Köse Peygamber
ABONE OL

Türkiye Selçuklu Devleti'nin son nefesini vermek üzere olduğu senelerde ve akabinde Anadolu'nun muhtelif şehirlerinde çok sayıda Türkmen beyliği kurulmuştu. Bu beyliklerin en kudretlilerinden birisi ise Sivas ve Kayseri merkezli olarak 1335-1381 tarihleri arasında varlık gösteren Eretnalılar Beyliği'ydi. Bu devlet, Uygur Türkleri'nin Orta Asya'dan Anadolu'ya uzanan yolculuklarının ete kemiğe bürünmüş haliydi.

Türkiye Selçukluları 1240 yılındaki Babailer İsyanı ile ciddi bir karmaşanın içerisine sürüklenmişler, bu hadiseden yaklaşık üç yıl sonra meydana gelen Kösedağ Savaşı'nda alınan ağır mağlubiyet neticesinde ise Moğol tahakkümünü kabullenmek zorunda kalmışlardı. Bu tarihten itibaren Anadolu'da başlayan Moğol hakimiyeti, Cengiz Han'ın torunu Hülagü'nün meşhur Batı seferine çıkması, Bağdad'ı ele geçirip Türkiye Selçuklu topraklarının büyük kısmını hakimiyeti altına almasıyla daha da perçinlenmiş oldu. Bu dönemde Moğollar/İlhanlılar kendilerine tabi Selçuklu sultanları, vezirleri yahut tayin ettikleri valiler vasıtasıyla yarımadayı idare ettiler. Anadolu'daki Moğol idaresi Selçuklular tarafından ciddi bir direnişle karşılanmasa da, siyasi otoritenin zayıflaması üzerine bağımsız hareket etmeye başlayan Türkmen beyleri kısa süre içerisinde İlhanlılar için tehdit oluşturmaya başladı. Karamanoğulları ve Akdeniz havzasındaki Türkmen beylerinin başını çektiği bu isyan ruhu, İlhanlılar adına Anadolu'nun genel valisi olarak tayin edilen Temurtaş Noyan tarafından şiddetli şekilde bastırıldı. Anadolu'da korku hakim olmuş, Moğol yönetimi kadim medeniyetler beşiği olan bu coğrafyaya kara bir bulut gibi çökmüştü. Temurtaş Noyan'ın Anadolu'daki en önemli yardımcı ise kayınbiraderi Alâeddin Eretna'dan başkası değildi.

Uygurlar Anadolu'da

Alâeddin Eretna, İlhanlı/Moğol idaresi altında faaliyet gösteren çok sayıda Uygur emirinden birisiydi. İslamiyet'i benimsedikten sonra Cafer adını alan Taycu Bahşi'nin Tükelti Hatun'dan doğan Eretna'ya iri yarı bir bebek olduğu için bu isim verilmişti. Ağabeyleri Tarımtâz ve Sünüktâz ile birlikte Moğol hizmetinde görev yapan Eretna, çocukluk yıllarından itibaren İlhanlı sarayında büyüdü. Han'ın sevgisini ve güvenini kazandı. Eniştesi Temurtaş Noyan'ın Anadolu'ya Moğol Genel Valisi atanması üzerine onunla birlikte gelince sultanlığa kadar uzanacak Anadolu macerası da başlamış oldu.

Timurtaş Noyan, Anadolu beyliklerine karşı çok acımasız davranmış, Eşrefoğlu Süleyman Bey'i feci şekilde katletmiş, bu yüzden Memluk sultanına şikayet edilmişti. Ancak onu asıl zora sokan İlhanlı sarayındaki iç karışıklıklar oldu. Babası ve kardeşinin öldürülmesi üzerine korkuya kapılan Temurtaş Noyan çareyi Memlukler'e sığınmakta buldu. Giderken ise yerine vekil olarak Eretna'yı Anadolu'da bıraktı. Bu karar Eretna'nın siyasi kariyerinde önemli bir dönüm noktası oldu. Temurtaş Noyan kısa süre sonra Mısır'da öldürülünce, Moğollar'ın Anadolu'daki en yetkili ismi haline geldi. Bir süre sonra bölgeye vali olarak Celayirli Şeyh Hasan'ın atanması da onun otoritesini bozmadı. Zira Şeyh Hasan da ondan kendi adına Anadolu'yu yönetmesini istemişti. Eretna bu süreçte bir yandan Memlukler ve İlhanlılar arasında denge siyaseti güderken diğer yandan Sivas, Aksaray, Kayseri ve Niğde'den müteşekkil hakimiyet sahasını daha da genişletti. Bu yıllarda Anadolu'ya gelerek kendisini ziyaret eden Faslı seyyah İbn Battuta, onun "Diyar-ı Rûm'da İlhanlı hükümdarlarının vekili" olduğunu yazmaktadır.

