Evlat zorbalığı ve ebeveyn hakları
ABONE OL

Cüneyd Altıparmak/ Hukukçu

Geçtiğimiz günlerde eski bir mankenin çocuğu ile yaşadığı meselenin adli noktaya gelmesi, ebeveyn ve çocuk ilişkisi üzerinde düşünmemizi işaret ediyor. Olay aslında birçok örneğini çevremizde duyduğumuz ve adli vakalara yansıyan türden. Annenin iddiaları ile kızın dedikleri arasında fark var. Anne ebeveynlik yetkilerine dayanarak "telefona el koyduğunu" ve sonrasında gelişen meseleleri anlatıyor. Kızı ise darba maruz kaldığını belirtiyor. Eski eş yani baba ise anneyi "velayet yetkilerini keyfi kullanmakla" itham ediyor.

Bu meselelerde çoğu zaman "gerçek" tam anlamıyla ortaya çıkmaz. Zira olay dört duvar arasında cereyan etmekte, ilgililer bazı saikler ile gerçeği aktarmamakta veya çarpıtmaktadır. Kamera kaydı, "gerçek" bir şahit ve somut delil yoksa iş çoğu zaman takdire dayanan bir karara, hâkimin olayı anlamlandırmasına kalır.

Biz de, bugün ebeveyn olmak anne ve babaya ne yükümlülük yüklüyor? Çocuğun hakkı nerede başlıyor? Ebeveyn-evlat geriliminde devletin koruma ödevi nasıl devreye giriyor? vb. sorulara dair hukuki bir çerçeve çizmek istiyoruz. Çünkü olayın -en azından- ana hatları ile bilinmesi, bu tür olayları kolaylıkla anlamamızı sağlayacaktır.

Öncelikli olan ailenin korunmasıdır

Hukuki açıdan en üst metin olan Anayasamıza göre aile mahrem bir alan olarak kabul edilir ve öncelikle korunması gerekli olduğu kabul edilir (AY. m. 20). Yine devletin bir ödevi de ailenin ve yapısının korunmasıdır. Anayasa 41. maddeye göre "...devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar... Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır." Bu ödev gereğince "ailenin korunması" mevzuatı oluşturulmuştur. 6284 sayılı yasa şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan başta kadınların, çocukların ve sonrasında diğer aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla ihdas edilmiştir. Bu kanuna göre bir çocuk veya kadın mağdur olmuş ise "barınma", "maddi destek", "koruma altına alma", "çalışma" gibi tedbirlere başvurulması mümkündür.

Yaşanan olayda basından takip edebildiğimiz kadarıyla bu kanun kapsamında çocuk; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır. Bu koruma altına alma durumu sadece bir yerde kalmasını sağlamayı temin etmemekte, aynı zamanda gereken tüm tedavi ve psikolojik destek hususlarını da içermektedir. Bunun süresinin belirlenmesi mümkündür. Yazıyı yazma sebebimiz olan olayda otuz günlük bir süre öngörülmüş. Bunun uzatılması pek tabi mümkün.

Ebeveynin hakkı yok mu?

Bu konunun düzenlendiği yer Medeni Kanundur. Velayet yetkisinin kapsamının neler olabileceği burada açıkça ele alınmıştır. Anne ve babanın evlilik anında müştereken, boşanma sonrası karar ile bir tarafın üstlendiği yetki "velayettir". Velayet, çocuğun şahsının ve mal varlığının temsiline dair hak, yetki ve ödevlerin tümüdür. Hem hak hem de yetki tanır bu durum. Ebeveynliğin kapsamının neşet ettiği nokta, hukuken burasıdır. Medeni Kanunun 339. maddesi ve devamında; bu konuda bir kapsam çizilmektedir, buna göre, ► Ebeveynler, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları almak ve uygulamakla, ► Çocuk ise ebeveynlerinin sözünü dinlemekle yükümlüdür. ► Ebeveynler olgunluğu ölçüsünde çocuğa hayatını düzenleme olanağı tanımak zorundadırlar. ► Önemli konularda olabildiğince çocukların görüşü alınmak ve öncelenmek zorundadır.

