İlim yolunda can veren bir koca çınar: İsmail Hakkı Uzunçarşılı 'Siz ilminize devam ediniz'
ABONE OL

Takvimlerin 10 Eylül 1977'yi gösterdiği soğuk bir sonbahar günü, Topkapı Sarayı Arşivi'nin kapısının erken bir saatte açılmasını müteakip, Türk tarihçiliğinin koca çınarı Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı her zaman olduğu gibi Sarıyer Büyükdere'deki evinden sabahın erken saatlerinde çıkıp, uzun bir yolculuk neticesinde ulaştığı arşivin kapısından ağır adımlarla kapıdan içeri girmişti. Yüzünde hafif bir tebessüm, zihninde ise bir gün evvel uzun süredir üzerinde çalıştığı "Ehli Hiref Defterleri" başlığını taşıyan makalesini Belleten dergisine teslim etmiş olmanın vermiş olduğu bir rahatlama meydana gelmişti.

Türk tarihinde boyundan daha fazla kitap yazdığı söylenerek adeta adından gıpta ile söz edilen büyük tarihçi, arşiv sorumlusu Ülkü hanıma göz ucuyla bakarak, yeni bir çalışmaya hazırlandığını belli eder bir tavır sergilemişti. Bir gün evvel istediği evraklar masasına getirilmişti. Ancak arşive gelişinin üzerinden yaklaşık bir saatlik bir süre geçtikten sonra, Ülkü hanıma kendisini pek iyi hissetmediğini, oğlu Oktay'a haber vermesini rica etti. Yaşı 90'a yaklaşmış koca çınarın hem kalbi hem de bünyesi, bir anını bile boş geçirmediği çalışma temposuna dayanamamıştı. Hocanın durumu hiç de iyi görünmüyordu. Derhal bir araba çağrıldı ve hastaneye doğru yola çıkıldı. Ancak ilim uğrunda harcanan bir ömür yine ilim yolunda tamamlanacak, Uzunçarşılı hastaneye varamadan arabada son nefesini verecekti.

Koca çınar İsmail Hakkı Uzunçarşılı işte böyle bir Ekim günü bu dünyadaki çilesini tamamlayıp, arkasında Osmanlı tarihinin muhtelif sahalarında yazılmış muazzam eserler bırakarak ebediyet alemine göç etti. Peki canını evindeki sıcak yatağında değil de ilim uğrunda vermiş bu büyük âlim kimdi? Kısaca hatırlayalım.

23 Ağustos 1888'de Eyüp'te doğan, soyadını babasının esnaflık yaptığı Uzunçarşı'dan alan İsmail Hakkı Bey, Cumhuriyet devrinin yetiştirdiği en önemli tarihçilerin başında geliyordu. Uzunçarşılı'nın zorluklara meydan okumaya ne kadar kararlı bir şahsiyet olduğu, daha üniversite yıllarında Eyüp'ten Beyazıt'a kadar yürüyerek gidip gelmesinden anlaşılsa da, o, asıl ününü üst üste yığıldığında boyunu geçecek sayıda eser vermesiyle kazanmıştı.

Gittiği yerlere fark getirdi

Uzunçarşılı, fakültenin üçüncü sınıfına geldiğinde, içinde "hoca olup kürsüye çıkme hevesi doğunca" bu uğurda çalışmaya başlamış, öğretmenlik yaptığı süre boyunca, tıpkı dönemindeki diğer meslektaşları Mustafa Çağatay Uluçay, İbrahim Gökçen ve daha pek çok arkadaşı gibi, o da görev yaptığı bölgelerin yerel tarihi hakkında bilgi, belge ve kitabe gibi dökümanları toplamış, yayınlamış ve tarih bilimine ciddi katkılar sağlamıştı. Uzunçarşılı ilk görevine Kütahya'da başlamıştı. Burada edinmiş olduğu dostluklar uzun süre hafızasından silinmemiş, kitaba tutkunluğu ile tanınan Mustafa Yeşil beyefendi ile uzun yıllar mektuplaşmaya devam etmişlerdi. Kurtuluş Savaşı yıllarında Kütahya'nın Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine şehirden ayrılmak zorunda kalınca, yeni görev yeri olan Kastamonu'da ilmî faaliyetlerini sürdürdü. Gittiği her şehre ilmi anlamda bir fark getiriyordu. Nitekim Kastamonu'da da bu yönüyle öne çıktı. Burada neşredilen Açıksöz gazetesinde yazılar yazmaya başladı, ayrıca, 1922 yılında Doğu isimli bir dergi çıkararak yayın müdürlüğünü üstlendi.

