'HDP Kandil'dir'
ABONE OL

Diyarbakır HDP İl Başkanlığı binasının önüne giderek oturma eylemi başlatan Kürt anne ve babaların haykırışı PKK tarafından oluşturulan terör, şiddet ve baskı ile mücadele konusunda yeni bir soluk ve umut olarak öne çıkıyor. Çünkü terör örgütü PKK tarafından kadın, çocuk, yaşlı ayırmadan gerçekleştirilen binlerce cinayetin bölgede ürettiği toplumsal bir “korku” atmosferi vardı. Şimdi ise bu tablonun giderek dağılacağına yönelik güçlü işaretler var. Diyarbakır’da anaların başlattığı hak arama mücadelesi bunun en temel göstergesidir. 

Hacİre ana ve ilk gedik

Önce 22 Ağustos’ta 70 yaşındaki Hacire Akar isimli anne HDP İl Başkanlığı binasının önünde oturma eylemini başlatarak öncülük yaptı ve dört gün sonra oğlunu ona vermek zorunda kaldılar. PKK tarafından silah zoruyla dayatılan suskunluk sarmalında ilk gedik böylece açılmış oldu.  

Kartopu çığ gİbİ büyüyor

Fakat ikinci ve daha büyük bir dalga 30 Ağustos’ta başladı. Remziye Akkoyun isimli annenin başlattığı oturma eylemine kısa sürede başka aileler de katıldı ve şu anda toplamda sekiz aile HDP İl Başkanlığı önünde Kandil’e kaçırılan çocuklarının geri getirilmesini HDP’den istiyor. Mardin’den gelen aile de var Malatya’dan gelen aile de. Bu dinamik tablo kartopunun bir çığ gibi büyüdüğünü ve daha da büyüyebilecek bir potansiyele sahip olduğunu gösteriyor. HDP ile PKK arasında somut ilişki arayanlar açısından ailelerin hem anlattıkları hem de kamuoyuna sundukları kayıtlar önemli bir eşik. Hepsi de çocuklarının hangi tarihlerde binaya girdiklerini, hangi katta vakit geçirdiklerini ve ne tür eylemlere sürüklendiklerini biliyorlar. Bunları basın mensupları ile de paylaştılar.

Ailelerin HDP’den geri istedikleri çocuklar arasında 14, 17 ve 16 yaşında bulunanların da olması hem terör örgütünün zorbalığını gösteriyor hem de PKK’nın ideolojik yayılmacılığının HDP üzerinden çocukları hedef aldığını kanıtlıyor. Annelerin ve onlara eşlik eden aile üyelerinin açıklamalarına bakıldığında HDP-PKK ilişkisine yapılan vurgu net şekilde görülebiliyor. Çünkü onlar HDP’yi de PKK’yı da aslında çok iyi tanıyor. Orada ve sürecin içindeler. “HDP Kandildir” diyen annenin açıklaması da “HDP katliam yeridir, zalimlerin mekânıdır, baskının merkezidir” diyen annenin tespiti de bölgeye ait sosyolojik bir gerçekliğin yansımasıdır aslında. Bu bağlamda Kürt Anaların ve babaların HDP ve PKK’ya karşı başlattığı mücadeleyi birkaç maddede irdelemek gerekiyor.  

Birincisi annelerin ve babaların yüz ifadelerinde biriken acı net şekilde görülebiliyor. Yıllarca PKK tehdidine maruz kaldıkları için çocuklarının acısını içlerine gömmüş insanların bu yüz ifadeleri başka bir şekilde ortaya çıkabilecek bir yüz ifadesi değil. Tüm yalanlardan ve riyakârlıktan uzak bir yüz ifadesi. Anadolu’nun gerçek yüzünü temsil ediyor. Acıyla yoğrulmuşlar ve bunu PKK tehdidi nedeniyle yıllarca kamuoyu ile paylaşamamışlar. 

Sosyolojik anlamda Kürtlerin ortaya koyduğu bu türden tepkiler geçmişe yönelik ne çok acının biriktiğini gösteriyor. Bu yüzden çocuklarının kaçırıldığını düşünen ailelerin PKK ve ona aracılık ettiğini düşündükleri HDP konusunda yapacakları açıklamalar bölgedeki normalleşmeye hizmet eder. Şehirlerin üzerine çöken karabasanın kalkmasına katkı sunar. Çünkü PKK’nın zulmü önce Kürtleri vuruyor.     

