İnsansızlığa direnç örneği
ABONE OL

Karantina Sohbetleri benim için hem verili şartlardan beslenen hem de onları tek tek zorlayan yeni bir çabanın ürünü oldu. Karantina süreçlerinin başlangıç etaplarında küresel ölçekte hemen her tarafta yayılan korkunun kimi ne yönde etkilediğini tahmin etmek güç olsa da yakın çevremdeki insanlar için durumun her geçen gün vahametini artıran yeni bir kaosun habercisi olduğunu söylemek zor değildi. Karantina günlerinin daha başında bizi kuşatabileceklerin neler olabileceğini tahmin etmekte zorlanmamıştım. Sanırım en çok hissedilecek olanı bizi karşılaması muhtemel "insansızlık" karşısında neler yapılabileceğiydi. Herkes gibi beni de yoran bir soru olarak öne çıkan bu korku kayıtsız kalınarak aşılacak gibi değildi. İnsansızlık, sohbet sıcaklığının kaybı, zoraki mesafe, evlere kapanma, tecrit vs. bütün bunlar başka diğer zamanlarda ancak korkutucu bir kabus olarak üzerinde düşünülebilecek şeylerken şimdi tam da içindeydik ve açıkçası işin şakası da yoktu.

Kaçacak mıyız?

Kaos olsaydı da olmasaydı da zaten kendi entelektüel ilgilerimizi devam ettirmek durumundaydık. Bütün bunların sürmesi için de insan insanlığı, dostluğu, muhabbeti, bereketli muhitler oluşturmayı ve müzakere konularını çeşitlendirmeği öncelemek şarttı. Anlaşılan o ki yeni durum ne denli ucube olursa olsun sonuçta o da beklenen olağanlığa kısa sürede erişecek ve böylece benim yukarıda sıraladığım pek çok güzel şeyden bir şekilde uzaklaşacaktık. Buna müdahale edilebilir miydi? İşte benim de dostlarımın da sanırım evvel emirde dert edindikleri şey buydu: Süreç bizi yutuyordu, yutacaktı. Ne yapılabilirdi? Abartısız olan biten belliydi? Kaçacak mıydık, kovalayacak mıydık?

İnsan böylesi durumlarda yine doğaçlama yol ve yöntemlere bel bağlıyordu. Sosyal medya çığırtkanlıkların yarıştığı geniş bir mecra olarak bizi korkutmaya hâlâ devam ediyordu. Gelişmeleri hafife alanlarla büyütenler arasındaki simetrik ortaklık sonuçta olup bitenleri anlamaya çalışanlar için gerçek bir kâbusa dönüşmek üzereydi. Dijitalleşme, varlığından sürekli kaygı duyulan hegamonyatik bir araçtı amenna, ama işte herkes gibi ben de yeni iletişim kanallarının fırsat ve imkânlarına çoktan razı olmuştum.

Hikâyeler uzar gider. Aslında fikir, birkaç arkadaş arasında biraz eskilere giden ıstıraplı müzakerelerden beslense de yaşanılan fiilî süreç bunun tuzu biberi oldu. Buna, giderek dağılan ve ciddi hiçbir konuda yan yana gelme potansiyeli kalmayan bir buluşma ihtiyacını meşru ve makul bir çerçevede yeniden kurmaya yönelik bir niyetin tezahürü diyebiliriz. Gündelik tartışmaların, polemik ve gerilimlerin tükettiği verimliliği bir şekilde yeniden harekete geçirmeyi önceleyen niyetler bileşkesi belki de. Ama takdir etmek gerekir ki belirgin bir ajandası, stratejisi ve hesabı da yok. Bir araya gelmekten başka çaresi olmayanların kısmen üst konular sayılabilecek derin ve entelektüel çerçevelere suhuletle erişme isteği de diyebiliriz buna. Arkadaşları bilmem ama bunu en azından beni bağlayan ve yansıtan bir niyet olarak dile getirebilirim. Sanırım 2020'de Mart ayının sonlarıydı ve beni hiçbir şekilde ortada bırakmayacağına kanaat getirebileceğim bir düzine arkadaşı tek tek arayarak bu bağlamı kendi lehimize nasıl çevirebileceğimiz konusunda onlarla istişarelerde bulunmuştum. Belli ki onlar da mevcut gidişatı soğukkanlılıkla anlamaya çalışıyor, bu gibi durumlarda neler yapılabileceğine dair seri ve kalıcı adımlar atılması hususunda benimle hemfikir görünüyorlardı.

Hapis miydik?

Herkes gibi ben de bir sohbet grubu oluşturulmasının gerekliliğine artık fazlasıyla kani olmuştum ve daha ilk günlerden itibaren ne yapılması gerektiğini birlikte müzakere ettiğimiz arkadaşlarla bizden alınıp götürülebileceğini tahmin edebildiğimiz insani sıcaklıkların hiç değilse bir kısmını ne yapıp edip geri alma düşüncesiyle "vira bismillah" demiştik. Sohbetsiz, muhabbetsiz, canlılığımızı koruyacak bir söz akışı olmadan yaşayabilir miydik? Hapis miydik? Hayır! Peki neydik, neredeydik? Karantinadaydık ve onun varlığına eldivenle, maskeyle, kolonyayla, mesafeyle alışmaya çoktan başlamışken bile bizim bir şekilde zihinsel dünyamızı bu ne idüğü belirsiz atmosfere teslim etmemenin yolunu bulmalıydık. Bir iklim yaratabilirdik mesela. Tamam, bu kesinlikle sanal olacaktı ama olsun, sonuçta göze, sese ve kulağa, teamül ve temayüllere arkasını dönmeyen bir akışkanlık burada da pekâlâ kurulabilirdi. Biz bu niyetlerle yola revan olduk.

