Kantçı kozmopolitizmin antropolojik kökenleri
ABONE OL

Modern felsefenin başlangıcında Fransız filozof René Descartes'le başlayan rasyonalist geleneğin yer aldığını söylemek mutaddır. Descartes'ın rasyonalizmine dayanan Leibniz-Wolff'la temsil edilen rasyonalizm ile empirizmin zıtlığı Kant öncesi modern felsefenin temel karakteristiği sayılır bu anlayış çerçevesinde. Gerçi Kant da David Hume tarafından uyandırılmadan önce bu zıtlığın rasyonalist tarafında yer alır. Özet olarak söylemek gerekirse en nihayetinde rasyonalizm bilginin aklın genel ilkelerinden tümdengelimle üretildiğini varsayarken empirizm bunun tersine tümevarımla deney yoluyla bilginin üretildiğini savlar. Bu noktada Locke'un tabula rasa anlayışını dışa vuran "Daha önce duyularımda olmayan şey zihnimde de olamaz" deyişi ile Leibniz'in bu deyişi ironize ederek cevaplayan deyişi "Daha önce duyularımda olmayan şey zihnimde de olamaz, ama zihnin kendisinden başka" deyişi rasyonalizm ile empirizm arasındaki tartışma bağlamını özetler.

Dogmatik uyku

David Hume'un kendisini "dogmatik uykusundan uyandırdığını" kaydeden Kant, bilginin kaynağında aklın mı yoksa deneyin mi öncelikli sayılması gerektiği tartışmasını kaleme aldığı 'Eleştiri' ile bir çözüme ulaştırır. Kant'ın ürettiği çözüme göre bilgi bir yandan deney iledir, diğer yandan ise deneyi mümkün kılan a priori şartlarla. Kant'ın rasyonalizm-empirizm çekişmesine bulduğu eleştirel çözüm onu bir noktadan sonra empirizm ile rasyonalizm arasında bir kavşak noktası da kılar. Kant'ın ürettiği ve yankıları "Kopernik devrimi" kadar büyük olacak bu çözüm deneyi hem önceleyen hem de mümkün a priori şartlar, transandantal yapılardır. Bu yapıların araştırılması, onlara sınırlarının belirlenmesi işlemi ise eleştirinin görevidir. "Ne bilebilirim?" sorusuna bir cevaptır aynı zamanda bu sınırların belirlenmesi işlemi. Kant'ın bilme yetisi bakımından akla çizdiği sınır, fenomenler dünyasının, yani duyusallığımıza verili olan bir alanın anlayış yetimiz bakımından bilinebilir olduğunu garanti altına alırken aklın kendisinden türettiği idelerin hiçbir geçerli nesnellik iddiasının olamayacağı düşüncesini de doğurur. Aklın kendiliğinden ürettiği idelerin, bilginin sınırlarının ötesinde, iradenin belirlenmesi sorunuyla ilişkili bir geçerlilikleri vardır artık. Bu alan da elbette Kant için özgürlük ve ahlak yasasının alanıdır- yani pratik aklın alanı. Bu alanda cevaplanması gerekli soru da bellidir: "Ne yapmalıyım?" Kant'ın pratik aklın eleştirisini konu edinen ikinci eleştirisinin konu edindiği soru da budur esasen.

Bilmek ile istemek, zorunluluk ve özgürlük, teorik ve pratik arasındaki devasa boşluğa ise üçüncü eleştiri yerleşir; yani Yargıgücünün Eleştirisi. Bu alandaki boşluğu Kant estetik yargı ve teleolojik doğa tasarımıyla kapatmaya çalışır bu eleştiriyle. Bu eleştirinin cevap bulmaya çalıştığı soru da açıktır: "Ne umut edebilirim?"Kant'ın felsefenin genel gelişimine etkileri, bu üç soru çerçevesinde metafizik eleştirisinden dünya yurttaşlığı tasarımlarına birçok farklı alanda dallanıp budaklanır, yani bir yerde günümüzdeki birçok felsefe yapış tarzından ahlak, siyaset ve hukuk anlayışına sirayet etmiş anlayışlara kadar uzanır. Kant'ın düşüncelerinin Yeni Kantçılık çerçevesinde ele alınabilecek filozoflardan Wittgenstein'a, Martin Heidegger'den zihin felsefelerine birçok farklı düşünür üzerinde önemli etkileri bulunduğunu söyleyebiliriz.

İki yeni çeviri

2020'nin altıncı sayısını Immanuel Kant etrafında hazırlayan Pasajlar dergisi, Kant'ın metafizik eleştirisinden etik ve estetik anlayışlarına, tarih felsefesinden Kantçı kozmopolitizmin antropolojik kökenlerine, onun eğitim ile ilgili görüşlerinden ceza hukukuna dair onun görüşlerinden yapılabilecek çıkarımlara kadar birçok ilginç makaleye yer veriyor. Dergide ayrıca Kant'ın düşüncesinin önemli birçok açmazını izlememizi sağlayan ünlü "İnsan Sevgisi Sebebiyle Yalan Söylemenin Sözde Hakkı Üzerine" ile "Düşüncede Yönünü Bulmak Ne Demektir?" başlıklı iki Kant makalesinin çevirilerine de yer verilmiş. @uzakkoku

Immanuel Kant Pasajlar 6. Sayı 2020

Safevilerin en önemli şahı: Şah Abbas

Safevi hanedanlığına altın çağını yaşatan Şah Abbas'ın menkıbeleri bugün bile İran'da halk arasında anlatılır. Sholeh Quinn, Şah Abbas'ın iktidara geldiği şartları, iktidarını nasıl sağlamlaştırdığını, dahili ve harici düşmanlarıyla mücadelesini, Isfahan'ın Safevi İmparatorluğunun başkenti yapılma sürecini ve Şah Abbas döneminde İran'da meydana gelen bazı kültürel ve siyasal gelişmeleri kitabında özetliyor. Bu özet içerisinde Şah'ın Noktavi dervişleriyle ilişkileri, 12 imam Şiiliğinin İran'ın resmi mezhebi olarak kabulü gibi birçok ilginç detay da yer alıyor. Şah Abbas'ın en bilinen biyografisinin beş ciltlik olduğu düşünülürse zor bir işin altından kalkmışa benziyor yazar.

Şah Abbas, Sholeh Quinn, Zeliha Yılmazer, Vakıfbank Kültür, 2020

Eleştirel bir pop filozoftan ışıklar

Slavoj Zizek gibi ismi son dönemlerde entelektüel piyasanın Elvis Presley'leri arasında anılan biri Almanya'da yaşayan, Almanca yazan ama Güney Kore asıllı olan Byung-Chul Han. Kısa gazete yazılarından oluşan kitabında Han, kapitalizm ile ölüm dürtüsünün etkileşiminden dijital panoptikona, data madenciliklerinden nihilizme, mültecilik ve yabancı sorunlarına kadar birçok konuyu irdeliyor. Günümüz toplumlarını "gönüllü bir öz-sömürü toplumu" olarak suçlayan ve Korece'de felsefeye 'ışık bilimi' dendiğini zikreden Han günümüzdeki bazı önemli sorunlara ışık düşürmeye çalışıyor. Kitapta ayrıca Byung-Chul Han ile yapılmış iki de söyleşi yer alıyor.

Kapitalizm ve Ölüm Dürtüsü, Byung-Chul Han, İnka, 2020