Din, maneviyat ve kamusal görünürlük
ABONE OL

Modernleşme süreçlerine ağır travmatik deneyimlerle katlanmak zorunda kalan pek çok Müslüman için yaşanılan trajedi bir hayli etkileyici sonuçlara yol açmıştır. En başta kimlik sorunları etrafında düğümlenen varoluşsal gerilim alanlarının giderek dinin toplumsal göstergelerine yönelik operasyonel şiddetle doruk noktasına ulaşması söz konusudur.

Türkiye özelinde Tanzimat'la birlikte başlatılan sosyal değişime yönelik talep ve önerilerin hem maddi hem de bilişsel şiddeti elverişli bir model olarak görenlerin elinde şekillenmesi, genel Müslüman kamuoyunda devlete ve onun kamusal mekânlarına karşı telafi edilmesi güç bir soğukluk, uzaklık ve korku üretmiştir. Bu nedenle son birkaç yüzyılın belli başlı sıkıntılarını, kademeli bir şekilde ilerleyen tasfiye ve tahliye süreçlerini sabır ve sükunetle bertaraf etmeye gayret gösteren Müslüman kamuoyu için hem modernleşme hem de Batılılaşma kendilerini "İslam'dan etme"yi önceleyen kapsamlı bir proje olarak görülmüştür.

Kamusal alana erişim

Dini duyarlılıkların yüksek olduğu sosyo-kültürel bir zeminde devletle modernleşmeci politikalar arasında işletilen kurumsal hısımlığın Müslüman kamuoyunun hissiyatını sıklıkla görmezden gelmesi hatta zaman zaman da bütün çeşitliliğiyle belli başlı dinî muhitlerin hepsini bastırmayı önceleyen tercihlere tevessül etmesi yaklaşık iki asrı bulan bir süreklilik içinde kamusal alana erişimi dindarlar için esaslı bir hayal ve yakıcı bir özleme dönüştürmüştür.

Kamusal alandan bütün temsil ve görünürlükleriyle çekilmeye zorlanan İslam'ın hem laik hem de seküler hedefler doğrultusunda yeniden tanzimine yönelik girişimler reform başlığı altında bir düzene sokulmak istenmiştir. İslam'ın mevcut mirasını modernliğin gereklilikleri içinde yeni bir felsefeyle kurgulama çabası yer yer heves yer yer de bitmeyen bir hayal olarak sürekli hatırlanan bir ukdeye dönüştürülmüştür. İslam'ın kamusal alan içindeki tezahürlerine yönelik dışlayıcı mücadele süreçlerinden Müslümanlar kendilerini sık sık gözden geçirerek uzak kalmayı başarmışlardır.

Unutulmayacak bir milad

Türkiye bağlamında kadim bir millet ve özgün bir milliyet tasavvuru içinde kendini konumlandıran Müslüman toplum için yeni dönem köklü bir biçimde değişime tabi tutulmanın unutulmayacak bir miladı olmuştur. Gündelik hayat tasavvuru, baskıcı modernleşme süreçlerine karşı ölçülü bir savunma arayışı geçtiğimiz birkaç yılın başta İslamcılar olmak üzere belli başlı muhafazakâr ve gelenekçi yönelimlerinde hâkim bir temaya ve üsluba dönüşmüştür.

Yeni lügatçeyle güncelleme

İslam'ın Osmanlı siyasal rejimi bünyesinde devletle iç içe geçmiş muhteviyatını zamanın ruhuna dikkat kesilen bir hassasiyet içinde yeni rejimin kurucu iddialarıyla buluşturmaktan sarfı nazar eden kurucu elit gerek laiklik gerekse sekülerlik kavramlarını, bunların ortaya çıktığı kendi tarihselliklerini sıklıkla göz ardı ederek yeni bir lügatçeyle güncellemeyi tercih etmiştir. Laikliği devletin dinden yalıtılması olarak kurumsallaştıran Kemalist elit, gündelik hayatın olağan dışı akışı içinde sık sık kendini "göstererek" ortaya koymaya çalışan Müslüman varlığını da sekülerleşmenin dışlayıcı bir yorumuna yaslanarak kamusal alanlardan uzaklaştırmayı tercih etmiştir. Böylece fiziksel olarak devletle irtibatı meşruiyet sorunuyla gölgelenen İslam, kamusal alanlardan da tecrit edilmeye zorla ikna edilmiştir.

