İnsan, toprak, zaman üçlüsü ve din
ABONE OL

Türkçeye 1960’lı yıllarda çevrilen kitaplarıyla tanınan Malik Bin Nebi, 20. yüzyılda yetişmiş önemli Müslüman mütefekkirler arasındadır. Cezayir’in Fransız sömürgesi olduğu bir dönemde doğup büyümesi, sömürgeciliğe karşı fikri çözümleme ve mücadeleleri ile 1963’te Cezayir’in bağımsızlığını kazanmasının ardından ülkesine dönerek verdiği eğitim çabasıyla tanınan Malik Bin Nebi’nin bütün hayatı boyunca sızısını çektiği en önemli konunun Müslüman toplumların modern dünyada içinde bulunduğu sorunlar ve bu sorunlara yönelik çözüm yolları olduğu söylenebilir.

Malik Bin Nebi, her toplumun probleminin içinde bulunulan medeniyetin problemi olduğuna dikkat çeker; ona göre, Müslüman toplumlar kendi hastalıklarına deva bulma amacıyla Batı medeniyetinin eczanesine girmiş, bu eczaneden edindikleri çeşitli haplar aracılığıyla kendi hastalıklarını iyileştirmeye çalışmıştır. Kimi zaman okuma yazma problemlerine, kimi zaman emperyalizme karşı direnç verici haplara, kimi zaman da fakirliği yenecek reçetelere Batı eczanesinden bir karşılık arayan Müslümanların kendi hastalıklarını doğru teşhis etmedikleri için edindikleri bu ilaçlar da dertlerinin artmasından başka bir sonuç üretmemiştir.

‘Meta-teorileştirme’

1940’lı yıllardan 1973’teki ölümüne dek çok sayıda kitap ve makale yazarak tarih felsefesi, sosyoloji, sosyal ve tarihsel değişim, kültür ve medeniyet sorunlarına kafa yoran Malik Bin Nebi’nin düşüncelerinin ana konusunu genel olarak medeniyet araştırması ve İslam medeniyetinin mevcut durumunun nasıl iyileştirilebileceği sorusu oluşturur.

Malik Bin Nebi’nin mücadelesi ve eserlerinde onun medeniyet teorisinin tuttuğu merkezi yeri sosyolojik bir bakışla ele alıp kavramaya uğraşan Bedran Bin Lahsen, George Ritzer’in ‘meta-teorileştirme’ yaklaşımını yöntem olarak kullanarak medeniyet kavramının Batı’da ve İslam dünyasındaki farklı kullanımlarını irdeliyor. Lahsen’e göre, medeniyet kavramının yöresel veya bölgesel bakış açılarıyla değil, evrensel ve bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması gereklidir.

Malik Bin Nebi’nin medeniyet hakkındaki düşüncesinin düzenli bir bütünlük halinde olduğunu kaydeden Lahsen, onun medeniyet anlayışının nasıl formüle ettiğini, bu anlayışı geliştirirken etkide bulunan faktörleri ele alıyor. Özellikle sömürgeden kurtuluş ve bağımsızlaşma sürecinde yaşamış olan düşünürün olaylar ve şartlar karşısındaki tutumunu tespit ederek Malik Bin Nebi’nin medeniyet teorisini oluşturan sürecin bir analizini deniyor. Lahsen, onun medeniyetini şöyle tanımladığına dikkat çekiyor: “Verili bir topluma, her bir üyesine, çocukluktan ahirete geçişine kadar varoluşunun her aşamasında, bir aşamadan diğerine gelişerek geçmesi için gerekli tüm sosyal yardımları verme imkanı sunan maddi ve manevi şartların toplamı.” Kendisinden yaklaşık 600 yüzyıl önce Kuzey Afrika’da yaşamış İbn Haldun’un yaklaşımlarını hatırlatacak şekilde medeniyeti “insan, toprak ve zaman” üçlüsüne ‘din’in, bu üçlünün birbirine tam uyum sağlaması ve yeni bir sentez oluşturulabilmesi için katılımı olarak addeden Malik Bin Nebi’nin düşünce dünyası hakkında yapılmış ilk ve özgün bir çalışma olması hasebiyle de Lahsen’in kitabı ayrı bir değer kazanıyor.

Modern Alman politik düşüncesinin doğuşu

Modern Alman politik düşüncesinin kökenlerini 1790’larda arayan Frederick C. Beiser, 1790 ila 1800 yılları arasındaki 10 yıl zarfında Fransız Devrimi karşısında oluşan tepkiler sonucu Almanya’da üç karşıt politik geleneğin ortaya çıktığını belirtiyor: Liberalizm, muhafazakârlık ve romantizm. Bu geleneklerin her birinin, modern Alman politik düşüncesinin 19. ve 20. yüzyıllardaki gelişiminde merkezi bir rol oynadığını belirten Beiser, 1790’ların belli başlı politik düşünür ve hareketlerinin bir incelemesini sunarak bu merkezî figürleri ve onların politika teorilerinin kökenini, Fransız Devrimi karşısındaki tepkilerini ve genel itibariyle savundukları düşüncelerde politikanın önemini tartışıyor. Aydınlanma, Devrim ve Romantizm, Frederick C. Beiser, çev. Aslı Önal, Ayrıntı, 2018

Suud Selefiliği’nin fikri temellerine bakış

Modern zamanlarda El Kaide, DAEŞ vb. terör örgütleri ile birlikte sık sık anılan Selefiliğin İslâm düşünce tarihinin önemli hareketlerinden biri olduğuna dikkat çeken Mazhar Tunç, tarihi kökenleri değişmemekle beraber günümüzde Selefiyye içerisinde siyasi, fikri veya ideolojik yönü ön plana çıkan farklı yönelişlerinin mevcut olduğunu kaydediyor. Ancak çıkışı itibariyle Ehl-i Hadîs geleneğine dayanan Selefiyye’nin Hadis ve Sünnete verdiği önem geçmişte olduğu gibi bugün de devam etmektedir. Kitabında Selefilik denince akla ilk gelen ülke olan Suudi Arabistan’ın kurucu mezhebi olan Vehhabilik ile devletin adeta resmî ideolojisi durumundaki Selefiyye ve onun Sünnet ve Hadis anlayışı inceleyen Tunç’un eseri Türkiye’deki kültür kamuyonun hakkında çok az şey bildiği bir anlayışı tanımak için birebir. Suud Selefiliği, Mazhar Tunç, İz, 2018

@uzakkoku