Prof. Dr. Mustafa İsen/ Yazar
Dilimizde yer almış önemli deyimlerden biri olan Hanya'yı Konya'yı Anlamak, Öğrenmek ya da Hanya'yı Konya'yı Görmek deyimiyle gündelik hayatımızda yer alan iki şehirden Konya malum. Peki ya Hanya? İşte size tarihimizin bir parçası olan Hanya'yı anlatmak istiyorum. Arkasında bazı hikayeler barındırsa da bence buradaki Hanya-Konya ilişkisi bir kafiye çağrışımına dayanıyor. Niyetimiz de zaten ortaya bir hikâye koymak yerine bir kısmı da bize ait olan gerçek Hanya'yı anlatmak olacak.
Hanya, Akdeniz'in tam ortasında yer alan büyük adalardan biri olan Girit'in en önemli şehri. Peki niye bu kadar gündelik dile girmiş bölge. Çünkü Girit, diğer Akdeniz ve Ege Adaları gibi uzun bir süre Türk tarihinin bir parçası oldu. Ayrıca burası Osmanlı döneminde bir sürgün yeri olduğu için uyarı mahiyetinde böyle değerlendirildi.
Girit Adası'nın tarihi antik dönemlere kadar uzanır. Bunun bir bölümü de İslam tarihiyle bağlantılıdır. Adaya ilk Müslüman akınları Emevîler döneminde düzenlenmiş ve 827 yılında Abbasî Devleti'ne bağlı Girit İslam Emirliği kurulmuştu. Fakat burası tekrar Bizans'ın eline geçti. Ada bir süre sonra Venediklilerin yönetimine girdi. Osmanlı Devleti Akdeniz'de hakimiyetini tamamlamak için Girit'i fethetmeye karar verdi. 1645 yılında başlayan fetih ancak 1669 yılında, büyük can ve mal kayıplarıyla gerçekleşti. Girit fetih sonrası Hanya, Resmo ve Kandiye merkezli sancaklardan oluşan bir eyalete dönüştürüldü. Osmanlı Devleti, fethettiği diğer yerlerdeki gayr-i müslimlere uyguladığı din, dil, vergi ve nüfus yoğunluğunu dengeleme politikalarını burada daha ılımlı yürüttü. Adadaki Ortodoks Rumları tehcire zorlamayan yeni idare, sadece din dengesini sağlamak için büyük çoğunluğu adadan ayrılan Katolik Venediklilerin evlerine Anadolu'dan getirdiği Müslüman Türkleri yerleştirdi. 1821 yılına kadar sakin bir dönem geçiren ada, bu tarihte başlayan Yunan İsyanının tesiriyle pek çok ayaklanmaya sahne oldu. Arkası kesilmeyen isyanların sonunda 1897 yılında adaya özerklik verildi. Giritli Müslümanların çoğu başka yerlere göç etti. Girit 1908 yılında kendi içinde aldığı bir kararla Yunanistan'a katıldığını ilan etti.
Girit'te tasavvufi hayat
Farklı sürelerde Osmanlı idaresinde kalan ve benzer Balkan şehirleri gibi, Ortodoks Rumlar, Katolik Latinler, Yahudiler ve Müslüman Türklerle dinsel, dilsel ve etnik açıdan zengin bir yapıya sahip olan Girit'in bu konumu dolayısıyla genel yapının ötesinde kısmi bir Ada Kültüründen söz edilebilir. Fetihten sonra Osmanlı Devleti, benzer Balkan bölgeleri gibi, burada yaşayan gayr-i müslim reayaya karşı ılımlı bir politika yürüttü. Bu yumuşak diplomasinin en önemli aracı, yine benzer yörelerdeki gibi, dinî, edebî, sosyal ve kültürel alanlarda ilk adımları atan sufî zümreleri oldu. Osmanlı yönetimi Girit'te de canlı ve renkli bir tasavvufî hayatı uygulamaya koydu. Burada başta Bektaşilik, olmak üzere farklı tarikatlara ait tekkeler faaliyet yapmaktaydı. Ama Girit'in en köklü tarikatı hep Bektaşilik oldu. Horasanîzade Derviş Ali Dede (ö. 1671) önderliğinde oluşturulan ve Horasanlı Dergâhı olarak anılan bu tekke, Bektaşîler arasında Küçük Horasan