Kentlerin 'akıllanması'na pandemi etkisi
ABONE OL

Günümüzde kentler varlıklarını sürdürmenin temelini karmaşık altyapı- üstyapı sistemlerine ve sosyal örüntülere dayandırmakta ve bu sistemlere güvenmekte. Yığılma ekonomileriyle ortaya çıkan kentler, emek ve kaynakların yoğunlaşmasıyla verimliliklerini sağlayabiliyorlar ancak küresel ya da yerel saldırılara karşı da bir o kadar savunmasız kalmaktalar.

Son günlerde yaşadıklarımız, ‘kentsel zorlukların’ sadece iklim değişikliği ve doğal afetlerle ilgili olmadığını, aynı zamanda insan vücuduna nüfuz eden ve zarar veren viral virüslerle de ilgili olduğu konusunda, bizleri testten geçirmekte; bizlere zorlu bir ders vermekte.

Kentlerin, farklı ve iç içe geçmiş katmanlardan oluşması ve yine farklı kentlerin birbirleriyle ilişkileri hastalıkların yayılma süreciyle doğrudan ilişkili. Mevcut tehditle başa çıkmak için en doğru yaklaşımsa bugün vereceğimiz kararlar ve atacağımız adımlarda gizli.

Kentlerin küresel eğilimi ve birbirleriyle entegrasyonu gittikçe büyüyor ve kentler çok çeşitli ulaşım modlarıyla daha da birbirine bağlı hale geliyor. Öte yanda, planlama, yönetim, afet müdahale yaklaşımları, operasyon sistemleri ile iç içe geçmiş ek katmanlar da oluşturmak mümkün. Veri odaklı ve kontrollü akıllı kentler bu nedenle bir kez daha gündemimizde.

Akıllı kentlerin başlangıcı

Akıllı, sürdürülebilir bir kent; yaşam kalitesini, kentsel operasyon ve hizmetlerin verimliliğini ve rekabet gücünü artırmak için bilgi ve iletişim teknolojilerini ve diğer araçları kullanan, aynı zamanda mevcut ve gelecek nesillerin ekonomik açıdan ihtiyaçlarını karşılamasını sağlayan yenilikçi bir yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor.

Akıllı bir kent, veri ve dijital teknolojiyi yaşam kalitesini artırma hedefiyle kullanır. Daha kapsamlı, gerçek zamanlı veriler, kurumlara olayları ortaya çıktıkça izleme, talep modellerinin nasıl değiştiğini anlama ve daha hızlı ve düşük maliyetli çözümleriyle yanıt verme olanağı sağlar. Özellikle son yıllarda farklı ülkeler tarafından benimsenen akıllı yatırımlar giderek daha da önem kazanmakta. Uluslararası veri şirketi olan IDC (International Data Corporation) akıllı kent girişimlerine yapılan küresel harcamaların 2023 yılına kadar 189 milyar dolara ulaşacağını tahmin etmekte.

Peki akıllı kent fikri nereden, hangi ihtiyaçtan doğdu?

Kentlerin akıllı hale gelmesi, yani veri bilimi ve mekansal görselleştirmeyi kullanmaya başlamasının kökeni 1854 yılında Dr. John Snow’un çalışmasıyla sıkı sıkıya bağlantılı. 1850’lerin dünyasında, koleranın hava ile ve hava kirliliği kaynaklı olarak yayıldığına inanılıyordu. Londra’nın Soho bölgesinde yaşanan kolera salgını sadece bir gizemdi.

Dr. John Snow, artık veri gazetecilerinin sık sık yaptıkları bir şeyi ilk kez yaptı: vakaları haritaladı. Snow, kolera hastalığı yüzünden ölenlerin adreslerini harita üzerinde çizmeye başladı. Her ölüm için bir siyah çizgi olmak üzere hanedeki ölüm sayısına göre çizim gerçekleştirdi. Haritasına su kaynakları gibi ek katmanlar eklerken fiziksel haritaları ve infografikleri birleştirerek kolera vakalarının Londra’daki yayılmasını haritaladı. Bu öncü veri görselleştirme, mahalleye su sağlayan pompaya en kolay erişime sahip caddelerin en yüksek ölüm oranlarını yaşadığını doğruladı ve kolera virüsünün daha önce varsayıldığı gibi hava yerine su kaynakları yoluyla yayıldığı keşfedildi. Böylece Dr. Snow, 1854 Kolera Salgını Haritası ile salgını sonlandırmaya giden yolu buldu.

