Dr. Ersin Aksoy/ Yazar
Lübnan'da meydana gelen çağrı cihazları patlaması, birçok sivilin yanı sıra Hizbullah üyelerinin de ölümüne ve yaralanmasına yol açtı. Bu olay, dünya genelinde önemli bir gündem maddesi haline geldi. Resmî açıklamalara göre, patlama sonucunda 9 kişi hayatını kaybederken, 2800'den fazla kişi yaralandı. Olay sırasında İran'ın Lübnan büyükelçisi Mucteba Amani'nin de yaralandığı iddia edilmektedir. Bu bağlamda, Hizbullah'ın eski teknoloji ürünü olan çağrı cihazlarını neden tercih ettiği ve bu cihazların özellikleri hakkında çeşitli sorular gündeme geldi.
Çağrı cihazları (pager), internet ve telefon kullanımının yaygınlaşmasından önce, özellikle 1960'lı yıllarda acil durumlar için güvenlik amaçlı kullanılan küçük kablosuz iletişim araçlarıdır. Eski bir teknoloji olmasına rağmen, bu cihazların internete bağlı olmaması, siber saldırılara ve izleme girişimlerine karşı daha güvenli bir alternatif olarak değerlendirilmiştir. Radyo dalgalarıyla iletişim imkânı sunan bu cihazlar, aynı zamanda kısa mesaj gönderme özelliği ile de dikkat çekmektedir. Bu nedenle, çağrı cihazları hem askeri hem de sivil güvenlik alanlarında sıklıkla kullanılmaktadır. Özellikle sağlık çalışanları, acil durumlarda hızlı ve güvenilir iletişim sağlamak amacıyla bu cihazlardan faydalanmaktadır.
Hizbullah'ın elinde çeşitli çağrı cihazı modellerinin bulunduğu söylenmektedir. Bu cihazların, ABD ve Tayvan merkezli şirketler tarafından üretildiği iddia edilmektedir. Öne çıkan modeller arasında, ABD merkezli Motorola'ya ait Teletrim ve Tayvan merkezli Gold Apollo Rugged Pager AR924 bulunmaktadır.
Çağrı cihazları patlamaları gerçekleştiğinde bu cihazların Tayvan merkezli Gold Apollo şirketine ait telsizlerin olduğu iddia edilmişti. Daha sonra Gold Apollo şirketi bu cihazların kendileri tarafından üretilmediğini ifade etmiş ve kendi marka lisanslarına sahip Macaristan'da üretim yapan BAC Consulting KFT şirketini işaret etmiştir. Bu şirkete dair detaylı ve güvenilir bilgi hali hazırda elde edilememektedir.
Yapılan haberlerde, Hizbullah'ın yaklaşık 5 ay önce çağrı cihazlarını temin ettiği belirtilmektedir. Peki, Hizbullah neden bu eski teknolojiyi tercih etmektedir?
Bu kararın ardındaki en önemli etken, Suriye'de Hizbullah üyelerinin Sünni sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliam operasyonlarının ve İsrail'in Hizbullah üyelerine ve liderlerine yönelik gerçekleştirdiği suikast girişimlerinin olduğu düşünülmektedir. Hizbullah, bu çağrı cihazlarının sağladığı güvenlik avantajları sayesinde, Siber saldırılara karşı daha etkin bir koruma sağlamayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, çağrı cihazlarının görünürde sunduğu iletişim güvenliği, bazı stratejik avantajlar sunmaktadır. Bu cihazların internete bağlanmadan iletişim sağlaması ve cihazlar aracılığıyla geliştirilen özel iletişim kodları, grup içindeki iletişimin gizli kalmasına yardımcı olmaktadır. Ancak, bu strateji beklenen başarıyı elde edememiştir. Çağrı cihazlarının patlatılması Hizbullah'ın teknoloji kullanımındaki zayıflıkları ve güvenlik açıklarını gözler önüne sermektedir.
