İngiltere, Chagos'u Çin'e mi kaybediyor?
ABONE OL

Ömer Ekrem Keçeci/ Yazar

Hint Okyanusu'nda bulunan ve Napolyon Savaşları'nın hitama ermesinin akabinde 1814 Paris Antlaşması ile İngilizlerin eline geçen Chagos Adaları, son dönemde dünya gündemine giren enteresan hadiselerden birinin konusunu teşkil ediyor.

Chagos meselesinin kısa geçmişi

İngiliz sömürgesi olmaktan kurtulan Mauritius ülkesi, Afrika ülkelerinin desteği ve uluslararası toplumdan da sempati arayışıyla kendisinden ayrı tutulan Chagos'un peşine düşüp konuyu BM gündemine taşımıştı. 2017'de BM Genel Kurulu, aynı anda ABD, İngiltere ve İsrail'in aleyhteki oylarına rağmen meseleyi Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) taşıma kararı aldı. Mahkeme 25 Şubat 2019'da görüşünü açıklayıp, 1960'larda de-kolonizasyon sürecini İngiltere'nin gerektiği gibi gerçekleştirmediğine, Mauritius o sırada sömürge olduğundan liderlerinin özgürce karar alamadığına, ülkenin toprak bütünlüğüne saygı duyulması gerektiğine ve Birleşik Krallık'ın kontrolünü sonlandırıp Mauritius'un de-kolonizasyon sürecini tamamlamasına izin vermesi gerektiğine hükmetti. Kararı müteakiben BM Genel Kurulu da Mayıs ayında İngiltere'nin 6 ay içerisinde Chagos'u terk etmesi kararı aldı. Tüm BM üyelerini ve diğer uluslararası organizasyonları da adaların tamamen Mauritius'a aidiyetini tanımaya davet etti. İngiliz Profesör James Ker-Lindsay'in de dediği gibi karar, İngiltere için devasa bir yenilgi anlamına geliyordu.

Amerika ve bir senatörün tepkisi

Tabii İngilizler karara itiraz ettiler ve iki bağımsız ülke arasındaki meseleye BM'nin böyle müdahalesinin tehlikeli bir emsal teşkil ettiğini savunarak Chagos'u terk etmediler. Buradaki asıl mesele ise ABD'nin itirazıydı. Chagos Adaları'ndan birisi Diego Garcia olup burada Amerika'nın tüm dünya üzerindeki en önemli üslerinden birisi bulunuyor. Bu üs, Afganistan'dan Ortadoğu'ya ABD'nin birçok operasyonunda kritik rol oynadı. Senatör John Kennedy ayrıca, "denizaltılarımızı ordumuzun yeniden doldurabildiği dünya üzerinde birkaç yerden biri burası" bilgisi verip, "tüm dünyada görevler yerine getirirken kullandığımız uzun menzilli bombaları barındırıyor" diye ilavede de bulunuyor. John Kennedy'ye göre üs, "aşırı derecede önemli." Çin de üssün ehemmiyetinin gayet farkında olup, Kennedy'nin ifadesiyle "dünyanın en önemli yerlerinden birisi" olan o coğrafyada askeri ve ticari hedefler güderek ilgili tüm deniz topraklarına egemen olmak istiyor. Senatör, Çin'in casusluk yapmak için üssün civarına devamlı gemiler yolladığını, her gün üssü gözetmek için çok çalışmak zorunda kaldıklarını ifade ediyor.

Kennedy, BM ve UAD'nin kararları için, "Bunlar Birleşik Krallık'ı fırçaladılar... Birleşik Krallık'ın kötü olduğunu ve İngiltere'de yaşayan insanların da kötü insanlar olduğunu söylediler... Birleşik Krallık'a, 'Siz kötü insanlarsınız Chagos'u geri verin' diyorlar. Ama 'özgür olsun' demiyorlar, 'Mauritius'a geri verin' diyorlar" cümleleri ile tepki gösterdi.

Öte yandan Kennedy, Çin'in bu gelişmelerden çok memnun olduğunu ifade etti. Adalardan üssün bulunduğu ve en önemlisi addedilen Diego Garcia İngiliz hükümetinin açıklamasına göre 99 yıllığına İngilizlerde kalacak ve Amerikan üssü böylece bulunmaya devam edecek. Fakat Kennedy, bu gerçekleşirken Mauritius'a ödeme yapmak zorunda olduklarının da hayıflanarak altını çizdi. Dahası eskiden İngiliz ve Amerikalılar ada ile çevresinin güvenliğinden sorumlu iken, anlaşma hayata geçerse bu sorumluluk artık Mauritius'a ait olacak. Kennedy ve onun gibilerse bundan ciddi endişe duyuyor. Ona göre Çin Devlet Başkanı Xi Jinping bu durumdan "yumuşak çamurdaki yer sincabı kadar mutlu" ve zaten nüfuz kazanmakta olduğu Mauritius ile ticaret yapar yapmaz ülkenin güvenliğini de hackleyecek.

