Ýsrail'in demilitarizasyon çabalarý ve Doðu Akdeniz, Orta Doðu denklemi
ABONE OL

Prof. Dr. Adem Polat/ Ankara Hacý Bayram Veli Üniversitesi

7 Ekim 2023 Aksa Tufaný Operasyonu ile baþlayan Hamas-Ýsrail Savaþý bir yýlýný tamamlarken Ýsrail'in sivilleri katlederek uyguladýðý askeri politikalarýn Orta Doðu'yu terörize etmesi ve istikrarsýzlýða sürüklemesi, Arap dünyasý, Orta Doðu ve Türkiye için yeni bir merhaleye geçmiþtir. Artýk, Ýsrail rejiminin sýnýrlarýný demilitarize etmek (askersizleþtirmek) olarak sunduðu stratejinin Müslümanlara karþý topyekûn bir sivil katliama dönüþtüðü gerçeði, Ýsrail'in kuruluþundan bu yana diplomasinin sýnýrlarýný defaten aþan askeri çabalarýnýn Batý bloku için de ne denli tehlikeli bir boyuta geldiðini göstermiþtir. Fakat bu son Hamas-Ýsrail Savaþý, Ýsrail rejiminin meseleyi bölgesel bir çatýþma zemininden ýsrarla çýkararak büyük fay hatlarýna taþýma gayretinin sonuçlarý üzerine düþünmemizi gerektiriyor.

Bu ezeli ve eskatolojik çatýþmanýn yarým asýr öncesine gidersek Ýsrail-Arap savaþlarýnýn üçüncüsü ve en yýkýcýsý olan 1967 Altý Gün Savaþlarý'nda Mýsýr'ýn monarþiden sonraki ikinci cumhurbaþkaný ve lideri Cemal Abdünnâsýr'ýn Pan Arabizm çabalarýyla Ýsrail rejimine karþý giriþtiði siyasi mücadelenin askeri safhasýnýn Ürdün ve Suriye'yi de kapsayacak þekilde bir baþarýsýzlýkla sonuçlandýðýný görürüz.

Filistin düðümü

1950 ve 1960'lý yýllar dolayýmýndaki bölgeye yönelik Sovyet nüfuzu, Soðuk Savaþ sürecindeki Orta Doðu denkleminde Sovyet destekli askeri donaným ve lojistik, bir yerden sonra týpký günümüzde olduðu gibi Filistin meselesi üzerinde düðümlenerek bölgesel çatýþmanýn fitilini ateþlemiþti. Nâsýr'ýn Sovyet destekli Filistin hamiliði, ABD ve Ýngiltere destekli Siyonizm karþýsýnda yenilirken; Ýsrail'in bölgesel imajý ve askeri varlýðý, baþka bir deyiþle ABD güdümlü yaratýlan güç dengesi, artýk Arap liginin Filistin Meselesi'ne yönelik tutumunu domine etmiþ, tepkileri ise Ýntifada süreçleri de dâhil diplomatik karþýlýk ve yaptýrýmlardan öteye taþýmamýþtýr.

Pan Arabizmin Nâsýr'la beraber bu denli baþarýsýz oluþu, bahsi geçen yýllardan bugünlere Ýsrail rejiminin ABD destekli korunaklý imajýna iliþkin efsaneleri çoðaltýrken Filistin'in mazlum halkýna iliþkin aksiyon içermeyen hal tarzýný tüm Orta Doðu'nun tarihsel belleðine yerleþtirmiþtir. Irak-Ýran Savaþý, Körfez Savaþý veya Arap baharý, Libya-Suriye-Yemen iç savaþý gibi pek çok siyasi ve askeri hadiseyi yaþayan bölge, tüm Orta Doðu genelinde rejim tartýþmalarýndan askeri darbelere ve büyük ekonomik buhranlara kadar Ýsrail rejiminin sessiz ve tehlikeli duruþuna kayýtsýz kalmýþtýr.

