Meslek kuruluşu tekelleri ve doğurduğu problemler
ABONE OL

Türkiye tek partili CHP rejiminin 1945’de çok partili hayata dönüş kararına rağmen tek parti döneminin mevzuat, kurumsal yapı ve ideolojisiyle demokratikleşmeye çalıştığı için hala işin içinden çıkamadığı demokrasiyle bağdaşmayan bir zihniyet, tarih, ideoloji ve mevzuat yüküyle karşı karşıyadır. Bu yük, 27 Mayıs darbesiyle başlayan darbeler süreci ve 1961 Anayasasının vesayetçi sistemi ve ideolojisiyle artmıştır. Bu yüzden seçilmiş demokratik kurumlar ve iktidarlar, rutin yönetim problemlerinin ötesinde tek parti döneminin tarihi, ideolojik yükleri ve darbeler döneminin vesayetçi sistemiyle de mücadele etmek durumunda kalmışlardır. Vesayet sisteminin kurumsal ve ideolojik baskıları, seçilmiş iktidarları sistemin demokratik reformundan alıkoymak ve buna yeltenenleri Danıştay’la idari olarak, yasamada Anayasa Mahkemesi ile sınırlamak, bunun ötesinde parti kapatmaktan ordu muhtırası ve hatta darbeyle tehdit etmek, anayasa değiştirmeyi zorlaştırmak şeklinde gelişti… Bu tablo, siyasetin ve demokratik yönetimin reform yapma ve çözüm kabiliyetini sınırladı.

İdeolojik tortu

Türkiye siyaseti ve demokratik yönetimi, bu fasit daireyi sabırla çok zor aşabildi… Turgut Özal’ın reformları ve referandumu kolaylaştıran anayasa değişikliği, kıymetli olmakla beraber, vesayet sisteminin müdahaleleri Türkiye siyasetini ve ekonomisini ciddi bir krize soktu. Bu krizin ardından 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra uzun yıllara yayılan reformlarla ilerlemeler sağlandı ama darbe tehditleri, e-muhtıra ve nihayet 15 Temmuz gibi vahşi bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalındı. 18 Nisan 2017 anayasa referandumuyla Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilerek vesayet sistemi yıkıldı ve krizlere karşı demokratik sistemin cevap üretebileceği bir yürütme sistemi kuruldu. Ancak hala tek parti döneminin tarihi ve ideolojik yükü, darbelerin ve vesayet sisteminin kurumsal ve ideolojik tortusu problemler üretmeye devam ediyor. Bu tortuları hafife almamak lazım çünkü muhalefet bu tortular ve eski rejim üzerine bina ediliyor. Değişimi tamamlanması ve oturması zaman alacak... Türkiye’deki vesayet sistemi, en gelişmiş sofistike sistemlerden biridir. Bu bakımdan reaksiyon gücünü küçümsememek lazım.

Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş süreci, bölgesel ve küresel krizlerle mücadelesi reform sürecinin tamamlanmasını geciktiriyor. Fakat reaksiyoner cephe, kendince bu krizleri bir fırsat olarak görerek ellerindeki imkanlar nispetinde, krizi büyütecek problemler çıkarıyor. Salgın döneminde Ankara Barosunun başını çektiği Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş üzerinden vesayet döneminin dil ve zihniyetinin bütün toplumu rahatsız ederek yeniden ortaya çıkması ve salgınla mücadelede TTB’nin takındığı tavır da bu cümleden sayılabilir. Siyaset, şimdi vesayet döneminden kalma bu probleme çözüm üretmeye çalışıyor. Bu çözüm, şimdilik problemin bütününe yönelik olmayan kısmi ve tedrici bir çözüm olsa da, bu problemi bir kez daha tartışmak ve reform meselesini ele almak siyasetin ufkunu açacaktır.

Tek parti dönemindeki otoriterlik ve bütün sivil kuruluşları ideolojik denetim altına almak için “parti-devleti” uygulaması çerçevesinde partinin merkezi korporatist kuruluşlarına dönüştüren tatbikat, meslek kuruluşlarının sivil, rekabetçi ve özgürlükçü bir şekilde gelişmesini engellemiştir. 27 Mayıs darbesinin anayasası da benzer bir mantıkla, meslek kuruluşlarını zorunlu üyelik ve tekelci bir anlayışla düzenleyerek vesayet sisteminin bir ayağına dönüştürmüştür. Bu dönemde meslek kuruluşları seçilmiş iktidarlara karşı vesayet kurumlarının müttefiki olan birer direnç noktasına dönüşmüştür. Zaten esasen bu konunun anayasada düzenlenmesi, problemin başlangıcını teşkil etmektedir. Bu şekilde konunun mesleklerin gelişimi ve ihtiyaçları çerçevesinde demokratik hayatın ve siyasetin içinde tartışılarak düzenlenmesi engellenmek istenmiştir.

Meslek kuruluşlarının bir anayasa mühendisliğiyle anti-demokratik bir misyonla tanzim edilmesi, bu meslek kuruluşlarının meslekle ilgili katkılarını da olumsuz etkilemiştir. Aktüel tartışmaların ötesinde, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları etrafındaki tartışma ve problemler üç ana öbekte toplanmaktadır.