Karesi Meşahiri ve diğerleri

İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın Kastamonu'dan sonraki durağı Balıkesir oldu. Bu şehir, büyük tarihçinin hayatında pek çok değişikliği de beraberinde getirdi. Burada, Milli Eğitim Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğü görevlerini ifa ettikten sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün daveti üzerine 1927'de Balıkesir Mebusu oldu. Balıkesir'de görev yaptığı yıllarda Çandarlı ailesine mensup, ileride ailesinin tarihi hakkında, Çandarlı Vezir Ailesi adıyla bir de kitap kaleme alacağı Emine Safiye Hanım ile evlendi. Uzunçarşılı çiftinin bu evliliğinden Oktay ve Ergün isimlerini taşıyan iki oğlu dünyaya geldi. O bu şehirde bulunduğu zaman zarfında Balıkesir'in tarihine dair önemli çalışmalar yaptı ve bu araştırmalar neticesinde Karesi Lisesi Salnâmesi, Karesi Tarihçesi, Karesi Meşahiri adlarını taşıyan eserlerini yayınladı.

İsmail Hakkı Uzunçarşılı mebus olduğu sırada, Reşid Galib Bey'in Maarif Vekilliği zamanında, Atatürk'ün emriyle, o zamanki adı Darülfünun olan İstanbul Üniversitesi'nde Tarih Bölümü bünyesinde ders vermeye başladı. Bundan sonraki bütün mesaisini Osmanlı Arşivi'nde, Topkapı Sarayı Arşivi'nde ve Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde geçiriyor, daha önce hiç değinilmemiş, bilhassa medeniyet ve teşkilat tarihine dair çok önemli konularda kitaplar ve makaleler yazıyordu. Kendisini bu konuda destekleyenlerin başında ise, zaman zaman meşhur sofrasına misafir olduğu Gazi Mustafa Kemal Atatürk geliyordu. Hatta, bir defasında Atatürk, ilmini çok beğendiği Uzunçarşılı'yı Büyük Millet Meclisi'nde gördüğü zaman, "Hocam siz burada ne arıyorsunuz, buradaki işleri biz yaparız, siz ilminize devam ediniz" diyerek ünlü tarihçinin araştırmalarından duyduğu memnuniyeti ve ona olan desteğini dile getirmişti. Uzunçarşılı da Atatürk'ün bu desteğini boşa çıkarmayacak, kısa süre sonra Osmanlı Tarihi isimli altı ciltlik eserini, ardından da sırasıyla her biri alanında birer şaheser olan ve hâlâ aşılamayan Osmanlı Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Osmanlı Saray Teşkilatı, Osmanlı İlmiye Teşkilatı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları I-II, Anadolu Beylikleri isimli eserlerini kaleme alacaktı. Atatürk'ün emriyle kurulan Türk Tarih Kurumu'nun da en aktif ve velud üyelerinden birisi İsmail Hakkı Uzunçarşılı'dan başkası değildi. Kurumun yayınladığı Belleten dergisinde muhtelif konulara dair pek çok makale yayınlamıştı.

Uzunçarşılı'nın tarihçiliği analitik olmaktan ziyade daha çok belgelerin öne çıktığı, ayrıntılı incelemeye dayanan ve bilhassa Osmanlı arşivlerinde yer alan verilerin bir arada verildiği bir çalışmalar bütünü olarak kabul edilebilir. O bu yaklaşımı nedeniyle analitik tarih yaklaşımını öne çıkaran bazı tarihçilerin eleştirilerine de maruz kalmıştır. Her ne olursa olsun o, kendisinden sonra gelen pek çok tarihçinin baş ucu haline gelmiş çok sayıda eser kaleme almış, Osmanlı tarihi çalışmanın pek de sıcak karşılanmadığı bir zaman diliminde, Osmanlı dünyasının siyaset, kültür ve bürokrasi tarihinin sesi olmuştu.