Devletle din arasında ne laikliğin ne de sekülerliğin olası imkân ve imtiyazlarına dikkat kesilen ve ağır bir otoriter baskıyla şekillenen Müslüman varlığının da giderek kendi içinde geçmişte hiçbir karşılığı olmayan yeni birtakım mecralar üzerinden varlık alanını genişletmeye çalıştığı söylenebilir. Kamusal görünürlüğüne yönelik müdahaleler onu görece daha dar sayılabilecek bir söylem alanında tutarak oldukça ideolojik ve kuşkusuz tahmin edilebilenin üzerinde bir hayli içe kapanık, dolayısıyla ya çok sert ya da pek naif bir dil dünyasında yaşamaya mahkûm etmiştir.

Modern Türkiye'de kamusallık önemli ölçüde korunaklı ve steril bir alan olarak görülmüş ve tanzimi de bu hassasiyetler içinde gerçekleştirilmiştir. Doğal ve olağan bir mecra olarak demokratik kültür teamülleri içinde kendini toplumun tüm kesimlerine açması beklenen kamusal alan özellikle dinî duyarlılıkların kendine bir yer bulmakta zorlandığı stratejik bir temsil alanı olarak tasavvur edilmiştir. Sızmalara, erişime ve dahil olmaya karşı ideolojik bir tahkimatla korunan kamusal alanın ortaya koyduğu gündelik hayat deseni her zaman bir gerilimin, tezat ve iç geçirmenin sosyo-politik bir mecrası olarak görülmüştür. Kamusal alana girmek, orada kendi değer ve ölçüleriyle tanınmak, temsil edilmek hatta bu saha içinde görünürlük kazanmak uzunca bir süre Türkiye Müslümanlığı için zor bir hedef olarak görülmüştür. Dinsel beklentilerin "irticai bir talepkârlık" olarak okunması yaygın bir değerlendirme biçimi olarak Türk laikliğinin hemen her dönemde alâmeti farikası olmuştur.

Karmaşık sosyal süreçler

Karmaşık sosyal süreçler, ulusal ve uluslararası düzeyde ortaya çıkan ve birbirini etkileyen sosyo-politik hareketlilikler 90'lı yıllardan itibaren yeni bir dinsellik vurgusunun kamusal alana dahil olma çabasını elverişli birer fırsat alanına dönüştürmüştür. Ak Parti'nin siyaset alanında yer almasıyla birlikte başlayan dönem, yakın geçmişte Necmeddin Erbakan'ın Milli Görüş söylemi etrafında devletle bütünleşme arzusu duyan politik atraksiyonunu takip eden güçlü bir enerjiyle şekillenmiştir. 70'li yılların başından itibaren Türkiye Müslümanlığının geleneksel formlarını modern dünyanın gelişme çizgisine yaklaştırma çabası içindeki Milli Görüş söylemi bütün engelleme ve müdahalelere rağmen hem devletle hem de gündelik hayatla sahici bir ilişkisellik içinde olma çaba ve fikriyatını bilhassa korumuştur. Ak Parti'nin kuruluşundan itibaren sürekli iktidarda kalmayı başaran vizyonunun din ve toplumsallık söz konusu olduğunda tek tek hangi bileşenlerden beslendiği sorusu bu mecraya güç katan maneviyat bileşenleri dışarıda tutularak ele alınamaz. Devletin öteden beridir "müphem" ya da "muğlak"lık gerekçesiyle verili dinselliği yok etme niyeti, belli başlı dinî kurumlara, söylem ve itiyatlara karşı gösterdiği bilişsel şiddeti toplumda güçlü bir enerjinin birikmesine fırsat vermiştir. Ak Parti'nin kararlılık ve başarısının arkasındaki motivasyonu sadece konjonktürel nedenlere bağlamak ya da verili potansiyel enerjiyi harekete geçiren diğer saikleri hesaba katmamak durumun anlaşılmasını daha en başta birtakım zaaflara kurban edecektir. Şurası bir gerçek ki Ak Parti'nin başarısının arkasındaki belki de en temel motivasyon kaynağı Müslüman kamuoyunda neredeyse birkaç yüzyılı bulan ağır bir dışlanmışlık ve bastırılmışlık duygusunu yeni bir enerjiye dönüştürmeyi mümkün kılan güçlü maneviyat olmuştur. Esasen bu durum itiraz, muhalefet ve karşı duruşlarla iç içe geçmiş bir direnç edebiyatını da besleyen asıl itici güç olmuştur.