Çocukların, ebeveyn rızası olmadan evden ayrılmaları, onların uygun görmediği biçimde davranış sergilememeleri gerekir. Ebeveynlerin çocuklarının eğitimine dair asgari koşulları sağlamak zorunda oldukları bir yasal durumdur (MK m.340). Dini eğitim konusunda takdir tamamen ebeveynindir (MK m.341). Bu görevlerin yerine getirilmesinde bir savsama olursa, devlet sürece müdahil olur. Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş hâlde kalırsa hâkim, çocuğu ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebilir. Çocuğun aile içinde kalması ailenin huzurunu onlardan katlanmaları beklenemeyecek derecede bozuyorsa ve durumun gereklerine göre başka çare de kalmamışsa, ana ve baba veya çocuğun istemi üzerine hâkim aynı önlemleri alabilir. Ana ve baba ile çocuğun ödeme gücü yoksa bu önlemlerin gerektirdiği giderler Devletçe karşılanır. (MK m.347)

Velayet yetkisinin kötüye kullanılması

Velayet hakkının gereği gibi yerine getirilmemesi halinde ortaya çıkan bir durumdur. Ebeveynlerin yeterli ilgi göstermemesi, yükümlülüğünü ihmal etmesi, çocuğu sürekli başkasına bırakması, fiziksel veya psikolojik şiddet uygulaması velayet hakkını kötüye kullanma anlamına gelmektedir. Boşanma durumunda bunlara ek olarak bir de "çocuğun velayet yetkisini elinde bulundurmayan ebeveyn ile görüştürülmemesi" durumu eklenebilir. Yargı kararlarında "velayet yetkisinin kötüye kullanımı" konusunda şöyle kararları vardır: ► "Çocuğuna miras kalan malları yine çocuğunun eğitimi için harcayan anne, normalde -ihtiyacı olmadığı ve maddi durumu yerinde olduğu halde- kendisinin yapması gereken harcamaları -olağan üstü bir durum da olmamasına karşın- bu kalemden karşıladığı için sorumludur" (Y.2.HD E. 2016/10748) ► "Annenin, 8 yaşındaki çocuğunun babası ile telefonla görüşmesini engellemesi, bunun için çeşitli yollara başvurması, velayet görevinin kötüye kullanılması niteliği taşır" (HGK, E.1992/2-140) ► "Anne tarafından çocuğun dövülmesi ve sürekli biçimde azarlanması, velayet yetkisinin kaldırılma sebebidir" (Y2. HD. E. 1998/31612)

Çocuğun tedip edilmesi ve suç

Tedip hakkı, çocuğu uslandıracak ve itaat görevini yerine getirmesinin sağlayacak ailevi bir yaptırım durumu olarak tanımlanabilir. Bunun çerçevesinin çocuğun faydasına olabilecek düzeyde olması şarttır. Keyfi olamayacağı gibi sınır aşan durumlarda hem çocuğun itaat etmesi beklenemez hem de devlete sürece müdahil olma zorunluluğu yükler. "Dövmek", "bir odaya kilitlemek", "dinlenmesine engel olmak", "onu istemediği şeyleri yapmaya zorlamak" gibi durumlar, olayın özel durumuna göre ele alınmaktadır.

Yargıtay bir kararında "...olay tarihinde 16 yaşında olan ve birden fazla kez evden kaçan mağdura yönelik babası olan sanığın bir kez tokat atması şeklinde gerçekleşen eylemde, babanın mağdura yönelik tedip hakkını kullandığına dair kabulde bir isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki bozma görüşüne iştirak olunmamıştır" diyerek yerel mahkemenin kızı birden çok kez, evden kaçan kızına bir tokat atan babanın davranışını tedip hakkı kapsamında kabul etmiştir" (Y3CD E.2014/6680). Aynı daire bir başka kararında "...sanığın aşamalardaki mağdur oğluna kendisinden izinsiz olarak evden para aldığına kızarak bir iki tokat attığına dair ikrar içeren savunmasına ve mağdurun aldırılan adli raporunda sol yanakta yaygın hiperemi (kan oturması) meydana geldiğinin bildirilmesine göre, sanığın eylemini tedip hakkı kapsamında gerçekleştirdiği" şeklindeki savunması dikkate alınmamış ve mahkûmiyet kararı verilmiştir (E. 2020/14572). Hal böyle olunca eylemin niteliği ve ağırlığına göre değerlendirme yapıldığının çok net ve oturmuş bir durum olduğunu söyleyebiliriz.

