Geleneksel Suudi petrol politikasının değişimi
ABONE OL

Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde küresel enerji piyasalarının yaşadığı köklü dönüşümlere ilaveten küresel petrol piyasasının en önemli aktörlerinden birisi olan Suudi Arabistan'ın gelenekselleşen petrol politikası da son dönemde köklü değişimlere sahne oluyor.

ABD'nin petrol arzının artırılması yönündeki taleplerine Riyad'ın olumlu cevap vermemesi ve Çin-Suudi görüşmelerinde Dolar yerine Yuan ile petrol satışının gündeme gelmesi bu değişimin en önemli işaretleridir. Petrol politikasını en önemli dış politika gündemi olarak gören ülkede son dönemde yaşanan bu değişimi anlamak, yakın gelecekte Suudi dış politikasının istikametinin anlaşılmasında son derece hayati bir husustur.

Geleneksel politika

Suudi Arabistan'ın geleneksel petrol politikasının iki temel ilkesi bulunmaktadır; ılımlı fiyatlara dayalı uzun dönemli kar ve petrol politikasının Batı ile kurulan güvenlik ilişiklisinde kaldıraç olarak kullanılması.

İlk olarak; yüksek fiyat ve kısa vadede yüksek kar ilkesini benimseyen çoğu petrol üreticisinin aksine, Suudiler, ılımlı fiyat ve uzun vadede ılımlı kar ilkesini benimsemiştir. Genellikle Suudi yönetimi fiyatlardaki sert hareketleri kendi enerji arz güvenliği açısından tehlikeli olarak görür. Bu yüzden Suudiler için en tercihe şayan politika petrol fiyatlarındaki sert dalgalanmaların engellenmesi ve nispeten ılımlı fiyatlarla petrol arzının dengelenmesi yönündedir. Bu yüzden ülke uzun yıllar küresel ölçekte ortaya çıkan arz ve talep şoklarını dengelemek için mücadele etmiş ve fiyatların ılımlı bir seviyede tutunabilmesi için daimi olarak petrol arzını piyasa taleplerine göre ayarlamıştır. Suudiler, küresel petrol piyasasında tek başlarına oynadıkları rol sebebiyle "küresel petrol piyasalarının denge sağlayıcısı" (swing producer) olarak isimlendirilmiştir.

Suudi Arabistan'ın fiyatlardaki sert yükselişlere karşı duyarlılığının en önemli gerekçesi artan petrol fiyatlarının küresel ekonomik aktivitede yol açacağı durgunlaşma ve tüketicilerin petrol alternatifi enerji kaynaklarına yönelme ihtimalidir. Küresel ekonomik aktivitede durgunlaşma ve artan petrol fiyatlarından kaynaklı enflasyon başta Batı ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelerde büyük yatırımları bulunan ve bu yatırımlardan önemli oranda kar elde eden ülkenin aleyhine sonuçlar doğuracaktır. Artan enflasyon ise önemli ölçüde ithalata bağımlı olan Suudi Arabistan'ı olumsuz etkileyecektir. Ülkenin nispeten sınırlı bir nüfusa sahip olması da düşük fiyat uzun vadeli ılımlı kar politikasının sürdürülmesini kolaylaştırmaktadır.

Kriz ve arz açığı

Suudi petrol politikasının ikinci ilkesi, 1945 yılından ABD ile imzalanan "petrol karşılığı güvenlik" zımni anlaşması gereğince petrol arzını ülke güvenliği ile ilintili bir politika olarak görmesidir. Suudiler sahip oldukları petrol rezervlerini başta ABD olmak üzere Batılı aktörlerin ülke güvenliği için sağlamayı taahhüt ettikleri fiili güvenlik garantileri için önemli bir kaldıraç olarak görmüştür. Bu yüzden Suudi Arabistan petrolünü 1950'li yıllardan beri küresel hegemonon parası olan Dolar ile satmayı tercih etmiş ve petrol politikasını oluştururken daima ABD'nin taleplerini dikkate almıştır. Suudilerin bu politikası küresel ekonominin "Dolarize" olmasında ve doların rezerve para statüsünü sürdürülmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Rusya-Ukrayna savaşının başlaması ve Rusya'ya yönelik yaptırımların petrol piyasasında ortaya çıkardığı arz açığı gözlerin yeniden Riyad'a çevrilmesine yol açmıştır. Çünkü Suudiler bugüne kadar küresel ve bölgesel ölçekte ortaya çıkan krizler sebebiyle her arz açığı oluştuğunda, ABD'nin talebi doğrultusunda piyasaya fazladan petrol arz ederek piyasaların kısa sürede dengeye gelmesini sağlamışlardı. 1979 yılında yaşanan İran İslam Devrimi, 1980-88 yıllarındaki İran-Irak savaşı, 1990 yılındaki I. Körfez savaşı gibi krizler her defasında piyasada arz açığına yol açmış, Suudilerin müdahalesiyle petrol piyasası kısa sürede dengeye gelmişti.