Patlama olayı gerçekleştirildikten sonra bilgi kirliliğiyle beraber birçok komplo teorisi dolaşıma sokuldu. Maalesef Türkiye'nin en önde gelen kanalları bu konularda sağlam bilgiye ulaşmak ve siyasi etki ve sonuçlarını değerlendirmek yerine, bu konularla ilgisi olmayan ve sadece cihazların teknik özellikleri üzerine çalışan kişileri ekrana çıkarmayı tercih etti. Ayrıca bilgisayar ve telefonların patlatıldığı ve uzaktan her türlü teknolojik ürünün patlatılabileceği gibi komplo teorileri de geliştirildi. Çağdışı bir teknolojik ürünün içine yerleştirilen patlayıcı konusu, bir anda İsrail'i kahramanlaştıran ve çevredeki her teknolojik ürüne korku ile bakılması anlayışını yaygınlaştıran bir hale dönüştü. Bir kısım İsrail karşıtları, maalesef İsrail savunucuları ile aynı noktada buluşmuş oldu. Her iki taraf da yaygınlaştırdıkları söylemlerle İsrail'in 7 Ekim'de bozulan imajını tamir etmede önemli bir rol üstlendi. İsrail'in fiziki olarak ulaş(a)madığı bir ürünü sadece sinyal yoluyla patlattığı kesinlikle teyit edilmiş bir bilgi değildir. Bu konuda bilhassa medya sağduyulu hareket etmeli ve ilgi çekmek amacıyla gerçekleştirdiği programların kime hizmet ettiğini hesaba katmalıdır.
Teknolojik ürünlerin ileride oluşturabileceği muhtemel riskler tabii ki araştırılmalı ve bu konu ayrı bir gündem haline getirilmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta bu konunun bilgi kirliliği ve komplo teorileri eşliğinde değil, teyit edilmiş bilimsel bilgilerle tartışılmasının gerekliliğidir.
Çağrı cihazları olayını komplo teorileriyle açıklamak yerine sahadaki realiteyi anlamada kullanmak daha makul olacaktır. Bu patlama olayı, Hizbullah'ın Batı ülkelerinden bazı şirketler üzerinden askeri alımlar gerçekleştirdiğini göstermektedir. Bu tedarike ulaşan İsrail, bu cihazların içine yerleştirdiği patlayıcılarla Hizbullah üyelerine ve masum sivillere karşı bir terör eylemi gerçekleştirmiştir. Günümüzde birçok devlet ve örgüt bu tarz ekipmanları tedarik ettiğinde, kullanmadan önce incelemeye tabi tutar.
Hizbullah'ın gelen cihazları derin bir incelemeye tabi tutmadan kullanması, Suriye'de gerçekleştirdiği katliamlar esnasında bu şirketlerden elde ettiği tedarik neticesinde, bu şirketlere güven duygusunun arttığının bir göstergesi olarak okunabilir. Bazı sosyal medya fotoğraflarından anlaşılabileceği gibi Hizbullah ve İran'ın daha önce de bu tarz ekipman alımına gittiği anlaşılmaktadır.
Mezhep kimliğiyle ön plana çıkan ve Suriye'de binlerce Sünni Müslümanı katleden Hizbullah'ın Batı ile olan ilişkisinin deşifre edilmesi açısından bu patlama olayı büyük önem arz etmektedir. Hizbullah'ın eski teknolojiye dayanan çağrı cihazlarını kendisinin üretmemesi de aslında Batı karşıtı görünen örgütün, arka planda Batılı şirketlerle ilişki seviyesini göstermektedir. Zira bu patlama gerçekleşmeseydi, bu tarz bir alımın olduğundan birçok kimsenin haberi olmayacaktı. Cihaz tedarik edilen şirketin tam olarak tespit edilememesi ve BAC Consulting KFT adlı şirkete dair soru işaretleri Hizbullah'ın Batı devletleriyle olan gizli ilişkiler ağının bir ifadesi haline gelmiştir.
Sonuç olarak Hizbullah'ın çağrı cihazlarını kullanma stratejisi, düşman tehditlerine karşı bir savunma mekanizması oluşturma ve iletişim güvenliğini artırma amacını taşımaktadır. Ancak bu strateji, beklenenden farklı sonuçlar doğurmuş ve beklenen güvenlik faydalarını sağlamak yerine Hizbullah aleyhine, İsrail lehine bir operasyona dönüşmüştür. Bu olay, Hizbullah'ın mevcut güvenlik altyapısındaki zayıflıkları ve güvenlik ihmallerini gözler önüne sermektedir.