Her ne kadar görünürde İlhanlılar adına yarımadayı yönetiyor gibi görünse de, efendilerinin sarayındaki gelişmeleri dikkatle takip ediyor, otoritesini güçlendiriyor, Memlukler ve diğer Türkmen beylikleri ile yakınlık ve ittifak kurmayı da ihmal etmiyordu. 1337 senesinden itibaren ise Eretna tamamen bağımsız hareket etmeye başladı. Eretna'nın Anadolu'daki yönetimi alışılagelen Moğol/İlhanlı yönetiminden çok farklıydı. O, hayırseverliği, dine düşkünlüğü, uzak görüşlülüğü, adil kişiliği ile öne çıkmış, kısa süre içerisinde yönettiği coğrafyada bir huzur ve sükûnet ortamı meydana getirmiş, kargaşa ve asayişsizliği sona erdirmişti. Öyle ki ahali onun bu hayırsever, cesur, dindar, meclisinde âlimlerin eksik olmadığı, herkese iyilik yapan, belki de uzun zamandır özlemini çektikleri bu hükümdara Köse Peygamber lakabını takmışlardı.

Aşık kemiği falı

Bu dönemde İlhanlılar, Celayirliler, Dulkadirliler ve Memlukler arasında ince bir siyaset takip eden Eretna Bey, zaman zaman komşusu olan devletlerle siyasi mücadeleye girişmekten de geri kalmamıştı. Bununla birlikte onun en çetin mücadelesi, Anadolu'da kesin bir hakimiyet kurmak isteyen ve bu noktada en güçlü rakip olarak gördüğü için kendisini ortadan kaldırmayı kafasına koyan Çobanlı Şeyh Hasan ile oldu. Şeyh Hasan'ın amacı Eretna'nın başkenti Sivas'ı ele geçirip, bu güçlü rakibini bertaraf etmekti. Bu amacını gerçekleştirmek için Süleyman Han komutasındaki bir orduyu Anadolu'ya gönderdi. Üzerine ordu gönderildiğini haber alan Eretna, hızla hareket ederek Sivas ve Erzincan arasındaki Karanbük Ovası'da Süleyman Han'ı karşıladı. Kaynaklarda tarihin en kanlı meydan savaşlarından birisi olarak zikredilen bu savaşın başından itibaren Süleyman Han'ın ordusu üstünlüğü ele geçirdi.

Sultan Alâeddin Eretna

Alâeddin Eretna'nın ordusunda kısa süre içerisinde panik hakim olmuş, askerler hızla gerçi çekilmeye başlamıştı. Bu arada Eretna da Süleyman Han'ın saldırısından son anda kurtularak bir dağın ardına gizlenebilmişti. Eretna Bey, Müslüman olmakla birlikte Eski Türk inancına mensup pek çok uygulamayı hayatında tatbik etmeyi sürdürüyor, zaman zaman fal baktırıyordu. İşte bu zor durumda da fal bakmaya karar vermiş, davlumbaz üzerine fırlattığı bir aşık kemiğinin dik durmasını savaştan galip çıkacağına yormuştu. Bu motivasyon ile olup biteni anlayabilmek için saklandığı dağın tepesine çıkarak Süleyman Han'ın ordusunu izlemeye başladı. Süleyman Han'ın ordusu ganimet sevdasına düşmüş, düzen dağılmıştı. Talihin kendi lehine döndüğünü gören Alâeddin Eretna, ani şekilde etrafında az sayıda asker kalan Süleyman Han'ı çembere aldı. Durum tersine dönmüş, bu kez Çobanlı askerleri panik içerisinde kaçmaya başlamışlardı. Kısa süre içerisinde kesin neticeye ulaşan Eretna Bey, ordusundan çok sayıda askeri kayıp vermekle birlikte muhteşem bir zafer kazandı. Alâeddin Eretna'nın 1343 yılında elde ettiği bu zafer siyasi kariyerinin de zirvesiydi.

İlhanlıların son hükümdarı, Karanbük Savaşı'nın intikamını alabilecek belki de tek isim olan Şeyh Hasan'ın 15 Aralık 1343'te karısı İzzetülmülk tarafından öldürülmesi Eretna'ya daha büyük bir nefes aldırdı. Onun ölümüyle İlhanlılar tarihe karışırken, Anadolu'da Eretna'nın kudreti daha da arttı. Bu tarih aynı zamanda zaten fiilen güçlü bir beyliğe sahip olan Eretnalılar'ın resmen kurulması anlamına geliyordu.

Alâeddin Eretna Bey 1350 senesinde Darende ve Konya'yı ele geçirerek en geniş sınırlarına ulaştı. Karamanoğulları'nın tarihçisi Şikari'nin "öyle büyük bir adamdı ki, gören dev sanırdı" diyerek tarif ettiği bu büyük hükümdarın savaşlar ve mücadeleler ile geçen ömrü 1352'de sona erdi. Vefatından sonra Kayseri'deki Köşk Medrese'nin avlusundaki 1339'da bizzat kendisinin inşa ettirdiği kümbete gömüldü. Daha sonraki dönemlerde aynı sülaleden gelen diğer hükümdarların de gömülü olduğu bu kümbet aslında, Alâeddin Eretna'nın da kuvvetle muhtemel mensubu olduğu Evhâdiye tarikatı dervişleri için yaptırılmıştı. Sultan Eretna, Sivas, Kayseri, Amasya, Tokat, Çorum, Develi Karahisar, Ankara, Zile, Canik, Ürgüp, Niğde, Aksaray, Erzincan ve Darende gibi şehirleri idare etmiş, buralara hatırı sayılır bir refah getirmişti.