İkincisi ise anne ve babalara dair göstergeler üzerinden bir okuma yapılabilir. Annelerin davranışları ve kılık kıyafetleri bize bir şey anlatıyor. Hacire Anne de Fevziye anne de ve diğer anneler de başörtülü, pardesülü ve İslami tesettüre önem veren insanlardan oluşuyor. Annelerine destek vermek için oturma eylemine katılan kız çocukları da genel olarak tesettürlü. Kuşkusuz terör örgütü PKK insan kaynağı için herkesi tehdit ediyor, ayrım yapmadan kimden ne alabilirse almaya çalışıyor. Fakat Diyarbakır’ın sosyo-kültürel yapısını yansıtan bu olgu aslında bölge insanının İslami değerler ile olan yakınlığını göstermektedir. PKK ise bir terör örgütü olmasına ilaveten İslam düşmanlığını öncelikleri arasına koyan Marksist-Leninist bir örgüttür. Dolayısıyla bu ailelerin çocuklarına sahip çıkılabilmesi ve içlerine düştükleri maneviyat eksikliği veya ideolojik boşluğun doldurulabilmesi için bölgede yoğun bir faaliyetin yapılması şart. 

Devletin bu konuda yapabilecekleri sınırlıdır. Kontrol edip denetleyebilir ve güvenlik bakımından uygun ortamı oluşturabilir. Fakat geriye kalan kısmını sivil toplum kuruluşlarının doldurması gerekiyor. İşadamları, eğitimciler, gönüllüler ve bölgenin temel dinamikleri arasında yer alan tasavvuf kökenli hareketlerin çok kapsamlı bir çalışma gerçekleştirmesiyle PKK-HDP çizgisinin ürettiği tahribata karşı bir nebze önlem alınabilir. Bunun yapılabilmesi için fedakârca davranılması ise önceliktir. Çünkü eğitimde emek ve sabır birinci sırada gelir. 

Yeni bir eşik 

Üçüncüsü annelerin haykırışıyla birlikte HDP etrafında örülmeye çalışılan camdan kuleler yıkılmakta ve tuzla buz olmaktadır. Çünkü hakikatin ben varım dediği yerde sahte olanın yaşama şansı zordur. Yeter ki hakikat kendini gösterme konusunda endişe sahibi olmasın. 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce CHP ile HDP arasında ortaya çıkan işbirliği ve dayanışmayla birlikte HDP sivil siyasetin sınırlarında dolaşan bir parti olarak sunulmaya çalışılmıştı. CHP milletvekili Şafak Pavey’in seçimden sonra dönemin HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’a “Birlikte iyi salladık diye düşünüyorum” demesi aslında iki yapı arasındaki yakınlaşmanın kamuoyuna ilanıydı. O dönemde bu sürece bazı şarkıcı, oyuncu, tiyatrocu vs ekip de destek vererek HDP’yi ön plana çıkartan bir imaj çalışması yapılmıştı. 

Bu gayretin 2015’ten bu yana devam ettiğini gösteren pek çok örnek var. CHP’li İstanbul Belediye Başkanı’nın Diyarbakır’a giderek HDP’lilerle ortak basın açıklaması yapması sürecin devam ettiğinin işareti. Bu örneklerin diğer bir güncel versiyonu ise orman yangınlarını PKK üstlenmesine rağmen seküler çevrelerin PKK’ya yönelik tek cümlelik eleştiri yapamamasıyla ortaya çıktı. Ayrıca HDP binası önünde çocukları için gözyaşı döken annelerin acısını paylaşmak için bu kesimlerden ses veren bir STK, şarkıcı, siyasetçi, oyuncu, tiyatrocu vs de henüz bulunmuyor. Görünen o ki HDP sempatizanlığı ile başlayan süreç şimdilerde PKK’ya laf edememe aşamasına ulaşmış durumda. Bu davranış biçimi hukuki olduğundan daha fazla ahlaki olarak büyük bir sorundur. Çünkü PKK sadece Türkiye tarafından değil uluslararası örgütler, ABD ve AB tarafından da terör listesinde ismi belirtilen bir örgüt. Ayrıca bu örgütün 40 yıldır ülkemizde kadın, çocuk, yaşlı, genç ayrımı yapmadan her meslekten öğretmen, asker, polis, işçi, öğrenci, çoban, doktor vs. öldürdüğünü ve bunu yapmaya devam ettiğini hatırlatmak gerek. 

Toplumsal destek 

Kürtlerin büyük çoğunluğu terör örgütü PKK’ya karşı mesafesini ilk günden bu yana koruyor. Daha geniş perspektiften bakıldığında toplumun kahir ekseriyeti de PKK ile mesafeli. Örgütün yok edilmesi konusunda net bir tavra sahip. Türk Silahlı Kuvvetleri içeride ve dışarıda PKK’ya karşı büyük başarılar kazanıyorsa bunun arkasında toplumsal destek var. Fakat toplumun tamamının PKK’ya ve ona insan kazandırma bürosu olarak çalıştığı anneler tarafından belirtilen HDP’ye karşı da tek ses olması gerekir. Bu tek yürek olma hali HDP’nin sivil demokratik siyaseti içselleştirebilmesine de büyük bir katkı verecektir. Bu yüzden PKK, HDP veya yaşadıkları dar mahalle baskısı ile görüş belirtmekten kaçınan kesimlerin duruşlarını gözden geçirerek Türkiye’nin terörle mücadelesine ve anaların tertemiz hak arayışına destek vermesi gerekiyor. Kuşkusuz bu gerçekleri görmemeleri ve PKK’nın bölgedeki zulmüne sessiz kalmaları onların ayıbı olarak kalır. Fakat onlar görmüyor diye ortadaki PKK terörü ve anne yüreğinin haykırdığı “HDP Kandildir” olgusu değişmez. Değişmeyecektir. 

