Gazze soykırımından odak kaydırma: İsrail-İran çatışması
ABONE OL

Dünya 7 Ekim 2023'ten bu yana Filistin topraklarının İsrail tarafından hunharca işgalini ve Gazze'de yaşanan soykırım ve vahşeti izliyor. İsrail'in uluslararası sistemin tüm normlarını, ilkelerini ve evrensel kurallarını hiçe sayarak doğrudan kadın, çocuk ve sivilleri hedef alması hastane, okul hatta Birleşmiş Milletler (BM) misyonlarını vurması engellenemedi. BM sisteminin artık tam anlamıyla etkisiz ve işlevsiz kaldığı bir süreç yaşanmakta. Bunun yanında başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere Batılı ülkelerin İsrail'e sağladığı koşulsuz şartsız destek İsrail'i moral, ekonomi, siyasi ve askeri açıdan besleyen en önemli unsur. Ancak gerek Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan gerekse Dışişleri Bakanımız sayın Hakan Fidan tarafından uluslararası topluma İsrail'in Gazze işgali ve soykırımını önlemediği takdirde bunun bölgesel bir savaş riski taşıdığı yönündeki güçlü uyarısı, vahşetin derinleştiği her geçen an kendisini hissettirmekte.

ABD'nin ikircikli tutumu

İsrail'in soykırımını önlemeye ve çatışmaları sınırlandırmaya yönelik girişimler BM Güvenlik Konseyi'nde ABD tarafından engellendi ve ateşkes kararı çıkmadı. 'İnsani Ara' şeklinde tanımlanan sınırlı esir değişimi ve İsrail tarafından ihlal edilen geçici çatışmasızlık durumu hariç İsrail önünde hiçbir engel olmadan işgal ve vahşetini sürdürdü. Nihayetinde artan toplumsal baskılar ve ABD yönetiminin yer yer Netanyahu yönetimi ile yaşadığı görüş ayrılıkları neticesinde 2024 yılı Ramazan ayı süresince BM Güvenlik Konseyi 2728 (2024) sayılı kararı ile kalıcı bir ateşkese götürecek acil ateşkes kararı aldı. Daha önceki benzer ateşkes tasarılarını veto eden ABD, 25 Mart 2024 tarihinde yapılan oylamada çekimser kalarak kararı engellemedi ve Güvenlik Konseyi'nin diğer 14 üyesinin evet oyu ile İsrail'i de bağlayacak şekilde karar kabul edildi. Karar Ramazan ayı boyunca Gazze'de acil ateşkesin sağlanmasını ve tüm rehinelerin koşulsuz olarak serbest bırakılmasını öngörmekteydi. ABD yönetimi her ne kadar kararı veto etmese de ateşkes kararının alınmasının hemen ardından yaptığı açıklamada söz konusu Güvenlik Konseyi kararının 'bağlayıcı olmadığını' iddia ederek ikircikli tutumunu sürdürdü. Ancak uluslararası hukukta BM Güvenlik Konseyi kararlarının tüm üye ülkeler açısından bağlayıcı olduğu ve karara uyulmadığı takdirde belli birtakım yaptırımların uygulanacağı malum.

İsrail, Uluslararası Adalet Divanı'nda aleyhine açılan soykırım davasında ihtiyati tedbir kararının ardından BM Güvenlik Konseyi'nde alınan ve uymakla yükümlü olduğu acil ateşkes kararı ile karşı karşıya kaldı. Ancak İsrail uluslararası hukuka uymak yerine saldırılarına bir yenisini daha ekledi ve 1 Nisan 2024 tarihinde İran'ın Şam'daki büyükelçilik yerleşkesi içerisinde yer alan konsolosluk binasını vurdu. İran Devrim Muhafızları tarafından yapılan açıklamada İsrail tarafından gerçekleştirilen saldırılarda Kudüs Gücü'nün üst düzey komutanlarının da aralarında bulunduğu yedi askerin öldürüldüğü duyuruldu. İsrail Gazze işgali ile birlikte gerek Lübnan'da gerekse Suriye'de İran ile bağlantılı grupları hedef alırken 1 Nisan saldırıları ile ilk defa doğrudan İran'ı hedef almış oldu. Gerek 18 Nisan 1961 tarihli Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi gerekse 24 Nisan 1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi uyarıca kabul eden (ev sahibi) devlet ülkesindeki diplomatik misyonları ve diplomatik personeli korumak ile yükümlüdür. Ancak Suriye iç savaşı neticesinde devlet otoritesinin ortadan kalkması ve yönetimin meşruiyet sorunu ülkenin kuzeyinde terör örgütlerinin etkinliklerini artırmalarına yol açtığı gibi Suriye'deki yerleşik diplomatik misyonların korunmasında da etkisizliği beraberinde getirdi. Saldırının ardından Suriye Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Faysal Mikdad saldırıyı kınadıklarını açıkladı. Benzer şekilde yakın dönemde İsrail tarafından Suriye topraklarına gerçekleştirilen saldırılarda da Suriye yönetimi etkisiz kaldı.

İsrail'in güvenliği için...