Avam ve Lordlar Kamarasındaki tartışmalar

Avam Kamarası'nın 2 Aralık'taki bir celsesi direkt Chagos Adaları üzerineydi. Burada Silahlı Kuvvetler Bakanı Luke Pollard da Diego Garcia'nın "hem bölge hem de uluslararası güvenlik için son derece önemli rol oynadığını" ifade ederek Mauritius'la müzakerelerinde ana hedeflerinin buradaki İngiliz-Amerikan üssünü korumak olduğunu açıkladı. Ayrıca adada yabancı güvenlik kuvvetlerinin varlığını engelleyecek düzenlemeler de bulunacağını belirtti. En çok üstünde durduğu şeyse, bu anlaşma sayesinde Diego Garcia'nın 50 seneden beri ilk defa legal güvence kazanmış olacağı argümanıydı.

Muhalefetse anlaşma için Trump'ın Dışişleri Bakanı adayı Marco Rubio'nun, "Komünist Çin'e donanma destek kabiliyetimize dair kıymetli istihbarat kazanma fırsatı sağlayacak" tenkidini dillendirdi. Ayrıca "yıllardan beri karşılaştığımız en büyük askeri meydan okuma zamanında kesinlikle en büyük önceliğimiz olası en kuvvetli ABD-İngiltere ilişkilerini temindir" düşüncesini ileri sürüp, Trump gelmeden alelacele adım atmaya çalışmanın da ilişkileri zedeleyebilecek bir saygısızlık olduğunu ifade ettiler.

Pollard'ın buradaki cevabı enteresan. Zira o, Rubio ve ondan nakille muhalif Tory vekili James Cartlidge'in Çin'le alakalı tenkit ve endişelerine dair hiçbir şey söylemedi. Onun yerine Mauritius ile müzakeleri başlatanların Tory'ler olduğunu hatırlatmakla iktifa etti. Diğer taraftan Biden hükümeti desteklediği için ABD'yle ilişkiler adına olumsuzluk bulunmadığını savundu. Çin'i önleyecek bir adım atılıp atılmayacağına dair başka bir vekilin sualine ise, geride de zikrettiği, diğer bir yabancı devletin güvenlik güçlerinin adaya konuşlanmasını önleyecek düzenlemeler yapılacağı cevabını verdi. Fakat meselenin sadece Çin'e ait askeri üs kurulması olmayıp özellikle casusluk faaliyetiyle alakalı bir yanı da bulunduğu aşikâr. Sadece medyayı değil, parlamento tutanaklarını da incelediğimizde Labour hükümetinin bu noktada tatmin edici bir güvence sağlayamadığı belirtilebilir.

Nitekim muhalefetten Nigel Farage de özetle; 99 yıl iyi gibi görünse de Hong Kong konusunda da Çin'le yarım asırlık anlaşma yapıldığını fakat Çin'in süre dolmadan çok daha önce anlaşmayı çiğneyip Hong Kong'da istediği adımları atarak baskı uygulayabildiği üstünlüğe gelmesine dikkat çekmişti. Farage 3 Ekim'de Chagos'un resmen Mauritius'a teslim edileceği açıklandığından beri İngiltere içinde en yoğun muhalefet edenlerden birisi.

Avam'daki tartışmada Pollard'ın tam cevap vermediği şayan-ı dikkat diğer bir nokta da, şayet Mauritius daha fazla para isterse bunu ödemek zorunda kalınıp kalınmayacağıydı. Pollard ilk seferde cevap vermedi. Bir başka milletvekili sualin peşini bırakmayıp tekrar sordu. Pollard o zaman, yaptıkları anlaşmanın iyi bir anlaşma olduğuna inandığını söyledi. Bunun da tatmin edici bir cevap olmadığı aşikâr.

5 Aralık'ta Lordlar Kamarası'nın gündem başlığı da Chagos Adaları'ydı. Hükümet adına konuşan Barones Chapman da Pollard gibi Diego Garcia'nın hukuki güvence altına alınmasını öne çıkardı.

Oturumda ilgiyi mucip bir bilgiyi Lord Howell of Guildford şu ifadeyle paylaştı: "Çinli yetkililer ve diplomatlarla gayri resmi temaslarımda, bütün bu meseleye, özellikle de Mauritius'un pozisyonuyla alâkalı kısma, duyduklarını düşündükleri her bir kelimeyi yazacak derecede devasa bir alaka gösterdiklerini gördüm." Konuşmasının neticesinde vardığı hükmü ise şöyle ifade etti: "Bu, görebiliyoruz ki, Çin'in Commonwealth ülkelerini yutmaya dönük uzun süreli stratejisinin bir parçası."

Çin-Mauritius ilişkisinin önemi

Çin ve Mauritius ilişkileri konusunda Labour tarafının hep, Mauritius'un Çin'in kuşak ve yol projesine iştirak etmemiş az sayıdaki Afrika ülkelerinden biri olmasına atıf yaptığı görülüyor. Ayrıca Çin'in rakibi Hindistan'la yakın ilişkileri olduğuna da dikkat çekiyorlar.