'Babamı Cihan'a sor'

Uzunçarşılı etrafında keyfine düşkün bir hoca olarak da tanınmıştı. Hayatına dair yıllar evvel Eyüpsultan Sempozyumu'nda sunmak üzere bir bildiri hazırladığım sırada yaptığım sözlü tarih çalışmalarında onun bu yönü kendisini tanıyanlar tarafından dile getirilmişti. Talebelerinden birisi olan ve uzunca bir süre Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü başkanlığını yürüten Prof. Dr. Mücteba İlgürel, hocanın "enfiye çekmeyi seven pehlivan yapılı bir kimse olduğunu"; Prof. Dr. İlber Ortaylı ise "85 yaşını geçtiği halde arşivde kocaman sucuklu ekmek yediğini" aktarmışlardı. Uzunçarşılı yaz günleri saat dörtten sonra, yanında çok sevdiği torunu Cihan da olduğu halde, Emirgan/Çınaraltı'nda Boğaz'a karşı nargile içerek vakit geçirir, sonrasında soluğu baklava yemek için Güllüoğlu'nda alırdı. Oğlu Oktay Uzunçarşılı'ya "babanızla anılarınızdan bahseder misiniz?" diye sorduğumda verdiği; "-Evladım, hemen hemen hiçbir babanın iş güç dolayısıyla çocukları ile anısı olmaz, sonra çocuklar büyür, iş dünyasına dalarlar, artık dede olan babalar ise torunları ile anı biriktirirler, o yüzden sen babamı Cihan'a sor" beni hayli etkilemiş ve düşündürmüştü. Oktay Bey'in sözlerinden pek çok baba kendisine pay çıkaracaktır muhtemelen.

20'den fazla kitap yazdı

Yeniden Uzunçarşılı'ya dönecek olursak; ehli keyif olarak geçirdiği birkaç saatin dışında vaktinin hemen hemen tamamını yazmakla, okumakla ve araştırmakla geçirdiği onu tanıyan hemen herkesin dile getirdiği bir husustur. Nitekim yazımın başında da belirttiğim gibi, bu büyük tarihçinin ölümü bile yine araştırma yaparken gerçekleşmişti.

Hayatını ilim yolunda harcayan ve yine bu yolda vefat eden Uzunçarşılı, ele aldığı bir konuyu enine boyuna değerlendirir, vaktinin neredeyse tamamını bu araştırmaya ayırır, sonucu ne olursa olsun açıkça söylemekten de çekinmezdi. Osmanlı Devleti'nin kuruluş devri ile ilgili daha evvel hiç yayınlanmamış ve onun sayesinde gün yüzüne çıkarılmış vakfiyeler, Mekke-i Mükerreme Emirleri, Mithat Paşa hakkındaki eserleri, Sivas Vakfiyeleri yukarıda isimlerini andığımız Osmanlı tarihinin temel eserlerinin yanı sıra ilgi duyduğu ve ilim alemine kazandırdığı eserleriydi.

Uzunçarşılı eserleri yazıldığı zamanlardan bugüne kadar, gerek sahip olduğu orjinalite, gerekse değişik konularda çok değerli bilgiler vermesi dolayısıyla başta tarihçiler olmak üzere pek çok sosyal bilimci ve tarih meraklısı okuyucular tarafından okundu ve okunmaya da devam ediyor. Uzunçarşılı'nın sayıları yirmiyi geçen kitabının yanı sıra, başta Belleten ve Belgeler dergileri olmak üzere değişik dergilerde çok sayıda makalesi yayınlanmıştı. Onun kaleme aldığı eserler sayesinde Türk tarihçiliği önemli bir aşama kaydetmiş, pek çoğu alanında ilk olan İlmiye, Devlet Teşkilatı, Osmanlı erken dönem tarihi gibi konularda yazdığı eserler pek çok tarihçiye de ilham kaynağı ve temel başvuru eserleri olmuştu.

[email protected]

  • ismail hakkı uzunçarşılı
  • tarihçi
  • haşim şahin