Bu harita modeli teknik olarak ilk akıllı kent örneğini teşkil etmekte. Çözüm yoluna ulaşmayı, verilerin toplanması ve görselleştirilmesiyle bulacağına odaklanan bu yöntem, günümüzde de insan kaynaklı sorunları çözmede kullanılmakta. Dr. John Snow’un farklılaştığı nokta, verilerin önemini fark edebilmesiydi. Böylece Dr. Snow veri kullanma konusunda ilk uygulamayı yapan insan oldu.

1854 Kolera Salgını Haritası John Snow

Krize karşı direnç

Canberra Üniversitesi işletme okulunda kentsel tasarım ve planlama uzmanı olan Profesör Richard Hu, COVID-19 tehdidinin yeni çalışma yollarını keşfetme fırsatı olduğunu; kentlerin akıllı çalışma (smart working) sistemleri oluşturabildiği ve böyle bir kültürü oturtabildiği sürece akıllı kalmaya devam ederek, kentleri ve bölgeleri böyle bir krize karşı daha dirençli hale getirebileceğini belirtmekte.

Akıllı çalışma, çalışanların asla ofise gitmemesi gerektiği anlamına gelmemekte, ancak onlara gün boyunca farklı sorumluluklarını daha iyi yönetme fırsatı vermekte. Prof. Hu, insanların çalışma şeklinde yaşanacak değişikliklerin aynı zamanda sanayi devrimi sırasında kurulan, farklı fonksiyonların farklı alanlarda çözümlenmesini temel alan kent planlama yaklaşımının da yeniden düşünülmesi gerektiğini ifade etmekte. Bu bakış açısı doğrultusunda, kentsel sürdürülebilirliği sağlamanın temelinde bulunan karma kullanım alanları yaratılması; gelecek 10 yıl içerisinde çok daha fazla gündeme gelecek. Bu yapılanma, aynı zamanda oturma alanı-çalışma alanı arası ya da kent merkezi-kent çeperi arasında oluşan trafiği azaltmaya ve daha sürdürülebilir ve akıllı kentler oluşturmaya da yardımcı olacak. Bununla birlikte, konutlar da artık yalnızca yaşamak için tasarlanmayacak; aynı zamanda çalışmak için de en uygun koşulları ve altyapıyı sunmak durumunda kalacaklar. Bunların yanında kentsel yoğunluk yönetimini yeniden düşünmek ve kurgulamak da pandemi dünyasında kentlerin ve kentlilerin uzun süreli hayatta kalmaları için bir anahtar niteliği taşımakta.

Nüfusu 10 milyonu geçen mega kentler oluşturmak yerine, kentsel nüfusu ve nüfus yoğunluğunu optimum düzeyde tutacak ve kentsel desantralizasyonu sağlayacak yeni kentsel formların planlamada temel prensip olarak kabul edilmesi de önümüzdeki dönemde karşımıza çıkabilecek yaklaşımlardan biri olabilecek.

Kentlerde, ekonomiyi de canlandıran ancak aynı zamanda sorunlara müdahaleyi de zorlaştıran en önemli bariyerlerden biri organizasyonlara dayanan sosyal ve ekonomik ortam. Herhangi bir risk durumu gözlendiğinde, bu organizasyonel yapının bireysel kullanıma adapte edilebilirliği kentleri çok daha akıllı yapacak.

Kamusal hizmetlerde yapılacak dijital dönüşüm de akıllı kentin işlerlik kazanmasında diğer bir önemli etken konumunda. Kamu sektörü de, geleneksel yapı ve akıllı çözümlerin doğru kombinasyonunu kullanarak, talebin nasıl değiştiğine daha dinamik bir şekilde yanıt verebilmeli. Hükümetler daha kısa planlama döngüleri ile daha esnek, veri odaklı yatırımlar yapabilmeliler.