diye anılmış ve seyahate çıkan dervişlerin muhakkak uğradığı merkez hâline gelmiştir. İslam'a geçme sürecini yumuşatmak amacıyla toplumun bir süreliğine eski yol öğelerinin bazılarına hâlâ bağlı kalmasını hoş gören Bektaşîler bu anlamda üç büyük tek tanrılı din arasındaki ayrımları muğlaklaştıran bir yol izlediler. Bektaşîlik Sünnî İslam'ın formel hiyerarşilerine karşı erenlerin tek bir âleme ait olduğu fikrini gündeme getiriyor, örneğin Hristiyan azizlerine ait kutsal mekânları kendilerine dergâh yapmakta beis görmüyorlardı. Tarikatın cömertliği, canlılığı ve yerel adetleri dönüştürme yeteneği Bektaşî dervişlerinin yerel halkın İslam'ı kabul etmesini sağlayan özellikleridir. Bu dervişler fetih sonrası savaşçı kimliklerini bir yana bırakarak hem bölgedeki Osmanlı hakimiyetinin yerleştirilmesi hem de buralardaki farklı inanç ve kimliklere sahip toplumlar arasında birlikte yaşamanın esaslarının belirlenerek, huzurun tüm yöre halkının katılımıyla gönüllü olarak sağlanması sürecinde önemli roller üstlendiler.
Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra Osmanlı Devleti'nin başka bölgelerinde uygulanan sıkı takibat Girit ve Arnavutluk gibi İmparatorluk taşrasında çok geçerli olmadı. Hatta merkez şehirlerde barınma imkânı bulamayan Bektaşî mensupları buralara sığınarak hareketi yeniden canlandırdılar. Bunun belirgin yerlerinden biri Girit'tir.
Hanya Mevlevihanesi
Hanya'da Bektaşilik önemli bir tarikat olmakla birlikte burada Mevlevîlik daha çok dikkat çeker. Bu bölgelerde tasavvuf, günümüzdeki konumundan çok farklı olarak, değişik kültürler arasında iletişimi sağlayan çok önemli bir yumuşak güç olduğu gibi Müslüman kesimler arasında sosyal dayanışmayı, kültürel gelişmeyi sağlayan önemli bir etkendi. Bunun karakteristik bir örneğini Girit'in elden çıkması sürecinde yaşanan sıkıntıları bertaraf etme noktasında Mevleviliğin nasıl bir rol oynadığına bakarak görebiliriz.
Hanya Mevlevîhanesi Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında, özellikle de Lozan Antlaşması ve mübadele esnasında yerlerini terke zorlanan Müslümanların sığınağı olmuş, haklarının arandığı ve yardımların toplandığı bir merkez haline gelmiştir. Dergâhın şeyhi Mehmed Şemseddin Efendi bu yıllarda Osmanlı Devleti'nin Girit'teki yarı resmî temsilcisi gibi çalışmıştır.
Hanya, 1850'de vilayet merkezinin Kandiye'den Hanya'ya nakledilmesiyle Girit'en en önemli merkezi oldu. Şehir bu anlamda çok sayıda Osmanlı dönemi mimari eserini bünyesinde barındırır. Kaynaklar bunları on yedi cami, bir medrese, üç mektep, yedi tekke ve zaviye, bir bedesten, iki han ve altı hamam olarak gösterir. Ağa-Haseki Ahmed Ağa Camii, Arap Sinan Ağa Camii, Cezayirkulu Konakçı Ali Paşa Camii, Çömlekçi Canım Reis Camii, Hünkâr-Sultan İbrahim Camii, Musa Paşa Camii, Gazi Hasan Paşa Camii, Vezir Camii, bunların başlıcalarıdır. Bu eserlerden günümüzde İskele Camii turizm ofisi, Hünkâr Camii, Kalami Camii kilise olarak kullanılmaktadır. Tekke, Küçük Hasan, Sultan İbrahim ve Karahasan camileri restore edilmiştir.
Hanya, başka alanlardaki önemi yanında Türk edebiyatına kazandırdığı şair ve yazarlar açısından da en önde gelen şehirlerdendir.