Bu baðlamda bugün, Ýsrail'in iþgal ettiði Filistin topraklarýný demilitarize etmesi, bölgesel anlamda bir Hamas-Ýsrail çatýþmasý gibi görülse de, Uluslararasý Adalet Divaný'nýn 19 Temmuz 2024 tarihli istiþari görüþüyle ve uluslararasý toplumun nezdinde, Ýsrail'in Filistin topraklarýndaki iþgalci/hukuka aykýrý varlýðý resmiyet kazanmýþtýr. Özellikle 7 Ekim sürecinden bu yana 40 bini geçen ölü ve 100 bini bulan yaralý Filistinli ile savaþ suçlusu Ýsrail'in, Hamas'ýn siyasi büro þefi Ýsmail Haniye'yi 31 Temmuz'da Tahran'da þehit etmesinin ardýndan Lübnan sýnýrlarýna dayanmasý, söz konusu askeri eylemleri sýnýrlarýný korumak veya varlýðýný sürdürmek için yapmadýðýný ortaya koymuþtur. Bu eylemler, bölgeyi terörize etmeye uðraþan fundamentalist bir rejimin demilitarizasyon bahanesinin uzak projeksiyonlarý için bir alt yapý niteliðindedir.

Ýsrail'in askeri arýndýrma bahanesini ve dikkatini kuzeye yani Lübnan'nýn güneyine yöneltmesi, bölgeye iliþkin planlanan kara taarruzunun 27 Eylül Hasan Nasrallah suikasti ve Hizbullah'ýn üst düzey yöneticilerine yönelik yapýlan eylemin hemen arkasýndan yoðunlaþmasý, planlý bir iþgalin askersizleþtirilerek ilerlemesini kolaylaþtýracak alt yapýyý Ýsrail rejimine temin etme tehlikesi içerebilir. Ýsrail Baþbakan'ý Netanyahu'nun 'Tüm hedeflerimize ulaþana kadar savaþý sona erdirmeyeceðiz' açýklamasý, söz konusu siyasi suikastlerde ve Lübnan sýnýrýna yönelik iþgal giriþiminde çok net görülen bir tablo ortaya çýkarmýþtýr. Ýsrail'in sýnýrlar ötesi seçici hedeflere operasyon kalkýþmalarý, Orta Doðu ve Akdeniz ekseninde kendisine mukavemet gösterebilecek Lübnan ve Suriye gibi askeri varlýk ve teknolojisi rejime oranla zayýf devletlerin demilitarize edilerek bir ikmal ve tutunma koridoru açma gayesi taþýmaktadýr. Bu koridor, daha düne kadar Mýsýr, Gazze, Lübnan, Suriye ve Türkiye hattýnda bir otonom yapý deðilken bugün baþtan sona harap olmuþ bir Gazze söz konusu. 2006'daki 34 gün savaþý ile Lübnan'a aðýr hasar veren Ýsrail rejiminin bu kez bir kara taarruzuna cüret ediþi, bölgedeki Ýran ve vekilleri ile sürdürdüðü misilleme savaþýnýn yeni bir boyuta taþýndýðýný gösterdi. Dolayýsýyla Ýsrail'in Lübnan'ýn güneyinde Yarun, Marun El Ras ve Adaisseh'e yönelik kara harekâtýnýn nihai amacý, tarihsel emelleri arasýnda yer alan Litani Nehri'nin güney tarafýný -týpký Golan Tepeleri'nde olduðu gibi- toprak geniþletme stratejisinin devamýna eklemektir.

Elbette bu son iþgal planý, ikinci bir Gazze vakasýna dönüþme tehlikesi taþýmaktadýr. Bununla beraber Ýsrail'in kuzey ilerleyiþinde yeni bir haritaya iþaret etmektedir. Bu yeni harita Orta Doðu'nun ve Akdeniz'in yeni bir restorasyon sürecine girme tehlikesini bünyesinde barýndýrabilir. Bugün Ýsrail'in hava harekâtý konseptli saldýrýlarýna, Rusya destekli Ýran ve vekilleri füze konseptli misillemeler yoluyla karþýlýk vermektedir. Rejim, kademe kademe kuzeye ve Akdeniz'e yayýlma planýný somut sürdürmeye devam etmektedir.

Ýsrail'in sýnýrlarýna yönelik bir güvenlik politikasý olarak sunduðu demilitarizasyon çabasý, baþlangýçtan bugüne Filistin meselesini kriminalize ederek kurguladýðý büyük stratejinin bir parçasýdýr. Kuzeye ilerleme hedefi çok net anlaþýlan rejimin þimdilik Lübnan ve Suriye odaklý askeri eylemlerini daha büyük bölgesel çatýþmalardan uzak düþünmemek gerekir. Zira Doðu Akdeniz ve Orta Doðu'da enerji ve jeo-politik egemenlik baðlamýnda Türkiye ve Mýsýr'ýn vereceði reaksiyon sadece bölgede deðil; global ölçekte de yýkýcý sonuçlar doðurabilir.