Melbourne Üniversitesi Tasarım Okulu’nda küresel kentsel politikalar profesörü Michele Acuto ise, toplum sağlığına dikkat çekerek, kentsel tasarım ve toplum sağlığı kesişiminin giderek daha kritik bir alan haline geldiğini belirtmekte. Akıllı sağlık sistemlerinin yaygınlaşması kentlerin de daha “akıllı” planlanmasına fırsat tanıyacak. Vakaların raporlanarak ve kaynakların koordinasyonuyla sağlık altyapısının dijitalleşmesi de önlemlerin başlangıcını oluşturacak önemli bir girdi.

Çin, akıllı kentsel planlama konusunda öncü konumda ve ülke genelinde 500’den fazla akıllı kent oluşturulmakta. İnsan hakları veya gizlilik endişeleri dikkate alınmadan siyasi gözetimin otomatikleştirilmesine odaklanan akıllı sistemler, teknolojinin, örneğin tren istasyonlarında olağandışı sayıda ateşli insanı tespit etmek için yeniden şekillendirilebilmesi ile farklı bir fırsat sunabilecek. Geliştirilecek teknoloji, bireyin sağlık geçmişine, seyahat kayıtlarına ve hava durumu kalıplarına vb. aynı anda atıfta bulunursa, potansiyel bir kamu yararı oluşturabilecek. Wuhan’dan sonra, sadece siyasi güvenliği değil, sağlık güvenliğini sağlama baskısı daha yüksek olacak.

Ne yapılmalı?

Mevcut kentleşmiş dünyamızda kentlerin geleceği üzerine tartışmalar, ancak tüm aktörler ve sosyal boyutlar kapsandığı ve aktörler arasındaki karmaşık ilişkiler ortaya konduğu sürece akıllı ve sürdürülebilir sonuçlar doğurabilir. Harekete geçmek, yeni bir kentsel planlama yaklaşımına ulaşmak ve akıllı kentler üzerine yeni bir vizyon oluşturmak için çeşitli paydaşlar arasında oluşturulacak diyaloğa ihtiyaç bulunmakta. İhtiyaç çeşitliliği, daha kapsayıcı ve ihtiyaçlara cevap verebilir bir akıllı kent yaklaşımını da beraberinde getirecek. Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA), Uluslararası Şehir ve Bölge Plancıları Derneği (ISOCARP) ve büyük BİT şirketlerinin yanı sıra sağlık, ulaşım, çevre gibi sektörlerin birarada çalışması yeni akıllı kent vizyonunun daha doğru şekillenmesini sağlayacak. ISOCARP, korona virüsün planlama sektörü üzerindeki etkileri hakkında henüz cevap verememekte. Ancak, uyarlanabilir kentsel ve bölgesel politikalara, planlara, tasarımlara ve daha fazla araştırmaya yol açabilecek soruları formüle etmek için bir platform oluşturulmaya çalışılmakta. Web sitelerinde yer alan ‘Planet’ isimli çevrimiçi tartışma forumunun yanı sıra, UN-Habitat, MetroHUB ve MTPA (Metropolitan ve Bölgesel Planlama Ajansları) gruplarında da konu tartışmaya açılmış durumda.

Veri kaynaklı analiz

Karar verme sürecinde oluşturulacak çok sektörlülüğün ve çok sesliliğin yanı sıra; farklı tip verinin bir arada; birbirleriyle ilişkilerini görecek şekilde analiz edilmesi de atılacak ilk adımlardan olabilir. Bunun en iyi örneğini şuan pek çok profesyonelin en doğru veriye ulaşmak için kullandığı Johns Hopkins’in CSSE bilgi toplayıcısı oluşturmakta. WHO, NHS, vb. veri kaynaklarını bir araya getirerek oluşturulan uygulamada, birçok ulusal hükümetin “resmi” rakamlarını birarada görmek ve yorumlamak mümkün.

Veri ve veri kaynaklı analizler artık çok daha değerli. Modern planlama sıtma ve koleranın kentlerde yayılmasına yanıt olarak 19. yüzyılın ortalarında kanalizasyon altyapısının gelişiminden doğdu. Veri odaklı dijital altyapı sistemleri ise geleceğin planlama anlayışının yeni dönüştürücüsü olacak.

[email protected]