Gazete okumak nasıl bir iştir?
ABONE OL

Evvelden, ben daha çocukken babam Yeni Devir gazetesi alırdı. Görseli az yazısı çok, ciddi bir gazete idi ve babam gazeteyi her akşam hatmeder öyle uyurdu. Annem söylenirdi. “Gazeteyi duvar gibi kapatıyorsun yüzüne bizden haberin yok. Var mıyız yok muyuz senin için?” Yeni Devir’den aklımda kalan tek kare gazeteyi yüzüne kapatmış babamdır. Almış okumuş değilim. Belki yaşım tutmuyordu okumak için belki de annem bana da kızar diye korkuyordum. Yeni Devir’den babam ne sebeple vazgeçti bilmiyorum. Annem ne kadar söylenirse söylensin babam bildiğinden bir adım geri atmadığı için annem söylendiği için gazeteden vazgeçmiş olamaz. Belki “Mithat Amca Sendromu” babamı da yakalamıştır bilemiyorum. “Mithat Amca Sendromu ne ola ki?” diyebilirsiniz. Şöyle izah edeyim Mithat Amca ciddi kitapları ciddi ciddi okuyan bir adamdı. Ama bir sabah ne olduysa Mithat Amca okumaktan vazgeçti. Ama ne vazgeçiş. Bir daha eline gazete bile almadı. “Emekli olduğu için bıraktı” dediler ama ben inanmadım. Zaten avukat olan biri emekli nasıl olur ki? “Bahçeli eve taşındı kendini bahçeye verdi.” dediler ben ona da inanmadım. Bahçe kitabın yerine tutar mı hiç? Başkaca açıklamalar getirenler olduysa da Mithat Amca’nın elektrik kesilir gibi kitaptan elini çekmesini izah edebilen olmadı. Bence hala meçhuldür sebebi. İşte babam da Yeni Devir’den Mithat Amca gibi soğudu herhalde dedim ve açıklanamayan hadiseler listesine babamın gazete okumayı bırakmasını da yazdım.

Sihirli anlatı

Babamın gazeteyi bırakmasından nice sonra hiç hesapta yokken ben gazete okumaya başladım. Satın alıp okuma değildi. Ve günlük gazeteleri değil eski gazeteleri okuyordum. Çünkü komşumuz düzenli olarak Hürriyet alıyordu. Ve onları bir vazife gibi biriktiriyor sonra bize veriyordu. Gazete her zaman her yerde işe yarar ya. Biz de memnunduk eski gazeteleri almaktan. En azından soba tutuşturmaya yarıyordu. Ama ben gazete kullanılmadan evvel onları didik ediyordum. Özellikle üçüncü sayfalarını okuyordum. O zaman farkında değildim ama ben insan hikayesi değimiz sihirli anlatının peşinden gidiyormuşum. Mahkemeler, ihanetler, hırsızlık, gasp ne arasanız vardı o sayfalarda. Onları bitirince pazar eklerine dalıyordum. En önemlisi onlardı benim için. Orada yayınlanan röportajları su gibi içerdim. İnsanları dinlemek gibi bir işti. Röportaj okumaya o eski Hürriyet ile başladım ben. Daha sonra nerede bulsam röportajları okur oldum. Sonra pazar eklerinde az da olsa kültür sanat haberi oluyordu. Taşrada yaşayan bir çocuk için opera, bale haberleri, klasik müzik konserleri uzaktaki bir ülkede sergilenen temaşalar idi. Operaya gitmek nasıl bir şey bale seyredenleri nasıl insanlar merak ederdim. Pazar eklerinde sanatçıların gündelik hayatları da yer alırdı. Şöhretli bir insan nasıl yaşar hep merak ettiğimden didik ederdim pazar eklerini.

Gazetelere bu kadar merakım vardı ama bulmacadan hiç hazzetmedim. Belki bulmacalar çözülmüş olarak geldiği için belki de kafa yormak gerektiği için sevmiyordum. Ben gazetenin hafif tertip Türkçesine alışmıştım herhalde. Gazeteleri böyle içer gibi okurken annem bana hiç karışmadı, babama söylediklerini bana hiç söylemedi. Babaların gazete okuması farklı oluyor herhalde. Çocuklarınki bir çeşit oyalanma olarak görülürken babaların gazetesi aile ilişkilerine pek faydalı bir şey olarak görülmüyor.

Okumak kolay, yazmak zor

Gazetelerden bellediği röportaj okuma işine zamanla gezi yazısı okumak, hatıra okumak ve biyografiler eklendi. Hepsi aynı merakın mahsulüydü. İnsanı ve hikayesini merak etmek. Okuduklarımı kendime saklamaz hep anlatırdım. Arkadaşlarım da ben anlattığım için dinlerdi. Kendileri de okumuş olsalar bir de benden dinlemek hoşlarına giderdi. Ve ben de bu “anlatıcı kişi” rolüne razıydım. Yeter ki anlatacak hikaye olsun. Ben hem okurum hem anlatırım diyordum.

Komşumuzdan hikaye dolu gazeteler gelmeye devam ettiği yıllar boyunca okudum ben. Yeni Devir okumak da bu kadar zevkli miydi bilmiyorum. Ama babama sormayı hiç düşünmedim. Sorsaydım babam, “boyalı basın” derdi herhalde. Ciddiye almazdı. Benimkisi zaten ciddiye almak değildi. Yani gazetenin diğer ciddiye alınacak sayfalarını ben de okumuyordum. Benimkisi hikaye merakıydı.

Gazeteleri böyle didiklerken aklıma geldi. Ben de apartmanımızda bir gazete çıkarayım dedim. O hevesle yola düştüm. Duvar gazetesi olacaktı. Mahallede olup biten ne varsa yazacaktık. İçine bilmeceler, şiirler de koyacaktık. Apartman girişinde asılı olacaktı. Ve ben komşularla ilgili ne hikayeler anlatacaktım, hepsi kafamdaydı.

Komşu kızı cesaret verdi

Projemi anlattıklarım bana hiç cesaret vermediler. Bir tek komşu kızını ikna edebildim. O garibim de herhangi bir katkı sağlamıyordu, gazetenin muhtevasını ben dolduracaktım. Komşu kızı sadece kırtasiye desteği sağlıyordu. Renkli kalemler, tertemiz kağıtlar falan hepsi vardı. Yazmaya başladık. Yazdıkça gördüm ki okumak kolay yazmak zormuş. Hem kafandakini kağıda aktarman zor hem de hepsini tek tek elde yazmak sıkıcı bir iş. Sonra gazetenin duvarda duracağı yer kafama takıldı. Mahallenin sıpaları gazeteyi yırtarsa diye endişe ettim. Hepsi bir kenara gazeteyi okuyanlar kendileriyle ilgili yazdığım hikayelere ne diyeceklerdi. O hikayelerde meraklı komşular, telaşlı komşular, uykucu komşular yani her tip insan vardı. Kim kendini bir çocuğun hazırladığı duvar gazetesinde görmek isterdi ki? Bu sorulara cevap bulmak zordu. Ve ben gazete projemi askıya aldım. Olmadı yani. Hala aklımdadır o gazete çıksa nasıl olurdu düşünürüm vesselam. Belki bir başka yazıda diğer gazete projelerimden bahsederim. Bu haftalık bu kadar olsun, kalın sağlıcakla...

[email protected]