BM Güvenlik Konseyi'nde alınan acil ateşkes kararının ardından İsrail'in İran'ın Şam Büyükelçilik yerleşkesini hedef alması İran-İsrail çatışma tartışmalarını beraberinde getirdi. Saldırının hemen ardından İran tarafından yapılan açıklamalarda İran'ın İsrail'e güçlü bir karşılık vereceği açıklanırken İsrail ise olası bir misillemede İran'a yanıtlarının sert olacağını duyurdu. İsrail'in gerçekleştirdiği saldırı neticesinde olası bir İran misillemesine karşı başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler İsrail'in savunması ve güvenliği için güçlü desteklerini yinelediler. Ancak Gazze'de onbinlerce masum sivil İsrail tarafından katledilirken söz konusu ülkelerin sessiz kalması ve zımnen İsrail'in soykırım ve vahşetini desteklemeleri ise iki yüzlü politikalarının dışavurumu.

Danışıklı eylem mi?

Neticesinde İran 13 Nisan 2024 tarihinde İsrail'i hedef alan misilleme saldırılarını gerçekleştirdi. İnsansız hava araçları (İHA) ve seyir füzelerinin kullanıldığı saldırıların BM Anlaşması'nın 51. maddesi uyarınca meşru müdafaa amaçlı gerçekleştirildiği duyuruldu. Misilleme saldırılarının ardından yapılan açıklamalar ve diplomatik temaslardan ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin dolaylı olarak İran ile temas kurdukları ve bölgede gerilimin ve çatışma riskinin düşürülmesi için çaba sarf ettikleri anlaşıldı. Öte yandan İsrail, İran tarafından fırlatılan İHA ve seyir füzelerinin tamamına yakınının imha edildiğini duyurdu. İran tarafından gerçekleştirilen misilleme saldırılarda İsrail tarafında herhangi bir kaybın olmaması ve İHA ve füzelerin İsrail hava sahasına girmeden imha edilmesi bunun bir danışıklı eylem olduğu tartışmalarını beraberinde getirdi. Bu yaklaşıma göre İran egemenlik hakkını ihlaline karşı İsrail'e doğrudan cevap veriyor, İsrail ise bölgedeki en önemli olarak algıladığı İran'dan gelen saldırılar karşısında tam koruma sağlıyordu. Ortada herhangi bir hasarın ve kaybın olmaması eylemin danışıklı bir misilleme olduğu görüntüsünü güçlendirmekle birlikte eylem günün sonunda İsrail açısından uluslararası gündemi aleyhten lehe çevirecek bir fırsat olarak görüldü.

İran'ın kendi sınırları içerisinden doğrundan İsrail'e yönelik misillemede bulunması İsrail'in saldırılamazlığı retoriğini kırsa da söz konusu saldırıların hasarsız ve etkisiz değerlendirilmesi İran'ın karşılığının düşük yoğunluklu olduğunu gösterdi. BM Güvenlik Konseyi'nin İran'ın misillemesinin ardından gerçekleştirdiği acil toplantıda ise ABD, Fransa ve İngiltere'nin tartışmasız bir şekilde İsrail'i desteklemesi, İsrail'in İran'ın Şam büyükelçilik yerleşkesini hedef alan saldırılarının görmezden gelindiğini gösterdi. Rusya ve Çin'in ise İsrail büyükelçilik saldırılarına Batı'nın sessizliğini ikiyüzlülük olarak tanımlamaları dikkat çekti. Neticesinde BM Güvenlik Konseyi'nin İsrail'in Gazze'ye yönelik işgal ve soykırımına ilişkin olarak aldığı acil ateşkes kararının uygulanmaması gündemden düşerken İsrail'in güvenliği ele alınmaya başlandı.

Türkiye İsrail'in Filistin topraklarını işgaline en başından beri karşı çıkan, Gazze'deki soykırıma karşı sesini en çok çıkaran ülke oldu. Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerekse Dışişleri Bakanı Fidan ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Kalın İsrail'in durdurulmaması durumunda bölgenin ve küresel güvenliğin ciddi risklerle karşı karşıya kalacağı uyarısını yaptı. BM Genel Sekreteri António Guterres'in Güvenlik Konseyi'nin acil toplantısında dünyanın yeni bir savaşı kaldıramayacağı yönündeki açıklaması Türkiye'nin haklı kaygılarını teyit eder nitelikte. Türkiye Gazze'deki işgalini ve İsrail soykırımını gündemden düşürmeden İsrail-İran çatışmasında da kilit rol oynayan bir ülke oldu. İran'ın Şam büyükelçilik yerleşkesinin İsrail tarafından hedef alınmasından itibaren olası misilleme ve karşı saldırı senaryolarında taraflarla doğrudan ve dolaylı temaslar sağlayarak gerginliğin tırmanmasını önledi. ABD ve İngiltere gibi Batılı ülkelerle ve İran'la yürütülen dinamik diplomasi çatışmanın derinleşmesini engelledi. Türkiye odak noktasının Gazze'de acil ateşkesin uygulanması olması gerektiğini daima vurguladı.

Türkiye'nin dış politikası emin ellerde. Gazze konusunda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye dünyada en önemli, beklenen ve etkili duruşu sergiledi. Türkiye'nin Gazze konusunda ve Filistin davasındaki gayreti ve samimiyeti Filistin mercilerince de sık sık vurgulanmakta ve takdir edilmekte.

Filistin topraklarındaki işgalin ve İsrail soykırımının önlenmesi ve yeniden yaşanmaması için Türkiye'nin de aralarında bulunduğu çoklu garantörlük mekanizması şart. 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devleti'nin egemenliğinin tesis edilmesi, topraksal bütünlüğünün sağlanması ve İsrail saldırılarına karşı korunması uluslararası toplumun önceliği olmalı.

[email protected]

  • Ramazan Erdağ
  • açık görüş
  • israil