Extrem farkındalıklar
ABONE OL

İçinden geçtiğimiz süreçlere, hayatın akışına nüfuz etme ve bu bağlamda karşılaştığımız olayları anlama ve yorumlama konusunda gerçek bir yoksunlukla karşı karşıyayız. Ön kestirimlerimiz çok kere boş çıkıyor, özlemlerimizin makul bir zemini yok. Bir hayal kırıklığından bir başkasına savrulup duruyoruz.

Oysa hiç de yabana atılmayacak bir bilgi ağının parçasıyız, yüksek bilinç katmanlarıyla iç içe bir öğrenme sürecine tabiyiz. Öne çıkarılmış ve yetkinlikleri onaylanmış programlardan sertifika almak için yarışıyoruz. Formasyon konusunda neredeyse hiçbir eksikliğimiz yok. Duvarlarımızı dolduran diplomaların, törenlerden arta kalan fotoğrafların hatıra değeri kuşkusuz yabana atılır gibi değil, ama işte bunlardan hiçbiri de şu yakınadurduğumuz kifayet problemimizi aşmaya yetmiyor. Yeterlilik düzeyi yüksek bir donanım sosyal statümüze yön veriyor, her geçen gün bağlı bulunduğumuz muhitler arasından kopuşumuzu hızlandıran seçkin kampanyaların parçası olmaktan mutluyuz. Hatta artık her nasılsa dünyayı başka bir gözle görebilme iddiasıyla fark yaratma çabasındayız, sanki gözlerimiz daha bir açılmış, beş duyumuz mütemadiyen bize şimdiye kadar aşina olmadığımız bir evrenin eşiğinde olduğumuzu müjdelemekte, görüyoruz her şey açık ve net, bütün bunlara inanmamak için hiçbir gerekçemiz kalmamış gibi, o hâlde sorun yok.

Dünya bize hala çok uzak

Ne var ki bu görme ve bilme biçimlerimiz bizim için sahici olanın ne olduğu konusunda tatmin edici bir makuliyet üretmekten hâlâ çok uzak. Bir uğraşının içinde ilerliyoruz, bir yoğunlaşmanın verdiği yüklerle hemhâl durumdayız ancak yine de dünya bize hâlâ çok uzak, hâlâ çok yabancı. Her gün farklı bir müfredatla neredeyse dünya bilgimizi yeniden inşa ediyoruz. Formel arayışlarımızın haddi hesabı yok; mevcut gidişatın çıktılarını rasyonalize etmekte üstümüze yok; belirleme ve tasnifte, terkip ve analiz etmekte emsalsiz deneyimlerimiz var. Gelin görün ki en basit konularda bile yetersizliğimizi afişe eden mutlak bir körlükle karşı karşıya olduğumuz da aşikâr. Gerçekten de gördüklerimiz bize bir şey söyleyemez durumdadır, duyduklarımızın bize söylediği hiçbir şey yok gibidir. Maddi bilgi dünyasında birbirini itekleyen sayısız envanter sayesinde tam gün seferde her gün ataktayız. Ama yine de ne eşyanın künhüne vakıf olacak bir durumdayız ne de kavrayış sistemlerimizi bütünüyle harekete geçirecek bir “akl-ı kül” idrake erişme derdimiz var. Aksine bize varlık dünyasını bir başka cepheden görmemizi sağlayacak pencerelerin hepsini birer birer kapatmışız; dün bize nefes aldıran camlar artık ne içeriden dışarıya ne de dışarıdan içeriye açılabilmekte. Basireti kaybettiğimiz kesin, feraseti unuttuğumuz gerçek.

Sürekli bir tazyik

Uzunca bir süredir gündelik hayat alanı sürekli bir tazyik altında tutuluyor, özellikle dinî söylemler ve ahlak düzeni üzerine ağır ithamlarla şekillenen bir tartışma genişleyerek devam ediyor. Dinî söylem kanalları dur durak bilmeksizin hırpalanıyor, dinî temsil etme iddiasında olan yapılar bir bir çökertiliyor. Geçmişte dine hasredilen alanın her zaman saygınlık telkin eden varlığına yönelik çıkışlar şimdi sözüm ona içeriden sayılabilecek bir dil ve beden tasavvuru üzerinden işletime açılıyor. Laik ya da seküler hassasiyetlerin bir ürünü olarak ortaya çıkan muhalif bir yargının bugünlerde üstlendiği yükümlülüğü sözüm ona kimi dindar ve muhafazakârlara devrettiği anlaşılıyor.