Tayyibî Çelebi (ö. 1748), Bînamaz lakabıyla tanınan şair Ahmed Hikmetî Efendi (d. 1727- ö.1755), Besîm mahlaslı İbrahim Besîm Bey (ö. 1786), Hıfzî mahlaslı (ö.1798) İbrahim Hıfzî Efendi, Taşçızâde lakabıyla bilinen Taşkendî Hoca Mehmed Efendi (ö. 18. yy), Hanya'daki Sultan İbrahim Han Camii imamı Hacı Mustafa Efendi'nin oğlu olan Hafız Abdülhamid Efendi (ö.1793 veya 1801), Kâmî mahlasını kullanan Yahyâ Kâmî Efendi (d. 1773 -ö.1802), bir seyyid ailesinden gelen Cürmî (ö. 1804), İbrahim Fehim Bey (d. 1813- ö. ?) Hanya doğumlu şair/yazarlardır.
Hanya doğumlu Nurî Osman Efendi (d. 1757 -ö.1815) üzerinde durulması gereken önemli bir aydındır. Kolağası Ahmed Bey'in oğlu olan Nuri, öğrenimini Hanya'da tamamladı. Yeniçeri kâtipliği yaptı. Celvetî şeyhlerinden Salacıoğlu Mustafa'ya (ö. 19. yy.) bağlı olmakla birlikte Mevlanâ muhibbi olarak da tanındı. Hanya'da dostlarıyla tertiplediği şiir meclisleri ünlüdür. Bu meclislerde tanıdığı şairlerin hayatlarını Tezkire-i Şu'arâ-yı Cezîre-i Girid adıyla kaleme aldı. Geleneksel tezkire birikiminin bir ada ölçeğinde yansıması olan bu tezkire sayesinde pek çok bölge şairinin adını edebiyat tarihine kazandırdı. Ayrıca manzum lugatıyla dil öğrenimini kolaylaştırdı ve tertip ettiği divanında ada kültürüne dair mühim bilgileri kaydetti. Nurî Osman'ın şimdiye kadar tespit edilmiş Girit'e dair bilgilerin bulunduğu, pek çok şair ve devlet adamı hakkında malumat veren ve nazireler barındıran mürettep Divan'ı, kendisiyle beraber yirmi şairin tanıtıldığı Tezkire-i Şu'arâ-yı Cezîre-i Girid Tezkiresi, Girit'in Osmanlı tarafından fethini ve sonrasını anlatan Târîh-i Girid isimli eseri, Tuhfe-i Nûrîyye ve Zeyl-i Tuhfe-i Nûrîyye adlı manzum Rumca-Türkçe sözlüğü ve Tarîku'l-İhtisâr adında dil öğrenmenin ehemmiyetinden bahseden bir eseri bulunmaktadır. Nurî Osman, devletin önemli edebî merkezlerinden uzakta yaşamasına rağmen, Girit'te, Divan şiirinin usta isimleri Nabî ve Sabit'i okuyarak kendisini yetiştirmiş bir şairdir.
Halvetiyye tarikatının Girit'teki en önemli temsilcilerinden biri olan Salacıoğlu Mustafa Efendi (ö. 1825) Hanya'da doğdu. Babası da Halvetî tarikatı mensuplarından Şeyh Ahmed Efendi'dir (ö. 1756). Küçük yaşta babasını kaybeden Mustafa Efendi amcasının himayesinde yetişti. Coşkun bir mizaca sahip olan Salacıoğlu, muhtelif yerleri gezmiş, nihayetinde yolu İstanbul'a düşerek Üsküdar'da Celvetî şeyhlerinden Haşim Baba'ya (ö. 1782) intisab etti. Seyr u sülûkunu burada tamamlayıp hilafet alarak tekrar Girit'e döndü. Burada pek çok mürit yetiştirdi. Yunus Emre, Niyazî-i Mısrî (ö. 1694), Sezayî-i Gülşenî (ö. 1738) gibi büyük sufî şairlerin yolunu izleyen ve onların üslubunda şiirler söyleyen Salacıoğlu'nun, devriyeler, nazireler, tarihler, adanın dönemsel yapısına dair bilgiler barındıran, sade ve lirik şiirlerinden oluşan Divan'ı ve tasavvuf yolunun âdâbını, inceliklerini anlatan ve nasihatler içeren pendnâme mahiyetinde 363 beyitlik Nâmîyye adlı mesnevisi bulunmaktadır.