Değişimin sebepleri

Ancak Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde Suudiler ABD'nin arzı artır çağrılarına kulak tıkadı hatta Joe Biden'ın telefonuna dahi cevap vermediler. Suudilerin kendisinden beklenen rolü oynama konusundaki gönülsüzlüğü sebebiyle piyasada dalgalanmalar ortaya çıktı ve petrol fiyatlarında sert sıçramalar yaşandı. Tüm bunlara ilaveten Suudi-Çin görüşmelerinde petrolün Dolar yerine Çin para birimi Yuan ile satılmasına yönelik mesajlar ülkenin geleneksel petrol politikasındaki köklü değişimi simgelemesi açısından son derece önemlidir.

Peki, Suudiler seksen yılı aşkın bir süredir takip ettikleri bu petrol politikasını niçin değiştirme ihtiyacı hissettiler? Bu soruya anlamlı bir cevap verebilmek için ülkenin içinden geçtiği değişime ve derinleşen güvensizlik algısına değinmek gerekiyor.

İlk olarak; Riyad yönetimi ABD Başkanı Franklin Roosevelt ve Suudi Kralı Abdülaziz bin Suud arasında Kızıldeniz'de 1945 yılında imzalanan "güvenlik karşılığı petrol" zımni anlaşmasına ABD tarafının artık uymadığı kanaatindeler. Bu anlaşmayla ABD Suudi Arabistan'ın toprak bütünlüğünü ve rejim güvenliğini korumayı, Suudi tarafı da petrol politikasını ABD'nin talepleri doğrultusunda ayarlamayı taahhüt etmişti. Suudiler uzun yıllardır petrol politikalarını ABD'nin talepleri doğrultusunda oluşturmalarına rağmen ABD'nin son yıllarda ülkeye sağlamayı taahhüt ettiği fiili güvenlik garantilerini sağlamadığını düşünüyorlar. Bu durum iki müttefik arasındaki ilişiklilerin soğumasının en temel nedenidir. Hâlbuki bu süreçte Çin, Riyad'ın güvenlik endişeleri konusunda ABD'ye nazaran daha duyarlı davranmaktadır.

Modernleşme projeleri

İkinci olarak; bugün ülkenin de-facto yöneticisi olan Muhammed bin Selman'ın Suudi Arabistan'ı modernleştirmek için çok maliyetli projeler yaptığı bilinen bir gerçek. Suudi Veliaht Prensi'nin "Vizyon 2030", "Neom Turizm Kenti" yerli savunma sanayii gibi oldukça iddialı ve doğal olarak yüksek maliyetli projeleri bulunmakta. Bütün bu projeler için milyarlarca dolarlık yatırım gerekiyor ve Suudilerin bu yatırımları gerçekleştirebilmesi, yüksek petrol fiyatlarından elde edecekleri kaynağa bağımlı durumda.

Üçüncü olarak; ülke son yıllarda bir taraftan modernleşme hamleleri bir taraftan artan sosyal harcamalar sebebiyle ciddi bütçe açıkları veriyor. 2014 sonrası dönemden itibaren düşük seyreden petrol fiyatları da bu bütçe açıklarını besleyen önemli bir unsurdur. Bu sebepten Riyad yönetimi yüksek petrol fiyatlarını oluşan bu bütçe açıklarını kapatmak ve mali dengeyi sağlamak için bir fırsat olarak görmekte.

Maliyetli dış politika

Son olarak da; Riyad yönetimi Arap Baharı'nın başlangıcından itibaren iddialı ve müdahaleci dolayısıyla da çok maliyetli bir dış politikaya yönelmiş bulunuyor. Bahreyn'e yönelik müdahale, Yemen iç savaşı, Mısır, Tunus ve Ürdün gibi statükocu aktörlere statükoyu koruma amacıyla aktarılan milyarlarca dolarlık yardımlar ülke bütçesine ciddi bir yük getirdi. İçinde bulunduğumuz dönemde de bu maliyetli dış politikayı sürdürme konusunda kararlı olan Riyad yönetimi oluşan finansal yükü yüksek petrol fiyatları üzerinden telafi etmek istiyor.

2022 başlarından itibaren Suudi Arabistan'ın gelenekselleşen petrol politikasında köklü dönüşümlere şahit olduk. Riyad'ın petrol piyasalarımdaki sert dalgalanmalara kayıtsız kalması ve Dolar yerine Yuan ile petrol satılmasına yönelik mesajları bu dönüşümün en önemli işaretleri olmuştur. Ülkenin petrol politikasındaki bu köklü dönüşüm ise algılanan güvensizlik, artan sosyal harcamalar ve yatırımlar, yüksek maliyetli modernleşme projeleri ve pahalı dış politikayı finanse etme amacına matuftur. Suudilerin petrol politikasındaki bu köklü değişimler, yakın gelecekte ülkenin Batı ile ilişiklerinde ortaya çıkabilecek köklü değişimlere de işaret etmektedir.

[email protected]