Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut / Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü
2000’li yıllar, Türkiye’de yükseköğretimin çağ atladığı bir dönem oldu. Daha önce 70 civarlarında olan ülkemizdeki üniversite sayısı son yirmi yılda 200’ü aştı ve her ile bir üniversite şiarıyla Anadolu’nun her şehri üniversitelerle donatıldı. Devlet üniversitelerine ek olarak birçok vakıf üniversitesi kuruldu ve bazıları belirli alanlarda ihtisaslaşma eğilimleri de geliştiren üniversiteler adeta bir ağ gibi ülkemizin bütün köşelerine yayıldı. Üniversiteye girme oranı daha önce hiç olmadığı kadar yükseldi ve Türk üniversitelerindeki öğrenci sayısı 8 milyonu aştı. Rakamlar her geçen yıl artmaya devam ediyor. Üniversiteye erişebilmek eskisine göre artık çok daha kolay ve lüks olmaktan çıkmış durumda. Dileyen gençlerimiz doğup büyüdükleri şehirde, ailelerinden ayrılmadan üniversite eğitimi alabiliyorlar.
Fırsat eşitliği ilkesi
Türk eğitim tarihinde eğitimde fırsat eşitliğinin tabana yayılmasına dönük en kararlı girişim olarak değerlendirilebilecek olan üniversiteleri yaygınlaştırma sürecinin, başta eğitim kalitesi olmak üzere neden olduğu birçok tartışma bir yana, Türkiye için önemli kazanımlar ürettiği ve üretmekte olduğu söylenebilir. Üniversiteler kuruldukları şehirlerin çehresini hızla değiştirmektedir. Nüfus artışı noktasında adeta sıçrama yaşayan üniversiteli şehirlerde güçlü bir ekonomik devinim ortaya çıkmaktadır. Hizmetten konuta kadar hemen bütün sektörlerde hızlı bir gelişme ivmesi yakalanmasına, sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasına ve yeni iş alanlarının belirmesine ilave olarak farklı sosyolojik unsurlar arasında birlikte yaşama kültürü güçlenmektedir. Farklılıkları tanıyıp anlamanın tehlikeli öteki fikrinden ziyade birliktelik, dayanışma ve toplumsal zenginlik düşüncesine hizmet ettiği düşünülecek olursa, bu durumun ülkemiz açısından taşıdığı önem ortadadır.
Orta ve uzun vadede Türkiye’nin geleceğinde önemli roller oynayacağı kesin olan bu çok kazanımlı üniversitelileştirme seferberliği, kentlerimizin özgün değerlerinin ulusallaşmasına ve bir sonraki adımda evresenselleşmesine sağlayabileceği katkı potansiyeli açısından dikkat çekicidir. Şehir ya da bölgelerin kendilerine özgü nitelikleri ile markalaşmalarını, gerek yerel ve bölgesel gerekse ulusal düzeyde ekonomik bir değere dönüşmelerini mobilize edebilecek olan bu potansiyel hafife alınamaz.
Pilot devlet üniversiteleri
Nitekim son yıllarda yükseköğretim politikalarımızın belirlenmesinde söz konusu potansiyelin gözardı edilmediğini biliyoruz. Bu çerçevede bulundukları bölgelerin özelliklerinden hareketle belirlenen ve muhtelif alanlarda yaptıkları projelerle öne çıkan pilot devlet üniversiteleri ya da üniversite-sanayi işbirliği uygulamaları önemli çıktılar üretmektedir. Tarım ve hayvancılık gibi alanlarda pilot üniversite seçilen ve bu doğrultuda önemli yatırımlar yapılan üniversitelerimizin kısa süre içerisinde bulundukları bölgelere büyük katkılar sağladıkları görülmektedir. Bu duruma rektörlüğünü yapmakta olduğum Malatya Turgut Özal Üniversitesi’ndeki çalışmalarımızı örnek gösterebilirim.
2018 yılında kurulan Malatya Turgut Özal Üniversitesi’nin, henüz iki yaşında genç bir üniversite olmasına rağmen hâlihazırda Malatya açısından büyük bir değer haline geldiği söylenebilir. Geçtiğimiz günlerde açılan ve bu yıl ilk öğrencilerini alan MTÜ Tıp Fakültesi’nin şehre ve bölgeye sağlayacağı sağlık hizmetleri bir yana, özellikle Malatya ile özdeşleşen kayısının endüstriyel bir ürüne dönüştürülmesi noktasında atılan adımlar çok önemli. Malatya’ya yıllık 300 milyon dolar döviz getiren kayısıdan elde edilebilecek katma değerin çok daha yukarılara çekilebileceği gerçeği bu noktadaki en büyük motivasyonumuzu oluşturuyor. Bu bağlamda kayısı ile ilgili çok yönlü bilimsel çalışmalar üniversitemiz bünyesinde hız kesmeden sürdürülüyor.