Dördüncü maddeyi annelerin artık acılarını korkmadan paylaşabilmeleri oluşturuyor. Kuşkusuz en önemlisi anne yüreğindeki ateşin artık yerinde duramamasıdır. Yıllardır anneler bu ateşi kalplerine gömdü ama artık bunu kamuoyu ile paylaşmaktan çekinmiyorlar. Sürecin faili olarak gördükleri HDP’den çocuklarını geri getirmesini istiyorlar. Annelerin cesurca hak arama iradesinin en önemli dayanaklardan birini de Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde AK Parti Hükümetinin terörle mücadele konusundaki kararlılığı oluşturuyor. 

Hem ülke içindeki teröristlere nokta atışı büyük operasyonlar yapılması hem de Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirilen Pençe harekâtlarıyla sınırlarımızın ötesinde PKK’ya darbe vurulması PKK ile arasına mesafe koymak isteyen Kürtler için yeni bir zemin oluşturdu. PKK’nın HDP aracılığıyla oluşturduğu mahalle baskısının kontrol altına alınmasıyla artık anneler yüreklerinin yandığını açıkça dile getirebiliyor. Bu olgu bölgedeki sosyolojik dinamikleri köklü bir şekilde etkileme potansiyeline sahip. Fevziye Çetinkaya isimli Annenin “Başlarım sizin Kürdistan davanıza da! Bizim çocuklarımız ya toprağın altında ya hapiste. Sizinkiler özel okullarda okuyor. Senin karın hangi plajda, şerefsiz! Artık size verecek çocuğumuz yok!” ifadeleri bu anlamda PKK ve HDP eliyle bölgenin üzerine örtülmeye çalışılan ideolojik ve etnik ayrılıkçılık şalının toplum tarafından reddedildiğinin ispatıdır.  

Ayrılıkçılığı reddediyorlar 

Annelerin ve babaların HDP il başkanlığı önündeki Kürtçe haykırışları PKK ve HDP’nin yıllardır üzerine yatırım yaptıkları etnik milliyetçiliğin tutmadığını gösteriyor. Bizzat Kürtler PKK ve HDP tarafından kendilerine dayatılan ayrılıkçılığı reddediyor. Üstelik bir kısmı Türkçe bilmedikleri için bu taleplerin Kürtçe dile getirerek yapıyor. Kürtçe konuşan insanların PKK ve HDP’ye karşı seslerinin yükseltebilmelerinin arka planında temel insan hakları konusunda AK Parti döneminde elde ettikleri özgürlüklerdir. AK Parti döneminde gerçekleştirilen reformlar PKK ve HDP’nin ayrılıkçığı körüklemek için kullandığı pek çok argümanı onların elinden alarak sosyolojik bir rahatlama sağlamıştı. 

Anaların ve babaların Kürtçe konuşarak PKK ve HDP’den çocuklarını geri vermelerini istemeleri üstelik bunu yaparken sınıfsal bir farklılığa vurgu yaparak HDP’nin zenginleşmiş üst tabakasını “Kendi çocuklarını kolejde okutuyorlar, kendileri koltuklarda oturuyor, fakir fukaranın çocuğunu dağa kaçırıyorlar” isyanı üzerinden yapmaları etnik ayrılıkçılık propagandasının bir yere kadar etkili olabileceğini gösteriyor. 

Hem etnik ayrılıkçı propagandanın hem de bütün toplumlar için çok değerli olan “barış, insan hakları ve özgürlükler” gibi temel kavramları kirleterek örtmeye çalıştıkları gerçekliklerin de bir sınırı var. HDP, PKK ve şimdilerde onun uzantısı konumunda görünen sosyalistler ile CHP bu sınıra ulaştı ve Kürt Anaların yüreğine tosladı. Bu yüzden konuya dair dişe dokunur bir açıklama dahi yapamıyorlar. 

Kürt annelerin ve babaların HDP ve PKK’ya yönelik isyanı, terör belasından çok çeken Türkiye için çok değerli. Onlar bu isyanlarıyla sadece kendilerinin hakkını aramıyor aynı zamanda binlerce çocuğunu terörle mücadelede şehit vermiş diğer anaların da hakkını arıyor. Bu yüzden Türkiye eskisine göre birbirine çok daha yakın, mesafeler hiç olmadığı kadar kısalmış, millet çok daha dayanışma ve empati içinde. Bunu da Kürt anaların cesaretine borçluyuz. 

@yusufozkir