Hanyalı Mehmed Şefik Efendi (ö. 1871), kendisi de şair olan Hanyalı İbrahim Hıfzî Efendi'nin (ö. 1798) oğludur. Hanya Mevlevîhânesi kurucusu Süleyman Şemsî Dede'ye (ö. 1886) müntesip Mevlevî dervişi olan Şefik Efendi, ömrünü Hanya Mevlevîhânesi'ni ziyarete gelmiş misafirlere ikram ve yardım ederek, başta Mesnevî olmak üzere sufî şairlerin manzume ve eserlerini okuyarak geçirmiş ve Hanya'da vefat etmiştir. Mevlanâ'ya yönelik methiyelerden oluşan Divançe'si vardır.
İmparatorluk şehri
Faiz (ö. 19. yy), Patinaki sanıyla tanınmış olan Âtıf Mehmed Bey (ö.1908), tarih düşürmede mahir Muhtar mahlaslı Ahmed Muhtar Efendi (d. 1848- ö. 1910), Hayreddin Cafer el-Mevlevî el-Giridî olarak tanınan Hayrî (ö. 20. yy), Racih Efendi, Hatem Efendi, Ramiz (ö. 19. yy), Vehbî, Zarî mahlaslı Abdülvehhab Zarî Bey (ö. 19. yy) diğer Hanyalı şair/yazarlardır.
Osmanlı yönetimi sırasında Hanya, zengin etnik, dinsel ve dilsel yapısı, dînî ve sosyal kurumlarıyla tam bir imparatorluk şehriydi. Ada, Türk, Rum ve Yahudi sakinlerinin yanında gerek ticaret yolları gerekse hac ve yolcu taşımacılığı güzergâhında yer almasından dolayı farklı milletlerin uğradığı ve türlü kültürlerin harmanlandığı kozmopolit bir merkez olmuştu. Şehirde herkes Türkçe ve Rumcayı ortaklaşa kullanmaktaydı. Bu paydaşlık halk arasında konuşulan ve adına Giritçe yahut Giritlice denilen melez bir dili ortaya çıkarmıştı.
Hanya, bu kadar çok sayıda şair/yazarın doğum yeri olması yanında adada görev yapmış çok sayıda bürokrat müellife de ev sahipliği yaptı.
Erzurumlu Mahmud Âbî Efendi (ö. 1666), Girit defterdarı İbrahim Sırrî Efendi (ö. 1699), Yeniçeri şairlerden Zarîf Mehmed Abdullah Çelebi (ö. 1704), Hanya Muhafızı Hasim mahlaslı (ö. 1726) Köprülüzâde Es'ad Bey, Kandiye Kadılığı yapan Savnî Alî (ö. 1740) bunlar arasındadır. Aynı zamanda birer kültür sanat adamı olan ve Girit'te Valilik yapan Abdullah Na'ilî Paşa (ö. Eylül 1758), Hekimoğlu Ali Paşa (d. 14 Haziran 1689 - ö. 14 Ağustos 1758), Ahmed Kamil Paşa (ö. Ekim 1763), Hüsnî mahlaslı Hüseyin Hüsnî Paşa (ö. 1772), Ra'if İsmail Paşa (d. 1726 - ö. 1785), Ferhad Paşa (ö.1798), Hakkı Mehmed Paşa (d. ö. 31 Ağustos 1811), İzmirli İsmail Paşa, (d. 1812 - ö.1871), Samî mahlaslı Abdurrahman Paşa (d. 1792 - ö. 1881) ve Yakovalı Hüseyin Rıza Paşa (d. 1839 - ö. 1904), bu şehre hizmet etmiş isimlerdir.
Burada kadılık yapan Feyzî mahlaslı Lutfîzâde Mektubî Feyzullah Efendi (d. 1704 - ö. 1765), Harput doğumlu (ö. 18. yy) Nahifî Efendi, 18. yüzyıl Bektaşi şairlerinden olup Girit Seferine katılmış Şahinoğlu, Kadı Hüseyin Kazım Bey (d. 1814), Hanya muhafızlığında bulunan Kilisli Vahid Seyyid Emin Mehmed (ö. 1829), burada naiplik yapan İstanbullu Mehmed Emin Refî' (ö. 1859) ve Samih mahlaslı Nasuhîzâde Mehmed Samih Efendi (ö. 1894), Encümen-i Şuarâ'nın en önemli ismi Leskofçalı Galib Bey (d. 1830 - ö.1867), Defterdar Ahmed Rif 'at Efendi Yağlıkçızâde (ö. 1894) değişik görevlerle buraya yolu düşen bürokrat ve kültür adamlarıdır.