Aile görevlerini ihmal ve kötü muamele suçu

Konunun çerçevesini çizmek adına hem ebeveynlere hem de çocuklara dair zorunlulukları ortaya koyan ve aşılması halinde suç olarak düzenlenen maddelere de dikkat çekmek gerekiyor. TCK'nın "Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali" başlıklı 233. maddesine göre "aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirmeyenler" ve "velayet hakları kaldırılmış olsa da itiyadi sarhoşluk, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılması ya da onur kırıcı tavır ve hareketlerin sonucu maddi ve manevi özen noksanlığı nedeniyle çocuklarının ahlak, güvenlik ve sağlığını ağır şekilde tehlikeye sokan ana veya baba" fail olarak tanımlanmıştır. Yargı kararlarına baktığımızda, "...resmen evli olan babanın tartışma nedeniyle evi terk ederken, elektrik ve suyu ilgili birimlerden kapattırarak 13 yaşındaki kızını elektriksiz ve susuz bırakmak", "küçük yaştaki çocuğuyla ilgilenmemek ve yükümlülüklerini yerine getirmeyerek çocuğu çalışmak zorunda bırakmak" eylemleri suç olarak kabul edilmiştir.

Aile hukukundan doğan yükümlülükler sadece anne ve babaya yükümlülük yüklemez. Çocukların da ebeveynlerine dair başta bakım ve iyi davranma ödevi olduğunu bilmek gerekiyor. TCK m.232'ye göre konutta birlikte yaşadığı kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunmak suç olarak düzenlenmiştir. Buna göre aynı konutta yaşayan herkes ve başta ebeveyn ve çocuklar arasındaki durumun bu bağlamda ele alınması da mümkün.

Son kerte, hukuk!

Hukuki olarak çerçeve böyle cereyan etmekte. Bu konuların hukuki sürece girmesinden yani adliyeye intikal etmesinin ardından "her şeyin eskisi gibi olmayacağı" çok açık. Zira hukukun olaya müdahil olması işin son kertesi. İster istemez son olayda da bunu gördük, bir mankenin yaşadığı ve ergenlik yaşında olan evladı ile arasında cereyan eden olay, giderek kendi içinde sorunlar üreten bir durum gibi duruyor. Taraf ünlü olunca, mesele bu düzeyde gündeme geldi. Bu bir "farkındalık" oluşturabilir. Ancak şunu iyi tespit etmeliyiz: Meseleye sadece çocuk ve kadın üzerinden bakmak doğru olabilir ama yeterli mi?

Annelerin, kimi zaman babaların, çocuklarından gördükleri zorbalığın ve hatta suç boyutuna ulaşan eylemlerin çoğaldığı çok açık. Gerilimin temelinde birçok neden yatıyor. Zaten sağlıklı olmayan aile ilişkisi, ailenin tutumu, çocuğun "serbestliği", babanın umursamazlığı, internetin imkanları, madde bağımlılığı, sorumluluk alamayacak kimselerin çocuk sahibi olması, ekonomik sıkıntılar vb... Bunun için neler yapılabilir sorusunun cevabı hukuki açıdan maalesef pek yeterli değil. Meseleyi ailenin inşasından itibaren destekleyen kurumları ve yapıları "gerçekten" ve hukuken zorunlu kılmak gerekiyor. Evlenmenin ve çocuk sahibi olmanın bir "ehliyet belgesi" olmalı.

@cuneyd6parmak