Kaybedince makarnacı, kazanınca bilinçli seçmen
ABONE OL

Cumhurbaşkanlığı, parlamento, mahalli idareler ya da referandum fark etmeksizin halkın yüksek oranda sandığa gidip iradesini beyan etmesi demokrasinin tecellisi açısından önemli bir olgudur. Türkiye bu noktada dünyanın önde gelen demokrasilerinden biridir. Son yapılan yerel seçimde katılım oranı bir öncekine göre düşük kalsa da Avrupa ülkelerine kıyasla yüksektir. Bu noktada Türkiye örnek bir konumda bulunmaktadır.

MİLLİ İRADEYE SAYGI

31 Mart seçimleri sonuçları ile Adalet ve Kalkınma Partisi 22 yılın sonunda 18. sınavında yaklaşık yüzde ikilik bir farkla ikinci sırada yer almasına rağmen ortaya çıkan bu yeni durum büyük bir olgunluk ile karşılanmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan her seçim sonrasında olduğu gibi siyasi parti ayırımı yapmadan iradesini serbestçe sandığa yansıtan herkese teşekkür etmiştir. "Milletin muazzez iradesinin üstünde hiçbir güç tanımıyoruz" ifadesi halkın tercihine olan saygının en bariz göstergesi durumundadır. "Şimdiye kadar milletimizin takdirini baş tacı etmekten, tebrik etmekten, kabul etmekten, milletin iradesine boyun eğmekten geri durmadık. Bugün de milletimiz tarafından seçilen büyükşehir belediye başkanlarını, il, ilçe, belde belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini, il genel meclisi üyelerini, muhtarları ve azaları ayrı ayrı kutluyorum" sözleri de Cumhur'un Reisi olma vasfının bir tezahürüdür. Ak Parti hükümetinin, milletin oyuyla seçilmiş tüm yerel yöneticilere şehirlerin faydasına yapacakları işlerde destek vermeye devam edileceğini vurgulamıştır.

BU KEZ NEDENSE OY ÇALINDI İDDİASI YOK

Madalyonun diğer yüzü, yani muhalefet cenahındaki durum ise bambaşka... Kaybedilen her seçim sonrası seçmene hakarete varan ifadeler kullanan ya da oyların çalındığına dair söylemlerde bulunan kesimde şimdi tam tersi bir durum hakim. Yandaş kalemler tarafından Ak Parti'ye oy veren seçmenler "bidon kafalı", "göbeğini kaşıyan adam", "makarnacı" şeklinde aşağılanmaya çalışılırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında düzenlenen grup toplantılarında ise öğretmen, çitçi ve çeşitli meslek grupları alenen itham edilmişti. "Siz hala gidip AK Parti'ye oy verirseniz, benim iki elim yakanızda olacak", "Hala iktidarın peşinde giden öğretmen varsa, kimse kusura bakmasın, ben ona öğretmen demem. Öğretmen, iradesini pazarlayan kişi değildir" ifadeleri hafızalardaki yerini korumaktadır. Her seçim sonrası ortaya atılan "Suriyeliler -kanunsuz oy kullandı", "x plakalı araç oy taşıdı", "oylar çalındı", "elektrikler bilerek kesildi" ve benzeri söylemler son seçimin ardından bıçak gibi kesilmiştir. Batı ana akım medyasında da durum farklı değil. Geçmiş yıllarda seçim güvenirliliğini sorgulayıcı manşetler atan dış basın, bugün seçmenlerin Ak Parti iktidarına mesaj verdiği söylemini merkeze koyan haber ve paylaşımlar yapmaktadır. Evet bir mesaj verildiği doğru lakin seçmen bu mesajı her seçimde tüm partilere yönelik, ayrı başlıklar altında vermektedir.

BİTİŞ DEĞİL, DÖNÜM NOKTASI

Cumhurbaşkanı Erdoğan 31 Mart seçimlerinin neticelerini açık yüreklilikle değerlendirip, özeleştirinin cesaretle yapılacağını dile getirmiş, seçmene en ufak bir serzenişte dahi bulunmamıştır. Geçmiş dönemlere bakıldığında bu yaklaşımın bir sonraki seçime olumlu yansıdığı açıkça görülecektir. Gerekli iç sorgulamaların doğru bir şekilde yapılması ile; 2009 yerel seçimlerinde yüzde 38,8'e gerileyen Ak Parti'nin 2011 genel seçimlerinde yüzde 49,95'e, 7 Haziran 2015 yılında alınan yüzde 40,87'lik oyun hemen dört ay sonra gerçekleştirilen seçimde yüzde 49,49'a yükseldiği görülmektedir. Bu noktadan hareketle Erdoğan 31 Mart'ın bir bitiş değil aslında bir dönüm noktası olduğunu kalın harflerle dile getirmesi, iç muhasebenin detaylı şekilde yapılacağının işaretini vermektedir. Bir sonraki sandık sınavına dört yıldan biraz daha fazla bir zaman var. Bu süre zarfında Ak Parti cephesinde her anlamda ciddi bir değişimin olması kuvvetle muhtemel görünmektedir.

Diğer yandan CHP Genel Başkanı Özgür Özel hiç değinmemesine rağmen muhalefete yakın bazı kalemlerin "erken seçim" söylemlerini yoğunlaştırma çabası içinde olduğu görünmektedir. Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullardan bir önce sıyrılabilmesi ve belirsizlik ortamının olmaması için seçim gündeminin 2028'e kadar devre dışı olması gerekmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da balkon konuşmasında yapmış olduğu genel bir değerlendirme ile bu noktaya işaret etmiştir.

"Son bir yıldır ülkemizi, milletimizi ve ekonomimizi yoran seçim defterinin bugün itibarıyla kapanması bile büyük bir kazançtır. Türkiye'nin önünde hazine değerinde dört yıldan fazla bir süre vardır. Bu zamanı hep birlikte çok iyi değerlendirmemiz önemlidir. Milletin ve ülkenin vaktini çalacak tartışmalarla bu dönemi heba edemeyiz."

Sonuç olarak Türkiye'nin artık seçim psikolojisinden süratle kurtulup başta ekonomi ve güvenlik olmak üzere asıl gündemine odaklanması elzemdir. Bu kapsamda Erdoğan'ın gerçekleştirmesi planlanan; Nisan ayı sonunda Irak ziyareti ve 9 Mayıs'ta ABD programı önem arz etmektedir. "Kalkınma Yolu Projesi" yanında Irak'ın kuzeyine ve Suriye'nin kuzeyine olası geniş çaplı sınır ötesi harekatlar masaya yatırılacaktır. Doğu Akdeniz'deki güçlü pozisyonun devamı, Kafkaslarda, Orta Asya ve Afrika'daki etkin dış politikanın sonuçlarının alınması, kaynayan kazan Balkanlarda "ağabey" rolü, Gazze'de kalıcı ateşkes ve özgür Filistin devletinin kurulabilmesi için diplomasi trafiğinin yoğunlaştırılması gibi meseleler önümüzdeki dört yılın önemli başlıkları olacak.

[email protected]