Mevlevîliği Girit'e taşıyan isim olan Kara Abdal Süleyman Şemsî Dede (d. 1828- ö. 1886), Konya'da doğdu. Konya Şems-i Tebrizî Dergâhı türbedarı Seyyid Emirşah Kaygusuz Abdal Dede'ye bağlanıp Mevlevîlik adabını öğrendi ve 1850 yılında hilafet aldı. Afyon, Bursa ve İstanbul Mevlevîhânelerini ziyaret etti. 1870 yılında Aydın Güzelhisar Mevlevîhânesi postnişini Horasanî Ali Dede'nin vefatı üzerine bu dergâhın şeyhliğine atandı. Ardından Hanya'daki Mevlevî muhiplerin daveti üzerine buraya yerleşip 1880 tarihinde Hanya Mevlevîhânesi'ni kurdu. Burada vefat etti. Şiirlerinde Şemsî, Şem'î, Nurî, Niyazî, Abdal mahlaslarını kullanan Şemsî Dede'nin Tuhfetü'l-Mesnevî alâ Hubbi'l-Haydarî adlı Farsça manzumelerden oluşan eseri ve Divançe'si vardır.
Erzurumlu Mehmed Ârif Bey, (d. 1845 - ö.1897), Ahmed Muhtar Paşa Girit isyanını bastırmakla görevlendirildiğinde Tahrir Heyeti başkâtibi olarak Girit'te bulundu. Celal mahlaslı Abdullah Celaleddin Paşa (d. 1847 - ö.1903), Girit'te mektupçuluk yaptı. Kayserili Zıllîzâde Hacı Emin Efendi (d. 1826 - ö. 1905), 1891'de Girit'teki Hanya Hastanesi müdürlüğü yaptı, Divançe'si vardır.
Gazeteci, sözlük yazarı, mecmua mürettibi, şair Salahî mahlaslı Safiye Sultanzâde Mehmed Bey (d. 1856 - ö. 1910), II. Abdülhamîd'in görevlendirmesiyle kısa süreliğine Selanik ve Girit'e gidip buralarda yaptığı gözlemlerine ilişkin raporlar hazırladı.
Girit ve buranın merkezi olarak Hanya, kültürel hayatın bir başka boyutunu temsil eden hat sanatı açısından da önemli bir bölgedir ve bura doğumlu kaynaklar epeyce hattattan söz eder; Ali, İbrahim Bî-zeban, Mehmed ve Mustafa bunlar arasındadır.
Buna Türk musikisine hizmet eden Giritlileri de eklemek gerekir; Hanya doğumlu Attar veya Enderuni Hafız sanıyla tanınan Yusuf Efendi, bunlardan biridir. Kendisi Enderun'da yetiştiği gibi başta Münir Nurettin Selçuk olmak üzere çok talebe yetiştirdi. Marş bestekarı Ahmed Cemaleddin Çınkılıç (ö.1935) da bu şehir doğumludur.
Girit ve Hanya söz konusu olunca oranın başta zeytinyağı olmak üzere birbirinden lezzetli sebzeleri ve çok çeşitli otlarıyla bilinen yemek ve salatalarından oluşan mutfak kültüründen de söz etmek gerekir. Bu mutfağın değişmezlerinden biri çok çeşitli peynir kültürüdür.
Hanya'dan söz edince Anadolu ile Ortadoğu tınılarını da içinde barındıran kendine özgü müziğini de eklemek lazım.
Günümüzde önemli bir turizm merkezi olarak çok sayıda gezginin ziyaret ettiği bölge ve oranın önemli şehri Hanya, uzun bir süre Türk kültürünün de adalardaki dikkat çeken merkezlerinden biriydi. Bu durum dilimizdeki deyimlere kadar yansımış ve gündelik hayatın bir parçası haline gelmişti. Hanya'yı Konya'yı bilmek/öğrenmek deyiminin anlamı, bir işin gerçek yönünü anlayarak aklı başına gelmek ve akıllanmaktır.