Fakat Çin'in serbest ticaret antlaşması imzaladığı ilk Afrika ülkesi de Mauritius. 2019 sonlarında yapılan antlaşma 2021'de yürürlüğe girmişti. World Economic Forum 2021'de meseleye dair hususi analiz yayınlayıp bunun yakından takip edilmesi çağrısı yapmıştı. Analizde, AB'nin Çin'le serbest ticaret antlaşması yapmaktan kaçınması karşısında Çin'in evvela Yeni Zelanda, sonra İzlanda ve şimdi de Mauritius'la "önce küçük devletle ticaret" politikası izlediği, bu sayede hem bölgesel ticaret kurallarında tecrübe hem de adım adım etkili bir ticari ortak namı kazandığı belirtildi. Ayrıca Mauritius'un Afrika'da yatırım antreposu olarak zaten önemli bir rol oynadığı, bunun kıtanın geri kalanları adına Çin'le Mauritius ilişkilerini daha da kıymetli hale getirdiği, Çin dijital para birimi planları geliştirirken Mauritius'un nihayetinde bu alanda Afrika'ya liderlik edebileceği kaydedildi. Dolayısıyla Çin'in Mauritius için başka planları olduğu ve kazanç görerek onların da İngiliz ve Amerikalılardan ziyade Çin nüfuzuna girmesi ihtimalinden bahsedilebilir.

Kısacası anlaşma yürürlüğe girerse bölgenin uzun vadede İngiliz ve Amerikan cephesinden ayrılarak Çin cephesine dâhil olması ihtimali mevcut. Bu endişeden dolayı birçok reaksiyon yükseldi.

İngiltere'deki tepkiler

The Sun, "Zayıf Keir İngiliz toprağını teslim ediyor" serlevhalı haber hazırlayıp, "İngiltere'nin nüfuzunu zayıflatıyor" ve "utanç verici geri çekiliş güvenliğimizi baltalıyor" gibi görüşlere yer verdi. Telegraph, "Starmer'ın Chagos ihaneti affedilemez" dedi. Suella Braverman, "utanç verici" Chagos kararının Brexit'e de ihanet edileceğine işaret ettiğini söyledi.

Margaret Thatcher Merkezi direktörü Nile Gardiner, ki Thatcher'ın yanında çalışmış birisidir, "Chagos antlaşması Starmer hükümetinin tamamen Çin'e teslim olmasıdır" ifadesini kullandı. Tory Partisi'nin önde gelenlerinden Priti Patel Daily Mail'deki yazısında, Çin'in neticede askeri bir tutunma noktasına erişeceğini yazdı. Tory'lerin eski başbakanı Boris Johnson ise "kendi ayağımıza sıkıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

Johnson'ın şu cümlesi de enteresandır: "Karar, açıkça emperyal Britanya'nın tarihî mirasından nefret eden, sömürge geçmişimiz olduğu fikrinden nefret eden ve kendi ayağımıza sıkmak, yüzümüzden rahatsız olup burnumuzu kesmek ve diğer anlamsız kendini doğramak fiilleri mânâsına gelse bile geçmişin kalıntılarını yok etmek için kesinlikle her şeyi yapmak isteyen insanlarca alındı."

Meselenin Labour için böyle ideolojik bir boyutu var mı tartışılır. Neticede Chagos'un teslim edilmesi müzakereleri bu şekilde neticelendirmeseler de Tory'ler tarafından başlatılmıştı. Dolayısıyla meseleyi, başka bir yazı ve hatta belki bir mütevazı hacimli kitap çapında malzemesi bulunan Çin'in İngiltere ve İngiliz siyasetindeki nüfuzu üzerinden okumak daha isabetli olabilir. Ancak konunun ciddi kutuplaşma ve köklü ayrışma sebebi olabilecek bir potansiyel taşıdığı ortada. Üstelik bu ciddi tersleşme sadece ülke içinde değil, belli derecede Amerikan-İngiliz ilişkileri için de vaki olabilir. Eğer ki Trump anlaşmanın yürürlüğe girmesini önleyemezse, direkt bir askeri işgal değilse bile, uzun vadede bölgenin Çin için hatırı sayılır bir kazanım olması da gayet muhtemel.

Şu da bir gerçek ki, Diego Garcia'dan yürüttüğü operasyonlarla Amerika dünya barışına değil dünyadaki kaosa katkıda bulunmuştur. Tâ Hint Okyanusu'nda bulunup Afganistan gibi yerlere operasyon yapılan bir üssü dünyanın diğer ucundaki memleketlerin kendi güvenliklerini koruma bahanesiyle izaha çalışmalarının akıl ve vicdan sahiplerince pek de bir karşılığı yoktur. Zira söylemleri adeta "egemenliğine boyun eğmeyen her yeri güvenliğine tehdit görmek" mânâsına çıkmaktadır. Binaenaleyh bunu Amerika'nın güvenlikten çok egemenlik meselesi olarak gördüğünü söylemek daha yerinde olacaktır.

  • Ömer Ekrem Keçeci
  • açık görüş
  • Chagos