Nihayet 1 Nisan 2020'de kendine özgü bir dil etrafında buluşacak bir topluluğa zihnimde olup biten her şeyi planlamış olarak "merhaba" demek üzere Karantina Sohbetleri'ne girmiş olduk. Başlangıçta 10'arlı 20'şerli katılımlarla büyüyen grup oldukça kısa bir sürede hacmini genişletmiş olarak önümüzdeki ekrana sığamaz hâle gelmeye başladı. Artık hemen her yayın için onlarca ekran sayfasıyla ilerlemek ve dahası bütün bu yekûnü orada tutabilmek için emek sarf etmek gerekecekti.

Demirbaş gündem ve ötesi

Grup 300 kişiyi bulmakta gecikmedi. Aralarında yazarlar, akademisyenler, düşünce insanları, sanatkârlar ve memleket meselelerine kafa yoran tanıdık arkadaşlardan oluşan muhit zamanla aramıza davet edilen yeni isimlerin de katılımıyla oldukça çeşitlilik arz eden özgün bir yapıya evirilmekte gecikmedi. Grubun ve etkinliğin adı kendiliğinden oluşan bir başlıkla belirlendi. "Karantina Sohbetleri" adı, buluşma grubumuzu yansıtan bir terkip oldu. Başlangıçta belirlenen ana formatta ciddi bir değişiklik yapılmasına hiçbir şekilde ihtiyaç duyulmadı. Moderatör önceden belirlediği konuğa yarım saatle 45 dakika arasında değişebilen kesintisiz konuşabilme ve sunum yapma imkânı veriyor, ardından da tüm katılımcıların soru ve katkılarıyla ilerleyen upuzun bir sohbet yaşanıyordu. Davetliler çağrılırken onların Türkiye'nin demirbaş gündemlerinden uzak olmamalarına dikkat edildiği gibi, dinleyicilerle kuracakları iletişimde de olabildiğince besleyici ve geliştirici olmasına dikkat ediliyordu. Sohbetler, pandemi sürecinin görece bittiğinin müjdelendiği tarih itibariyle 6 Mayıs 2022'de 132. programla birlikte nihayete ermiş oldu. Karantina Sohbetleri'nde pek çok konuya yer verildi, pek çok konuk ağırlandı. Konular kadar konuklar da önemli oldu. Takipçilerin ortak özelliği, onlardan her birinin diğerinin nazını çekecek ölçüde hepimizi kuşatan kaygıları takip etmede, bunları aşma çabasında ve kavramada bir ortak emeğe açık olmaları şeklinde ifade edilebilir. Grup çeşitliliği, aranan ve ısrarla üzerinde durulan bir ölçüt olmamakla birlikte durumun bu yönde tecelli etmesi de açıkçası hoşumuza giden bir gelişme olarak hikayemizde yer aldı.

Eksikleri telafi etmek, zayıf alanları keşfetmek, yeni ve yaratıcı bir ses üretenlere kulak vermek başından itibaren grup dinamizminin hiçbir şekilde aşağı düşürmediği birer zorunluluk maddesi oldu. Derdimiz sadece bilmekle, öğrenmekle sınırlı değildi. Esas derdimiz pandemi sürecinin bizi taşımaya azmettiği yılgınlığa karşı direnmek ve yarım kalmış, eksik bırakılmış konularımızı yetkin bir duyarlılıkla ve tabii ki soğukkanlılıkla ele almanın bir yolunu bulmaktı.

Karantina Sohbetleri bu ortamda kendi kendini inşa eden bir arayışın esaslı bir parçası olarak ortaya çıktı ve gelişme çizgisini de bu zorunlu ve emsalsiz hava içinde şekillendirdi. Nihayetinde 300'ü aşkın katılımcının ortaya koyduğu bireysel çeşitlilikle, bileşenleri arasında moderatörün, misafir konuşmacıların ve geniş dinleyici topluluklarının yer aldığı bir platformda ortak dostlukların besleyici ve güçlendirici etkisine bağlı olarak ortaya hoş ve verimli sohbet fasılları çıkardı.

Üzerinde yeterince durulmamış konuları yeniden ele almanın kuşkusuz bereketli tarafları da var. Pandeminin insanın her tarafına işleyen maddi ve manevi baskısının dünyamızı rehin almasına izin vermek istemedik. Bu nedenle hem ağır hem de üst sayılabilecek konular etrafında yoğunlaşırken bir yandan içinden geçtiğimiz süreçlerin korku ve panikle eşleşen bozgunculuğuna prim vermezken bir yandan da hazır kendi içimize çekilmişken buradan sağlıklı ve sarahatli bir öğrenmenin yollarını keşfe çıkmış olacaktık.

Kuşkusuz bu arada içinden geçtiğimiz süreç yeni ve farklı öğrenme stillerini, özgün sosyalleşme etaplarını gündeme getiriyor. Yeni ve kullanışlı araçların dünyasında söz konusu mecralar sadece buluşma ve görüşmelerle sınırlı olmaksızın gerçekçi müzakere ve tartışmalar için de vazgeçilmez birtakım olanaklar üretiyor. Riskler yok mudur, kesin vardır ama aksi durumda bu günleri ağlak bir dille, hüzünlü bir edebiyatla, birbirini ciddiye almayan bir içe kapanmayla pekâlâ tüketiyor olabilirdik Biz kendimiz için olası en güzel paylaşım imkânını bulmuş durumdayız. Bunu kaybetmek istemeyiz.

@darulmedya