Meslek kuruluşlarının sorunları

1. Meslek kurumlarına getirilen zorunlu üyelik, tekelleşme ve ortaya çıkan mali külfet ve kaynağının kullanılmasının doğurduğu problemler.

2. Bir bakıma sivil toplum kuruluşu olarak kabul edilmesi gereken meslek kuruluşlarının üyelik, organların seçimi, yönetim biçimleri ve finansman konularında özel hukuka değil, kamu hukukuna tabi olmalarının meydana getirdiği sorunlar... Sendika veya derneklerden farklı olarak kamu tüzel kişiliğine sahip meslek kuruluşlarının kamu görevi, imtiyazı ve yetkileri kullanmalarının yaratacağı sıkıntılar.

3. Sendika veya dernek olarak örgütlenen meslek ve işlerle kamu kurumu niteliğinde örgütlenen meslekler arasında doğan eşitsizlik, imtiyaz ve hak farklılıklarının oluşturduğu sorun ve tartışmalar.

Bu sorun öbeklerinin tartışılması, çözüm yollarının aranması reform sürecinin devam etmesinin ve meslek kuruluşlarının rekabet edebilir, şeffaf, hesap verebilir, verimliliğinin ve etkinliğinin artacağı şekilde yeniden yapılanmasının yolunu açacaktır.

Çözüm yolları

Her şeyden evvel zorunlu üyelik ve tekelcilik, teşkilatlanma hürriyetine uygun değildir. Meslek kurumlarına üyelik, bu hürriyet çerçevesinde tartışılmalı ve çözüme bağlanmalıdır. Bunun yolu da bu alanda tekelciliğe son vererek aynı meslek alanında birden fazla kuruluşun kurulabilmesinin yolunu açmaktır. Bilhassa diplomaya bağlı meslek kuruluşlarında mesleğin icrası için bir meslek kuruluşu veya odaya üye olma mecburiyetinin kaldırılması seçeneği de düşünülebilir. Bu odaların seçimlerine bakıldığında meslek mensuplarının büyük çoğunluğunun seçimlere katılmadığı ve seçimlerde örgütlü bir azınlığın seçim sonuçlarını tayin ederek çok küçük bir oy oranıyla (bazen üyelerin yüzde 10-15’inin oy kullandığı seçimler olabilmektedir) bütün meslek camiasını temsil etme iddiası kamuoyunda rahatsızlık yaratmaktadır. Eğer bu alandaki zorunlu üyelik ve tekel kalkarsa, bu alanda oluşacak rekabet, meslek mensupları için yeni ve farklı bakış açılarının temsil edilmesine ve bu bağlamda katılımın artmasına da imkan verebilecektir.

Meslek kuruluşlarının elde ettiği imtiyaz ve belge verme tekeli de, bir başka problem kaynağıdır. Bu sektörün ve kamunun üzerinde gereksiz bir maliyet üretmektedir. Buradaki kaynak meslek kuruluşları üzerinden oluşan rantın ortaya çıkardığı oda bürokrasisi, yozlaşma ağı ve değişimi zorlaştıran bir prosedür meydana getirmektedir.

Bürokrasi ve hizipler

Meslek kuruluşlarına zorunlu üyelik ve tekelciliğin oluşturduğu iktidar odağı etrafında teşekkül eden bürokrasi ve hizipler de mesleğe ve kamuya faydası olmayan, ancak maliyeti meslek mensuplarına yüklenen bir yeni sınıf doğurmaktadır. Her örgütün kendini büyütmesi kuralı çerçevesinde gelişen meslek kuruluşları bürokrasisi ve yöneticilerinin yarattığı maliyet, meslek mensupları ve kamunun üzerinde bir yüke dönüşmektedir.

Ne yazık ki, şimdiye kadar meslek kuruluşlarının lobisi ve siyasetin popülist dönemlerde verdiği imtiyaz ve tahsis edilen haklarla elde edilen haksız yetki ve mali kaynaklardan vazgeçilmesi, meslek kurumlarının içinden gelen bir reform arzusuyla ele alınmış değildir. Bu bakımdan bu haksız yetki, imtiyaz ve ücretlerin her oda için ele alınarak ayıklanması elzemdir.

Mevcut siyasi dengeler etrafında anayasa değişikliği olmasa dahi, kanunlarda yapılacak değişikliklerle bazı meslek kuruluşlarının tekelciliğinin, “kamu niteliğindeki meslek üst kuruluşları”nın teşekkül ve seçim sistemlerinin ele alınacağı kanuni düzenlemelerin yapılacağı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin reform programını tamamlaması, vesayet sisteminin kalıntılarını temizlemesi ve rekabete açık serbest bir meslek örgütlenmesi istikametinde kararlılık göstermesi demokrasi, iktisadi hayat ve mesleki ihtiyaçlar bakımından faydalı olacaktır. Bu bakımdan mevcut yapıya değil, bu kuruluşlardan beklenen faydalara yönelerek meseleyi yeni baştan düşünmek yerinde olacaktır.

Anayasanın 135.maddesine göre,

- Belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak,

- Mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak,

- Mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak,

 Meslek mensuplarının birbirleriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadıyla kurulan kamu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, tekelciliğine son verilmesi ve rekabete açılması bu hedeflere ulaşmayı sizce de daha mümkün hale getirmez mi?

[email protected]