Dönüşüm pratiği

İslami gelenek ve ölçütlere her zaman saygılı olduğunu açıkça beyan eden bir siyasal yönelimin öteden beri bilinen bir dışlamaya son vererek kamusal alanı sadece Müslüman temsiline değil diğer başka söylem ve tahayyül alanlarına da eşitlikçi bir şekilde açma çabası içinde olduğu artık yabancısı olunmayan bir durumdur. Hatta geçmişte yaşanmış tecrübenin yaslandığı meşruiyet de bu hikâyelerin ürettiği sosyo-kültürel gramer de yeniden ele alınmaya ve münakaşa edilmeye başlanmıştır. Çekingen bir dinselliğin kamusal alana dahil olma çabası dünya ölçeğinde ses getiren bir dönüşüm pratiğine denk gelmiştir. Büyük geleneklerin kıyasıya eleştirilip tartışıldığı, temel dinî sabitelerin bile gözden geçirilebileceğinin gündeme geldiği bir dünyada seküler alışkanlıklar, hazzı ve tüketimi önceleyen tutkular, dünyevi ilgilerle sınır tanımaz boyutlarda seyreden tercihler ve abartılı mistik hayat tarzları dinî gerçekliği en başta maneviyat temelinde sıkıştırmaya devam etmektedir. Bugün kamusal alana karşı mesafeli bir yerde tutulan dinselliğin taşıdığı maneviyatın yeni bilişsel haritalarda nasıl bir kapsamla kendine yer bulacağı ihmal edilmemesi gereken bir sorun bölgesi olarak gündemde kendine yer bulmaktadır.

Euro-İslam projesi

Batı'da yeni yöntem ve stratejilerle dalga dalga yayılan ve İslam'ı "tanımlanmış" bir kültürel düzlemde tutmaktaki başarısızlığın bir dışa vurumu olarak öne çıkan İslamofobi gerçekte Müslüman varlığının küresel ölçekte küçük düşürülmesi için mütemadiyen seferber edilmekte ve yine Müslümanların kendi dinamizmlerini usta işi manipülasyonlarla sık sık içine düşürüldükleri oyunlarda harcayıp tüketmesi için de sürekli olarak yapay gündemlerde yorulmaya "teşvik" edilmektedir. Müslüman maneviyatının yaslandığı temel birtakım sabiteleri gözden düşürmeye yönelik "Euro-İslam" projesiyle de Müslümanlar şartlarını belirlemede müdahil olamayacakları bir pazarlığa çekilmeye çalışılmaktadır. "İslamofobi" de "Euro-İslam" da artık sadece Batılı ülkeler nezdinde gündeme gelen birer konu olmaktan çıkmış durumdadır. Türkiye gibi modernleşme süreçlerini bilfiil yaşayan ülkelerde dinde reformasyon hep akılda tutulan bir ukde olarak gündemden düşmemekte ve dini her zaman arkaik bir bakiye olarak görenlerin siyasetteki gözle görülür kayıpları da telafi arayışını ihmal etmeyen bir hayıflanmayla devam etmektedir.

Kamusal maneviyat

Bugün bu meyanda belki de en çok müzakere edilmesi gereken konulardan biri kamusal maneviyatın onsuz kendini idame ettirmesi imkânsız bir muhayyile tarafından nasıl bir mecrada ilerleyeceğidir. Seküler yönelimler, her zaman bize inandırıcı bir açıklama yapma kudretine sahip devlet gereklilikleri, kişisel ve toplumsal gerçekliğin dahil olduğu zamanın ruhu ve yanı sıra türlü atraksiyonlarla dinin uhrevi boyutunu sönümlendiren çıkışlar karşısında muhafazakâr/dindar bir kamusallık maneviyat iklimine nasıl bir geçiş yapacak, nasıl bir alan açacaktır?

Sorun, tam da bu noktada varlığını belli başlı unsurlarıyla birlikte merkeze taşımayı başaran bir kitlenin bütün bu hareketlilik içinde topyekûn bir girişkenlik ve duyarlılıkla ortaya koyduğu maneviyatının bugün gelinen noktada ilke ve sınırlarının yeni bir anlama biçimini zorunlu kıldığı özgün bir kavramsallaştırma çabası olarak önem kazanıyor. Kuşkusuz konu pek çok bileşenle birlikte ele alınabilir, bu bağlamda modellemeler, haritalar, ikonlar, temsiller ve hayal gücü önem kazanmaya devam etmektedir. "Din yorgunluğu" kavramsallaştırması bunun esaslı bir parçasıdır; din üzerinden kendini inşa eden bilumum sekter hareketler ve sahte maneviyat disiplinlerinin sınırsız-sorumsuz istismarı da yine aynı bağlam içinde konuşulmayı hak eden başlıklar cümlesinden dikkat çekmektedir.

@darulmedya