrit araç fabrikası kurmak için 1 milyar dolarlık tarihi bir yatırım yapacağını duyurdu. BYD ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı arasında yatırım anlaşması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla imzalandı. Yeni fabrikanın yıllık 150.000 araç üretim kapasitesine sahip olacak ve 5.000'e kadar doğrudan istihdam oluşturması bekleniyor. Bu stratejik yatırım, Türkiye'nin ileri otomotiv üretimi ve yeşil teknoloji merkezi olarak artan öneminin altını çiziyor. Fabrika en son teknolojileri içerecek, yeniliği teşvik edecek, teknik bilgi transferini kolaylaştıracak ve yerel üretim yeteneklerini artıracak.

Türkiye'nin Avrupa, Asya ve Orta Doğu'nun kesişme noktasındaki stratejik konumu, BYD'ye geniş bir potansiyel pazara erişim imkanı sunuyor. AB'nin Çin'deki elektrikli araçlara yönelik son tarifeleri, Türkiye'yi bu maliyetleri aşmak için cazip bir yer haline getiriyor. Ayrıca yatırımın binlerce kişiye iş imkanı oluşturması ve yerel ekonomiyi desteklemesi bekleniyor.

Bazıları herhangi bir büyük ölçekli yabancı yatırımın bir ekonomik etki biçimi olarak görülebileceğini iddia etse de BYD'nin eylemleri öncelikle pazar payını genişletme ve üretim maliyetlerini optimize etme arayışında olan çok uluslu bir şirketin hedefleriyle uyumludur. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, bu yatırımı yeni nesil, çevre dostu elektrikli araçlara dönüşümün bir parçası olarak gördüğünü ifade ediyor. Avrupa'nın üçüncü büyük otomobil üreticisi olan Türkiye, kendisini sürdürülebilir hareketlilik için bölgesel bir merkez olarak konumlandırmaktadır. Yatırım, Çin'in tek taraflı bir güç oyununu temsil etmekten ziyade Türkiye'nin otomotiv ve sürdürülebilirlik hedefleriyle uyumludur.

Fakat Çin'in çeşitli yatırımlar ya da iş birlikleri yolu ile nüfuzunu arttırdığı örnekler bu ülke ile ilişkilerde dikkatli olmayı gerektiriyor. Çin, limanlar, demiryolları ve enerji boru hatları gibi altyapı projelerine yoğun yatırım yaparak ortak ülkelerde önemli bir ekonomik nüfuz elde ediyor. Bu genellikle uzun vadeli borç bağımlılığına ve stratejik varlıklar üzerinde potansiyel kontrole yol açıyor. Örneğin bir BRI projesi olan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC), Pakistan'da devasa altyapı yatırımlarını içeriyor. Ekonomik büyüme vaat etse de, borcun sürdürülebilirliği ve Çin'in önemli varlıklar üzerindeki potansiyel kontrolü konusunda endişeler var. Bir diğer örnekte, Hambantota Limanı'nın Çin finansmanıyla inşası Sri Lanka'nın önemli miktarda borç almasına yol açtı. Krediyi geri ödeyemeyen Sri Lanka, limanı 99 yıllığına bir Çinli şirkete kiraladı ve bu da Çin'in potansiyel askeri varlığına ilişkin endişeleri artırdı. Afrika' da Çin, demiryollarından enerji santrallerine kadar Afrika altyapısına büyük yatırım yaptı. Bu projeler fayda sağlarken aynı zamanda borç tuzakları, çevresel etkiler ve çalışma koşullarıyla ilgili soruları da gündeme getiriyor. Tüm bunlar gösteriyor ki, Çin'in yatırımlarının ortak ülkelere ekonomik faydalar getirebilmesinin yanı sıra borç sürdürülebilirliği, çevresel etki ve siyasi nüfuzla ilgili karmaşık sorunları da beraberinde getiriyor.

Karşılıklı yarar ilkesi

Türkiye, Çin'in uluslararası yatırım politikalarının potansiyel etkilerinin farkında olarak stratejik bir yaklaşım benimsemektedir. Türkiye, Çin ile ekonomik iş birliğini artırırken, özellikle altyapı ve teknoloji yatırımlarında karşılıklı yarar ilkesine önem vermektedir. Bu bağlamda, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi gibi büyük ölçekli projelerine katılım sağlarken, uzun vadeli borç bağımlılığı ve stratejik varlıkların kontrolü gibi risklerin farkında olarak dikkatli bir politika izlemektedir. Türkiye, Çin yatırımlarını değerlendirirken, yerel ekonomiyi destekleyecek, istihdam oluşturacak ve teknolojik gelişimi teşvik edecek projelere öncelik vermektedir. Ayrıca, çevresel sürdürülebilirlik ve toplumsal fayda prensiplerine uygun olarak, altyapı projelerinin çevresel ve sosyal etkilerini göz önünde bulundurmakta ve bu projelerin yerel ihtiyaçlarla uyumlu olmasını sağlamaktadır. Böylece, Türkiye, Çin ile olan iş birliğinde karşılıklı fayda sağlarken, ulusal çıkarlarını ve bağımsızlığını koruma konusunda da dikkatli bir denge gözetmektedir. Çin yatırımlarına karşı Türkiye'nin yaklaşımı, Pakistan ve Sri Lanka gibi borç tuzakları endişesiyle değil, stratejik ekonomik fırsatlar doğrultusunda şekillenmektedir.

Bu stratejik yaklaşımın son örneği, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Çin ziyareti sırasında gözlemlenmiştir. Fidan, ziyaretinde iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari iş birliğini derinleştirme konusundaki kararlılığı vurgularken, özellikle teknoloji transferi ve yerel üretim kapasitesinin artırılması gibi konulara odaklanmıştır. Görüşmelerde, Türkiye'nin Çin ile olan iş birliğinde çevresel ve sosyal sorumlulukları göz önünde bulundurarak sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşma isteği de dile getirilmiştir. Fidan, ayrıca Türkiye'nin stratejik konumunu kullanarak, Çin'in Avrupa, Asya ve Orta Doğu pazarlarına erişim sağlamasına yardımcı olacak projeleri değerlendirmiş, bu projelerde Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığını ve ulusal çıkarlarını koruma konusunda dikkatli bir tutum sergilemiştir.

[email protected]

  • Fatih Beyaz
  • açık görüş