Köse Peygamber Alâeddin Eretna, müşfik ve yardımsever tavrı, güzel ahlakı ile halkı kendisine hayran bırakmıştı. Halkının gözünde o, seyrek sakalıyla tam bir Orta Asya bilgesiydi. Uygur kimliğini her zaman ön planda tutmuş, bu hususu değişik vesilelerde somut hale de getirmişti. Mesela, Erzincan'da bastırdığı 1339 tarihli parasında kendi adını Uygur harfleri ile, kelime-i tevhidi ise Arap alfabesiyle yazdırmıştı. Gaza fikrinin en önemli savunucularından birisi olmuş; 1348 senesinde Umur Bey'in İzmir'i kuşattığı sırada iki mancınık ustası göndererek onun bu faaliyetine destek vermişti.

Alâeddin Eretna Bey âlimlerin dostu olarak tanınmıştı. Meclisinde sık sık ilmi münazaralar düzenler, çoğu zaman bizzat kendisi de bu tartışmalara dahil olurdu. Kaynaklarda onun çok iyi düzeyde Arapça bildiği belirtilirerek onun âlim kişiliğine sıklıkla vurgu yapıldığı bilinmektedir. O, Evhâdüddin Kirmânî'nin dervişleri ile çok daha yakın olmakla birlikte, Mevleviler ve Ahiler ile de çok yakın bir dostluk kurmuştu. Yakın dostlarının pek çoğu ahi unvanı taşımaktaydı. İbn Battuta Anadolu'ya geldiğinde Aksaray'da Emir Eretna'nın vekili Ahi Şerif Hüseyin'in misafiri olmuş; Sivas'a vardığında ise daha atından bile inmeden Ahi Bıçakçı Ahmed'in yoldaşları tarafından karşılanmıştı. Seyyahın anlattığına göre, Ahi Bıçalçı Ahmed'in arkadaşları onun kendilerine misafir olmasını istemişlerdi. Bu teklifi kabul eden İbn Battûta ve arkadaşları, Ahi Bıçakçı Ahmed'in yoldaşlarıyla biraz ilerlediklerinde bu kez karşılarına rütbece ilkinden daha üstün ola Ahi Çelebi'nin adamları çıkıp, misafir etme hakkının kendilerinde olduğunu söyleyince iki taraf arasında kavga çıkmış, hatta birbirlerine bıçak çekmişlerdi. Neticede kavga büyümeden önlenmiş, üç gün birinin, üç gün diğerinin misafir etmesi kaydıyla anlaşmaya varılmıştı. Ahi Bıçakçı Ahmed'in misafiri olan seyyahı Alaeddin Eretna Bey, sarayında misafir etmek istemiş, ancak Ahi Çelebi "daha bizim misafirimiz olmadılar", diyerek araya girince, Alaeddin Eretna Bey Ahi Çelebi'nin sözünü dinlemek zorunda kalmıştı. İbn Battûta'nın muhtemelen biraz da abartarak naklettiği bu olay, ahilerinin misafirperverliğinin boyutunu göstermekle birlikte Eretnalı topraklarında bu teşkilat mensuplarının sahip olduğu gücü ve Sultan nezdindeki konumlarını ortaya koyması açısından önemlidir. İbn Battûta, Eretnalı hakimiyeti altındaki bir diğer şehir olan Kayseri'ye giderek şehrin en büyük zaviyesinin sahibi Ahi Ali'nin zaviyesine misafir olmuştu.

Alim dostu sultan

Meşhur âlim es-Subkî, Tabakâtu's-Sufiyye adını verdiği eserinde Eretna'nın faziletlerini genişçe anlatmış, bir anlamda bu âlim dostu sultanın âlimlere karşı müşfik tavrına karşı vefa örneği sergilemişti. Sadece kendisi değil, İbn Battuta'nın Kayseri'yi yönettiğini söylediği "Ağa" lakabıyla tanınan hanımı Toğa Hatun da ilim ehline karşı son derece muhabbet besleyen bir isimdi.

Alâeddin Eretna Bey'in büyük mücadelesi ve gayretleri neticesinde kurulan Eretnaoğulları Beyliği onun vefatından sonra başta Gıyaseddin Mehmed Bey olmak üzere oğulları ve torunları tarafından yaklaşık otuz yıl daha idare edildi. Nihayet büyük bir âlim ve mütefekkir olan Kadı Burhaneddin bu devletin siyasi varlığına son vererek kendi adıyla yeni bir emirlik kurdu. Kayseri'deki Emir Şahab türbesi, Kadı Mescidi, Mehmed Zengü türbesi, Erdoğmuş türbesi, Kutluşah Hatun türbesi, Emir Ali türbesi bu dönemde inşa edilen eserlerden bazılarıydı.

[email protected]