Tehlike nereden geliyor sorusu hem tehlikenin yeniden tanımlanmasını hem de yön ve istikamet duygusunu farklı bir pencereden ele almamızı zorunlu kılıyor. Dini belli başlı grupların genel toplumdan ayırt edici bir vasfı olarak takdim edenlerin çabası kamuoyunda hızla karşılık buluyor. Büyük toplumun ortak ve değerli bir referans kaynağı olarak bilinen din giderek daha az sayıdaki grup ve temsillerin sosyal sermayesi olarak rağbet görüyor. Dinden söz etmek artık belli bir inanç ve kültür dairesi içinde kalanların kendi özçıkarlarının, sermaye ve tahakküm alanlarının varoluşsal kaynağı olarak giderek daha çok işe yarıyor, buna karşılık bütün bu gelişmeleri endişeyle takip edenler garip bir mahalle baskısının etkisiyle resmen tırsıyor. Din üzerine konuşmak hüzünlü bir hikâyeyi çekingen bir edayla ele almak ve hatırlamak üzerine sayısız ölçekte işleyen huzursuzluk nöbetlerini harekete geçiriyor. Dinin herkes için geçerli, herkes için anlamlı statüsü varlık beyanı olmaktan çıkıyor, ayrıcalıklı ve belli ki statüsü sonradan kazanılmış nevzuhur grupların alâmet-i fârikası olarak kabul görmeye başlıyor.

Anlam kaybını derinleştiren imajlar

Bu coğrafyada din başka hiçbir şeyden ayrı ve bağımsız ele alınamayacak kadar hayatta ve meramımızı dile getirmede vazgeçilmez bir ses iken bugün herkesi bu muhabbetten geri bırakan operasyonel bir müdahale ve şiddetle karşı karşıyayız. Dinin, dindarlığın farklı tezahürleriyle hayata karılan gerçekliğini hepimizi besleyen ortak maneviyatıyla içselleştiren gelenek bir atıf alanı olmaktan çıkarılmakla kalmamış uygunsuz anekdotlar üzerinden üretilmiş bir yanılsama edebiyatıyla arz-ı endam ettirilmektedir. Dinin de dindarın da işi zordur. İnanan bir mümin için mesela İslam’ın geleceği hakkında endişelenmek bazen yersiz bir kuruntu olsa da sonuçta kamusal görünürlüğün sahte ve anlam kaybını derinleştiren imajlarla yer değiştirmesi her hâlükârda ürkütücü ve korkutucudur.

Dini eğitim kurumlarının çoğunluğu disipline edilmiş bir anlam bloğu üretmek yerine parçalanmış ve rekabette karar kılmış bir hakikat gerilimi meşrulaştırmaya yaramıştır. Bugün eldeki bilgiyle bir hayat tasavvuruna yol bulmak daha fazla emek ister. Dinî alanda ihtisas sahibi pek çok kişi yeni ve güzel şeyler söylemek yerine ortalıkta gezinen polemikleri bastıracak bir dil kurma peşindedir. Üzücü olan da budur, artık herkes meşguliyet içindedir.

Bir emeğin ya da düzenli bir ameliyenin parçası olmaksızın kazanılan basirete de ferasete de çok az ihtiyaç duyulmaktadır, maddi âlemi gözlemleme olanağıyla yetinme duygusu beş duyunun hakimiyetini artırmaya yaramaktadır. Artık kalp gözünün açıklığında matraklık arayanlar kadar feraseti uyduruk bir bilme yöntemi olarak zemmeden profesyonellerin sayısı hızla artmaktadır.

Sahte dinselliklerle yüzleşme

Dinlerini değerli ve aziz bilenlerin şehvetle kurumsallaşan bu zayıf ve sahte dinselliklerle yüzleşmeyi göze almaları gerekir. Karmaşık gramer tartışmalarında ömrünü heba edenlerin gündelik yaşamdaki paradoksların tamamını Allah’a hamledenlerin iddialarını çürütmek gibi sorumlulukları vardır. Dini iki kapak arasından çıkarma arzusu etkileyici bir diskur olarak kabul görmüştür ancak ne var ki dışarıya taşınan dinin gerçeklik karşısında yenilgiye maruz bırakılmasının günahını üstlenen olmamıştır. Dinin dünü, bugünü ve yarını ezelden ebede kuşatma iddiasını günün kabul görmüş paradigmalarını aşan bir dikkatle yeniden hatırlatacak âlimlere, Müslüman mütefekkirlere ve bilgiyle O’na yakınlaşmak için yüzgöz olan akademisyenlere bu bağlamda çok büyük sorumluluklar düşmektedir.

Belki o zaman içinden geçtiğimiz süreçlere, hayatın akışına nüfuz etme ve bu bağlamda karşılaştığımız olayları anlama ve yorumlama konusunda gerçek bir yoksunlukla karşı karşıya olmaktan kurtulur ve mutluluğu elde ederiz.

[email protected]