Malatya’nın kazanımı
Bir bilim insanı olarak on yıldan daha uzun bir süre devam ettirdiğim kayısı (özellikle de kayısı çekirdeği) ile ilgili çalışmalar MTÜ ile kurumsal bir veçheye kavuştu. Bu bağlamda üniversitemizde kayısı ile ilgili olarak 2018 yılında bir çalıştay, 2019 yılında bir sempozyum, 2020 yılında ise bir çalıştay ve panel gerçekleştirildi. 2019’da Kayısı ve Kayısı Ürünleri Geliştirme Uygulama ve Araştırma Merkezi kuruldu ve 2020’de bu merkez bünyesinde Kayısı Çekirdeği Prebiyotik Kayısı Ekstresi üretim tesisi faaliyetlerine başladı. 2019 yılında kayısı çekirdeğinin Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Güvenli Gıda Listesi’nde yer alması için MTÜ tarafından yapılan başvuru ve yürütülen faaliyetler sonuç verdi.
Üniversitemizin söz konusu girişimleri neticesinde geçtiğimiz Ağustos ayında kayısı çekirdeği listeye dâhil edildi. 51 ülkeye ihraç edilen ve Malatya’ya yıllık 20 milyon dolar civarında getirisi olan kayısı çekirdeği artık ilaç endüstrisinde de kullanabilecek. Bu hem MTÜ hem de Malatya açısından çok büyük bir kazanım.
Malatya Turgut Özal Üniversitesi kuşkusuz yalnızca teorik ve bilimsel çalışmalarla yetinen bir kurum olmayıp aynı zamanda ürettiği bilginin katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesi noktasında da öncü rolünü üstleniyor. Nitekim tesislerimizde yapılan titiz çalışmalar sonucu ihtiva ettiği siyanür türü maddelerden arındırılan kayısı çekirdeği kapsüle girdi ve gıda takviyesi olarak da seri üretimine geçildi. Doğu Anadolu Projesi (DAP) tarafından desteklenmekte olup bilimsel altyapısı, patenti ve üretim süreci ile bize ait ve bütünüyle yerli ve milli olan ekstremiz çok yakında bütün ticaret ağlarında yer alacak ve hem yurtiçinde hem de yurtdışında kullanıma sunulacak. Üstelik bu üründen herhangi bir maddî beklenti içerisinde olunmayacak ve satışından elde edilen ekonomik gelir üniversitemiz öğrencilerine burs olarak verilmek suretiyle değerlendirilecek. Üniversitemizce üretilen kayısı ekstresinin uluslararası ticaret platformlarında kilosu 350 ila 450 dolar gibi rakamlara satılması, ham olarak 60 miligramlık kayısı çekirdeğinin 40 dolar olması veya bugün birçok ülkede COVİD-19’a karşı mücadele kullanılması MTÜ’nün hem Malatya’ya hem de Türkiye’ye sağlayacağı kazanımları göstermesi açısından yeterli bir örnek olabilir.
Kanser hücrelerini öldürüyor
MTÜ’nün tesislerinde üretimine başlanan ve Kayısı-r adını verdiğimiz kayısı çekirdeği ekstresi, yine üniversitemiz bünyesinde yapılan bilimsel çalışmaların gösterdiği üzere içerisinde bulunan bol miktarda antioksidan dolayısıyla bağışıklık sistemini güçlendiren bir ürün. Aynı zamanda iyi bir ağrı kesici ve obezite ile mücadelede de önemli rol üstlenecek özelliklere sahip. Kozmetik sektöründe kullanılabilecek nitelikleri ve en önemlisi de kanser önleyici mahiyeti olduğu gözlemlendi. Kanser hücrelerini öldürüyor ve sağlıklı hücrelerin yenilenmesini sağlıyor. Radyoterapi tedavisinde olumlu etkiler ortaya koymasına ilaveten kanser hücrelerinin kontrolsüz yayılımını da engelliyor. Üstelik yalnızca ekstre olarak kullanılması da gerekmiyor. Yağı da çıkarılabilen kayısı çekirdeği toz haline getirilerek kahve yapılabilir, yoğurda katılabilir ve salataların üzerine serpilerek tüketilebilir.
Görüldüğü gibi, henüz iki yıllık bir üniversite olan MTÜ, diğer alanlarda ortaya koyduğu faaliyetler ve Malatya’ya kattığı dinamizm yanında şehrin en önemli ürününü bir anlamda yeniden yorumlamıştır. Bu şekilde dünyanın en büyük kayısı üreticisi olan Türkiye’nin kayısı ambarı durumundaki Malatya’nın ülke ekonomisine sağlayacağı katkının sınırları da genişlemiştir. Kayısıyı endüstriyel bir ürün haline getirerek ekonomik artı değerini üst düzeye çıkarma gayreti MTÜ’nün çalışmaları ile derinleşmiş ve hem Malatya hem de Türkiye için önümüzdeki dönemlerde çok daha büyük başarı hikâyelerinin yazılacağı bir zemin oluşmuştur.